Kurban Bayramı'nda 9 günlük tatili fırsat bilerek birçok zaman yaptığımız Sakız Adası ziyaretini bu yıl da yineledik. Nefes aldığımız coğrafyada, aynı denize kulaç attığımız sularda yine en çok hissettiğim duygu huzur ve bütünleşmeydi. Çocukluğumda öğretilmeye çalışılan Yunan düşmanlığına tezat, adım attığımız, iletişim kurduğumuz her her yerde hissedilen aynı olma duygusu ve sevgi aslında tüm dünya halklarının kardeşliğinin yankısıydı. Toplumumuzda garip bir yanılsama var. 'Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur diye'. Hatta bu parçalanma daha da alt gruplara inerek Altaylının Altaylıdan başka dostu yoktur, Göztepe'nin Göztepe'den başka dostu yoktur ayrıştırmacılığına kadar gİtmektedir. Oysa ki insan olabilmenin ayrıcalığı, kardeş hissedebilmenin zenginliği yaralanmış ruhlar için en iyi tedavi.

Bu duygularla ülkeme döndüğümde karşılaştığım bir haber bu duyguların tek taraflı olmadığını gösterdi. Yunanistan'da Stavros Sellis adında bir öğrencinin yazdığı kompozisyon tüm dünyaya ders niteliğinde ifadeler içeriyordu. Sellis'ten "Yunan olmanın anlamı" başlığı altında milliyetçi güzellemeler içerecek bir kompozisyon yazması istendiğinde kısa bir kompozisyon kaleme aldı. Fakat Stavros'un kompozisyonunda milliyetçiliğe karşı anlamlı ifadeler yer aldı. Sellis, yazısında Yunan olmanın "Arnavut, Suriyeli, Amerikan, Türk olmak" ile aynı şey olduğunu aktardı. Bir Yunan diğerleri ile aynı kıymette doğar ve aynı kıymette ölür. Diğer milletten olanlara göre bir üstünlüğü yoktur. Tıpki diğerleri gibi belli bir yerde yaşar. Bu Yunan için geçerliyse bol güneşi ve denizi vardır. Bu yerin olumsuz özelliği ise bazı Yunanlılar sırf Yunan oldukları için kendilerini diğer milletlerden daha üstün görürler. Hepimiz eşit doğuyoruz ve eşit ölüyoruz. Taşıdığımız değeri hayatta yaptıklarımızın gezegenin tüm insanlarının yararına hizmet edip etmediği belirler. Hep yazıyoruz. Türk-Yunan her alanda, her nefeste çok benzemiyor muyuz?