Gün geçmiyor ki, yürekleri yakan gencecik yaştaki insanların ölüm haberlerini almayalım. Önlerinde yaşanacak onca hayal varken, neden savaştıklarını bilmeden hayatlarını yitiren gencecik filizler, bir durakta, otobüste günlük hayatlarını yaşarken ölümle tanışan günahsız insanlar. Yaşadığımız hafta içerisinde de birçok hayatının baharındaki genç insan ardında, gözyaşları içerisinde bir toplum ve bir kısmı da daha ilkokula başlamamış evlatlarını bıraktı. Bu hafta, bu kayıplara ek olarak bir de futbol emekçisinin talihsiz kaza haberi ile sarsıldık. Hepsinin geride kalanlarına sabırlar diliyorum.
    
Gidenlerin ardında kalanlar içerisinde, belki de en çok çocuklar etkilenir ve hayatları bazen bu kayıpla ilişkili şekillenir. Bu haftaki yazımda, Vamık Volkan'ın bir öğrencisi olarak, ondan sakladığım ders notlarımdan paylaşmak istiyorum. Sizler için de ibret verici olacağını düşünüyorum.
    
Genel olarak; çocuk büyüdükçe, farklı korkuların ve düşlemlerin üstesinden gelmeyi öğrenen bir varlıktır. Ayrılık korkusu, sevilmeme korkusu, bedenine zarar geleceği korkusu, kendi beklentilerini karşılayamama korkusu sık korkularıdır. Dramatik bir yitim olduğunda, çocuğun uzlaşıp bir yerlere oturtmaya çalıştığı gelişimsel senaryo ile gerçek yitim birbirine karışır. Çocuk bir biçimde kendini suçlar ve sonuçta ya bastırır ya da bu noktada saplanıp kalır.
    
Ahmet isimli hayali bir olgu düşünelim ve farklı yaşlarda yitime vereceği olası tepkileri tartışalım. Buradaki var sayımlar, yitimin süregelecek en ağır etkilerini göstermeyi amaçlamaktadır. Yoksa çocukluktaki kayıpların mutlaka sorunlu yaşamlarla sonuçlandığını söylemek niyetinde değiliz.
    
Ahmet'in annesi, Ahmet iki yaşında yani annesinin psişik eşini oluşturmadan önce ölürse, daha sonra Ahmet, annesinin hayali imgesini yaratacaktır. Annesinin yerine geçecek etkili bir kişi olmazsa, durmadan bir kadın arayan ama onların hiçbirine sadık kalamayan bir yetişkin olabilir. Ya da Ahmet, tam tersi yola gider, aşırı bağımlı olur ve birisine, olasılıkla da kendisinden yaşlı kadınlara yapışır. Annesi, Ahmet iki ya da üç yaşında ölürse, Ahmet kendisinde doğuştan sevilmeyecek bir şey olduğunu hissederek büyüyebilir. Savunma olarak, herkesin sevgi ve ilgisini çekmesi gerektiği duygusunu geliştirebilir. Eğer Ahmet'in babası, Ahmet üç ile beş yaşları arasında ödipal rekabet sorunlarıyla uğraşırken ölürse, Ahmet rekabet sorunları olan biri haline gelebilir. En ufak bir kışkırtmayı, örneğin patronunun sabırsızlıkla söylemiş olduğu bir sözünü, bir meydan okuma olarak algılayabilir. Ya da Ahmet, başka bir yola sapar, durmadan özdeşleşebileceği güçlü bir baba arar. Rekabet içinde, Ahmet ya oldukça agresif olur ya da rekabetten kaçınmaya çalışır. Çünkü ödipal suçluluğun kalıntıları yüzünden kazanmak onun için tehdit etmek, ezmek hatta diğerini öldürmek olarak yaşanabilir.
    
Çocuk büyüdükçe, ailesi bir arada olan çocukların ebeveynleri ile olan dengeleyici gerçek yaşam deneyimleri olmaksızın kaybettiği ebeveyninin hayali imgesini geliştirir. Örneğin, 6 yaşındaki bir çocuk annesini çok sevecen ve güçlü biri olarak ülküleştirebilir. Büyüdükçe ve annesinin de kusurları olduğunu gördükçe, buna uygun olarak psişik eşini şekillendirdikçe, annesinin periler kraliçesi olduğu düşüncesi değişecektir. Eğer anne, çocuk onu gerçekçi bir biçimde şekillendirmeden ölürse, annesiyle boy ölçüşecek kişiler bulmakta güçlük çekecektir.
    
Genellikle ergenliğini tamamlamadan bir ebeveynini kaybeden ve ebeveyninin yerine geçecek ve yas tutmaya yardım edecek iyi birini bulamayan çocukların yası tamamlanamaz. Bu kişiler bitmeyen yastaki kişiler haline gelirler. Ebeveyn ölümsüz kayıp figürü haline gelebilir. Bu kişinin, peşini bırakmayan bir eksikliktir.
    
Gencecik insanların tabutlar içerisinde görüntülerine yüreklerimiz yanıyor. Ölümün korkutucu yüzüne lanetler okuyoruz. Ama ya geride kalanlar. Belki de bu kayıplar; en çok geride kalanları etkiliyor. Bunu ne kadar düşünüyor ve önlemler alıyoruz?