İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, Fazıl Say… Tüm dünyanın alkışladığı bu müstesna müzisyenlerimizin ortak bir özelliği var: “Harika çocuk” olarak, devletin verdiği burslarla yurt dışında eğitim almış olmaları.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, üstün yetenekli müzisyenler İdil Biret ve Suna Kan’ın devlet bursuyla yurt dışına gönderilip yetiştirilmesi için 1948 yılında, “Harika Çocuklar Yasası” veya “İdil-Suna Yasası” olarak bilinen özel bir kanun çıkarmış. Bu kanunla ve sonradan yasanın genişletilmesiyle, aralarında yukarıda saydığım isimlerin de bulunduğu toplam 19 genç sanatçı, yurt dışında eğitim alma olanağı bulmuşlar.  

Bürokratik nedenlerden dolayı, yasa 1998’den beri uygulanmıyor, fakat neyse ki harika çocukların imdadına yetişen harika müzisyenler var.

Dünyada en çok tanınan piyano ikililerinden olan Güher-Süher Pekinel’in 2010 yılında hayata geçirdikleri sistem ile 19 üstün yetenekli genç, Avrupa’nın en önemli konservatuvarlarında, en iyi pedagogların rehberliğinde eğitim alıyor, kendilerine tahsis edilen yüksek kalitede enstrümanlarla çalışıyor, solist veya oda orkestrası üyesi olarak sahne alma imkanı buluyorlar. Katıldıkları prestijli yarışmalardan, önemli derecelerle dönüyorlar.

Geçtiğimiz günlerde, Koç Holding’in desteği ve Tüpraş’ın katkılarıyla gerçekleştirilen, “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” adlı bu proje hakkında, çok iyi hazırlanmış bir belgesel* izledim.

Aralarında Dorukhan Doruk, Doğa Altınok, Duygu Eliz Erkurt, Alican Süner, Umut Sağlam, Görkem Çiçek ve Veriko Tchumburidze’nin bulunduğu bu genç müzisyenlerin çok iyi yetiştikleri ve “özel” insanlar oldukları, hem enstrümanlarını çalışlarından hem de sözlerinden ve kendilerini ifade etme biçimlerinden anlaşılıyor.

Yunus Tuncalı (Piyano) ve Dorukhan Doruk’u (Viyolonsel) İzmir’de verdikleri bir konserde dinlemiştim. Gencecik yaşlarında virtüözlük ve sahne karizmasına sahip olan bu müzisyenler, uzun süre hatırımda kalmıştı.

Belgeselde ise, üzerimde en çok iz bırakanlardan biri, Can Çakmur (Piyano) oldu. Henüz 21 yaşında olan Çakmur’un hitabeti, derinliği ve sofistikeliğiyle birlikte zarafeti de dikkat çekici. Belgeselde, 8-9 yaşlarındayken, tahminen bir konser öncesinde Çakmur, hiç heyecanlı olmadığını, tek düşünmesi gerekenin piyanosu olduğunu söyledikten sonra, “Piyanoyla arandaki bağın güçlü olması gerekiyor, yoksa seyirci karşısına çıkamazsın.” diyor.

Geçtiğimiz yıl İskoç Uluslararası Piyano yarışmasında elde ettiği birincilik, Çakmur’a İskoçya ve İngiltere’de sıklıkla konser ve resital vermenin kapılarını açmış. Fazıl Say da, “Akılla Bir Konuşmam Oldu” kitabında Çakmur’dan övgüyle bahsederek şunları söylüyor: “Zorlu, yıpratıcı, çok emek gerektiren, ‘özgün olma riski’ni hep almamız gereken, asla ödün verilmemesi gereken bir meslekteyiz. Can bunu en iyi şekilde başaracak. Hiç kuşkum yok.”

Sanatçının zorlu gelişim yolunda, teknik ve sanatsal eğitiminin yanı sıra, içinde bulunduğu çevre, ruhunun ve zihninin beslendiği kaynaklar da önem arz ediyor. Nitekim, Harika Çocuklar Yasası ile 12 yaşında Fransa’ya gönderilen Piyanist Gülsin Onay, T24’e verdiği bir röportajda, bursu devam ettirmek için her sene sokuldukları sınavda hem piyano çaldıklarını hem de okudukları kitaplar, gittikleri sergiler, çalıştıkları eserler sorularak gelişimlerinin tespit edildiğini anlatıyor. Sınavı yapanlar ise, çağdaş klasik müzik yapısı içinde Türk motiflerini kullanan öncüler Ahmed Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses ve zaman zaman onlara katılan İlhan Usman...

Öyle görünüyor ki, projedeki gençlerin isimlerini giderek daha fazla duyacağız. En iyi “meyve verecek” biçimde yetişecekleri ortamlarda filizlenme fırsatı yakalayan bu yetenekli gençlerin şimdiden dünya çapında başarılar elde etmeleri, alanlarında söz sahibi olacaklarının habercisi. Umarım onlar da, evrenselliğini muhtemelen hiç yitirmeyecek olan klasik müzik alanındaki kıymetli bilgi ve deneyimlerini kendilerinden sonraki nesillere aktaracak platformlara sahip olurlar.

* Belgeseli YouTube’da veya Şubat sonuna kadar İZ TV’de izleyebilirsiniz.