Seçimlerden sonraki ilk gündeyiz...
Türkiye için önemli bir dönüm noktasını oluşturacak bu günde, seçim sonuçlarını tartışmıyorum. İl, il analiz yapmıyorum. Kim, neden, ne kadar oy aldı sorusuna bir yanıt aramıyorum.
Zaten, bu köşe yazısını 31 Ekim 2015'te, yani seçimlerden bir gün önce yazıyorum.
Ancak yazacağım konu, seçim sonucu ne olursa olsun, mutlaka öncelikli olarak tartışılması gereken bir konu!
Bugünün gündemi, seçim sonuçları ne olursa olsun, başka bir şey değil; bu olmalı!

* * *

Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun HDP'li üyesi Ersin Öngel, seçimlerden birkaç gün önce açıklamış...
TRT'nin 1 Kasım seçimleri öncesi son bir aylık sürede ekrana çıkarttığı siyasi parti temsilcileri şöyleymiş: AKP'li 37 isim. Muhalefetten tek bir isim dahi yok!
Veri doğruysa, şaşırtıcı değil. Lakin, bu veriye ihtiyaç duymadan da TRT'nin tek yanlı çizgisi hepimizin malumuydu. Ancak veri, Türk demokrasisinin geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça üzücü. Bu kadar da olmaz dedirtecek cinsten...

* * *

Medya üzerindeki baskı, yaratılan güdümlü medya, devlet televizyonunun parti televizyonuna dönüştürülme süreci...
Tüm bunlar demokrasimizi sakatlamaya devam ediyor.
Aslında tartıştığımız konu olan haber alma özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüklerini bile doğuran özgürlük.
İfade özgürlüğü olmadan düşünme özgürlüğü bir şey ifade etmiyor. Haber alma özgürlüğü olmadan da ne düşünme, ne ifade özgürlüğü bir anlama geliyor.
Varlığından haberdar olmadığınız bir şey hakkında düşünebilmeniz mümkün müdür? Ya da bir şey ifade edebilmeniz?
İnsanın düşüncesinin sınırlarını çizen de düşünce ufkunu geliştiren de edindiği haberlerdir.
Haber alma özgürlüğü ise ülkemizde büyük bir tehdit altındadır. Ne yazık ki...