New York, kentteki kamusal sanat çalışmalarının ellinci yılını, bu hafta açılan bir sergiyle kutluyor. Serginin başlığı, “Art in the Open: Fifty Years of Public Art in New York” (Açık Alanda Sanat: New York’ta Kamusal Sanatın Elli Yılı). Museum of the City of New York’ta (New York Kent Müzesi), şehirde bugüne kadar yaşama geçirilmiş pek çok kamu sanatı çalışmasının üretim sürecine ilişkin canlandırmalar, maketler, fotoğraflar ve video kayıtları sergileniyor*.

Sanat eserlerinin/ sanatsal faaliyetlerin, müzelerin ve galerilerin geleneksel sınırları dışına çıkarak, belli bir plan dahilinde halka açık alanlarda sergilendiği/ gerçekleştirildiği kamu sanatı, bilgilendiriyor, eğlendiriyor, ilham veriyor, merak uyandırıyor...

Bu konuda dünyanın bir numaralı şehri olan New York, kutlama yapmakta haklı. Sadece kentin parklardan sorumlu birimi bile haftada bir sanat eseri yerleştirmesi yapıyor. Mahalle bazında programlar var. Otobüsler, billboard’lar, trafik bariyerleri, tüneller, plazalar ve hatta Rockefeller Center gibi kent simgelerinde sanat eserleri görmek mümkün. Yalnızca tanınmış isimlerle değil, yeni sanatçılarla da çalışılıyor.

Şehrin kamu sanatına maddi-manevi çok büyük destek veren Eski Belediye Başkanı Michael Bloomberg’e göre “Büyük ölçekli kamusal sanat, New York City’yi dünyanın kültürel merkezi yapan unsurlardan biri. New Yorklular’ı heyecanlandırıyor, tüm dünyadan ziyaretçileri, hayatta bir kez yaşanabilecek bir anı deneyimlemeye teşvik ediyor.”

Işıklı reklam panolarıyla dolu Times Meydanı’ndaki 74 metrekarelik bir panoda 70 sanatçıyla gerçekleştirilen sergi dizisi “Messages to the Public” (Halka Mesajlar) (1982-1990), hatırda kalan projelerden. Bu çalışmayla her ay, farklı bir sanatçının hazırladığı 30 saniyelik bir animasyon, günde 50’den fazla tekrarla ışıklı panoda sunulmuş. Proje direktörüne göre bu, “zamana uygun, mesajı olan, görsel olarak yetkin ve güzel sanatlar ile ticari sanatı ayıran ince çizgiyi ele almaya çalışan” bir projeymiş.

Sanatçı ikilisi Christo ve Jeanne-Claude, 2005’te yaşama geçirdikleri “The Gates” (Kapılar) adlı çalışmada, Central Park’taki toplam 37 kilometrelik yürüyüş yollarına, her birinde safran rengi bir kumaş asılı olan 7.503 adet “kapı” yerleştirmişler. Çevredeki binaların dokusu, panellerin dikdörtgen yapılarında yansıtılırken, yürüyüş yollarının dolambaçlı tasarımı ve ağaç dallarının organik biçimleri, rüzgarda serbestçe dalgalanan kumaşların sürekli değişen hareketlerinde ifade bulmuş. Kapılar’ın arasından geçenler, üzerlerinde sıcak gölgeler oluşturan altın bir tavan olduğu hissine kapılmışlar. Daha uzaktan bakıldığındaysa, ağaçların arasında bir görünüp bir kaybolan altın bir nehir var gibiymiş.

Olafur Eliasson’ın “The New York City Waterfalls” (New York City Şelaleleri) (2008) adlı çalışmasıyla, şehrin sanayi ve ticaret peyzajının yanında doğal peyzajına da dikkat çekmek amacıyla, 4 adet şelale yapılmış ve yaklaşık 4 ay boyunca günde 15 saat akıtılmış. Şelaleler şehrin kalbinin attığı, yoğun noktalara yerleştirilmiş. Sanatçı, insanlara bu muhteşem çevreyle ilişkilerini yeniden değerlendirme imkanı vermeyi, bireysel deneyimler yaşatmayı ve bütünlük hissini güçlendirmeyi hedeflemiş.

Bu yılki çalışmalar arasında, Chuck Close’un İkinci Cadde metrosundaki renkli mozaikleri ve İstanbul’daki sergisi devam eden Ai Wei Wei’nin tüm şehre yayılmış 300 heykel ve yerleştirmeden oluşan “Good Fences Make Good Neighbors” (İyi Çitler, İyi Komşular Yaratır) adlı eseri yer alıyor.

Bazıları devasa bütçeler gerektiren çoğu projenin hayata geçirilmesini, New York’un ilk kültürel ilişkiler direktörü tarafından 40 yıl önce kurulmuş olan Public Art Fund (Kamu Sanatı Fonu) mümkün kılıyor. Kâr amacı gütmeyen bu kuruluş, bireyler, şirketler ve vakıfların bağışlarıyla yaşamını sürdürüyor.


*Sergi, 13 Mayıs 2018’e kadar sürecek.