Bir aydır, durmadan tekrar eden gribim ve öksürük krizlerimin artçıları ile sarsılıyorum. Halen utanıyorum arayan, soran dostlarıma 'iyiyim' diyememekten. Kendimden, hasta kalmaktan sıkıldım. İlaç içtim, evden çıkmadım, istirahat ettim, hoop yine hastayım. Kafam da bozuldu, psikolojim de. O kadar uç düşünmeye başladım ki kurguluyorum. Kimyasallar mı atılıyor havamıza, grip bakteri bombardımanı ile? GDO'lu ürünler bağışıklık sistemimizi yerle bir mi etmeye başladı? Ülkemizin yaşadığı terör, ekonomik olumsuzluklar mı hayatımızı kanser gibi saran. O kadar yaygın ki, gerçekten endişeleniyorum.
***
Evvelki gün çok sevdiğim bir arkadaşım, itirazlarıma rağmen çat kapı geldi. Aslında da ilaç gibi geldi. Dedi ki; İnci'cim teknoloji aracılığı ile sosyal yaşamı yaşar olduk, sanal ortamda –like- ediyoruz, ediliyoruz, sonrasında kimler diye bakıyoruz. Niçin, neden, ne düşünerek belli değil, dostlar alışverişte, pardon orada görsünler, ben sana, sen bana... Nerede eski günlerde olduğu gibi sabah kahveleri, ev ziyaretleri; mutfağından, elinden, emeğinden sunduğun, paylaştığın tatlar. Kırk yıllık dostluğun teminatı, höpürdete höpürdete karşılıklı içilen kahveler, çaylar. Şimdilerde sanal ortamlarda çok şık fincan, platolar yaşatılarak güzel bir resim niteliğinde konan temsili kahve ikramları. Dost yok, sohbet yok, dostluk yok. Çok şık fincanlar, ortamlar korkutucu. Değil mi İnci? Dışarıda buluşulmasına karşı değilim ama artık bu toplantılarda sohbet toplantıları olmaktan çıkıp teşhircilik oldu. Neredeyim, kimleyim, ne yiyip içiyorum, ne takıp takıştırmışım, giyinip kuşanmışım. Arkadaşım makineli tüfek gibi. Atışlar art arda, bana da öncelikle dinlemek düştü. İyi bir dinleyici olabilmek de çok şey katıyor insana.
***
Ben de aslında dinlerken aynı konuların çeşitli topluluklarda çeşitli kişiler tarafından yakın şekilde veya bazen aynı deyimlerle dile getirildiğini hatırladım, düşündüm. Toplumu ele geçiren bazı yargıların aslında hepimizi rahatsız ve mutsuz edebildiğini düşündüm. Özellikle ön planda tutulmaya çalışılan görüntü ve algıların "her" zaman mutluluk, iyilik getirmeyebileceğini; gelenek ve kültürümüzden uzaklaşmanın, samimiyet ve iyi niyet olmadığını, Muphy kurallarının çok kullanılan "Tünelin sonunda görünen ışık, üzerinize gelen trenin ışığı olabilir" söylemini düşündürdü. Aslında bu güzel ziyaretin, merak edebilmenin en önemlisi, önemsenmenin katkısı en kuvvetli doz iyileştirici, organik gıdanın en yararlısı olarak bize dönüyorsa gerçekten durup düşünmeliyiz. Merhaba, ne haber, geçmiş olsun, bak bir şeye ihtiyacın olursa ara beni. Evet, bence de samimi görünmüyor. Arkadaşıma verdiğim cevabı sizinle de paylaşayım. Ne yapmalıyız? Empati yapmalıyız. Samimiyet tartısını, testlerini öncelikle kendimize uygulamalıyız. Neticede aklın yolu bir ve hayırlıdır. Geleceğimiz, beraberliğimiz, birliğimiz hayırlara vesile olsun.