Düşe kalka yollarda
Paramparça dillerde
Bir yanım burada kalmış
Yüreğim o ellerde
Benim gibi olmuş var mı kullarda
Sormuşlar yoldakine
Kardeş yolun nereye
Ben bilmem rüzgar bilir
Düştüm yelin önüne

Zülfü Livaneli

Bundan 30 yıl önce bir ergen olarak ilk duyduğumda bu mısraları yel önüne düşmüş hayatları çok merak etmiştim. Bir gün hayat beni de bir yelin önüne düşürür müydü? Birçok dertli zamanda kendimi Güzelyalı sahiline atar, o yelin beni götüreceği yönü bulmaya gayret ederdim. Hayat ben ve yakın çevremdeki tüm dostlarımı o kadar tekdüze hayatlar yaşamaya zorluyordu ki, bugüne dek hâlâ bir yelin önüne düşüp hayatını geçiren bir insana denk gelemedim. Yaşadığımız her an o kadar önceden planlanmış hale geldi ki, hangi gün saat kaçta nerede olacağımız aylar öncesinden belli birçoğumuzun.

Ne kadar özgür olduğumuzu sansak da yaşamlarımız sanki bir diyeti ödercesine programlanmış.
30 yıl öncesinin ergeni olarak hayatta somut olarak bu sonuçları defalarca gözlemlesem de 20 yıllık bir hekim olarak aslında hayatımıza yön veren yelin birçok zaman duygularımız olduğunu gözlemliyorum. Hayatımızdaki birçok dönemeçteki duygulanımlarımız yönümüzü, kaderimizi belirliyor. Kendini içinde bulduğumuz ilişkiler, evlilikler, meslek sahibi olma gibi temel kimliklerimizle birlikte hayatımızdaki küçük ayrıntılar bile adeta bir yel gibi esen duygularımızla şekilleniyor. O yel bir anlamda hayat yönümüzü de belirliyor. Yarınlarımıza baktığımda bir yanım her şey belirli, programlı gibi görünüyor. Diğer yanda değişen duygular, yepyeni gelişen duygular hayatı da yeniden şekillendirebilir mi diye merak ediyorum.

Günümüz teknolojisinde rüzgârın yönünü tayin etmek en zor işlerden biri. İzmir için beklenen olası fırtınada rüzgârın yönü ve rotası an an değişmişti. Duygularımız da bir nevi rüzgâr etkisinde değil mi? Gelişen teknolojinin tayin edemeyeceği tek şey belki de duygularımız ve bizi götüreceği yerler. Bir nevi hepimiz bir yelin önünde ömür geçirmiyor muyuz?