2005 yılında, 2,5 saatlik bir inişten sonra, metalik, ince uzun yapılı bir uzay aracı, yüzlerce derecelik dondurucu soğukta bir yüzeye iniş yapmıştı. Bu uzay sondasının bulunduğu yerle ilgili kaydettiği görüntüleri ve verileri çok kısa süre içinde yukarıda bulunan ana gemiye aktarması gerekiyordu. Çünkü ana gemi, bulunduğu yerin ufkunda kaybolduğunda bağlantı kesileceği için bilgi aktarımı yapılamayacaktı.

Burada anlatılanlar biraz bilimkurgu  gibi ama, gerçekten bunlar 12 yıl önce Satürn'ün en büyük uydusu olan Titan'ın yüzeyinde yaşandı. Bu başarılı inişi yapan, Avrupa Uzay Ajansı(ESA)'nın Huygens adlı sondasıydı.

Avrupa Uzay Ajansı'nın bir projesi olan Huygens, NASA'nın Cassini uzay aracının yanında Titan'a gitti ve sonra 24 Aralık 2004'te ana gemiden ayrılarak Titan'daki 20 gün sürecek görevini yaptı.

Bu sonda Titan'ın yoğun, puslu atmosferinden paraşütle inişi sırasında ağır ağır dönerken, uydunun atmosferinin karmaşık organik kimyasını ve rüzgarları ölçtü. İniş sırasında ayrıca yüzlerce görüntü kaydedildi. Bu görüntülerde, daha önce hiç bir biçimde görülmemiş karanlık drenaj kanalları ve basamaklı yapıdaki parlak, engebeli düzlükler kaydedilmiş oldu. Sondanın inişini tamamladığı yer, kuru bir göl tabanına benzeyen, karanlık, taneli yapı gösteren bir yüzeydi.

Huygens hakkındaki düşünceler

Bugün Huygens sondası sessizce Titan'ın soğuk yüzeyinde durmaktadır. Onun asıl görevi, inişinden bir kaç saat sonra sona ermişti. Huygens sondasını bırakan Cassini uzay aracı ise, Satürn ve uyduları ile ilgili daha fazla bilgi edinme görevi çerçevesinde Titan'ı yukarıdan araştırmayı sürdürüyordu. Bu yıl Cassini'nin son görev yılı. Yolculuğunu 15 Eylül'de Satürn'ün atmosferine girerek bitirecek.



NASA'nın Cassini uzay aracı ekibi Huygens sondasının çalışmasıyla ilgili olarak, sondanın inişe geçip inmesinin, Titan'la ilgili pek çok yeni bilgi edinilmesini sağladını, ayrıca bu inişin, bir dış gezegenin uydusuna yapılan ilk yumuşak iniş olma özelliğini de taşıdığını, bu görev sayesinde, bu puslu okyanus dünyası konusundaki anlayışımızın tümüyle değiştiğini vurgulayan görüşlerini belirttier.

Huygens görüntüleri, yörüngede elde edilen görüntülerden çok daha önemli. Çünkü dışarıdan bakıldığında bulutlarla kaplı atmosfer nedeniyle yüzeyle ilgili bilgi elde edilemiyordu. Ancak görüntülerde ortaya çıkan, çeşitli kanallarda akan hidrokarbonlar ve diğer yüzey oluşumları dışarıdan görülemeyen, ancak tahmin edilebilen yapılardı. Bu nedenle Huygens'in elde ettiği görüntüler, Titan'la ilgili  önceki bulguların yorumlanmasına yardımcı olan çok önemli kanıtlardır.

Cassini ve Huygens, Titan'ın Dünya'ya bir çok yönden benzeyen inanılmaz bir yer olduğunu gösterdiler. Huygens iniş sırasında, daha önce bilinmeyen pek çok yeni bulguyu ortaya koymuş oldu.

Huygens 12 yıl önce, insanlığın bugüne kadarki en uzak inişini gerçekleştirmiş oldu. Bu iniş, Titan'ı incelemek, bu minik dünyanın yaşanabilirliğinin potansiyelini keşfetmek ve kimyasını daha iyi anlamak için bize çok yardımcı oldu.

Voyagerlar(Gezginler)'ın yolculuğu

Daha önceki yazılarımızda da söz ettiğimiz NASA'nın iki Voyager (Gezgin) uzay aracı, Güneş Sistemimizin ötesine yolculuklarını sürdürüyorlar. 1977 yılından beri yolculuğunu sürdüren Voyager 1, halen yeryüzüne bilgi göndermeyi sürdürürken, çok iyi bilmediğimiz yıldızlararası ortamla ilgili ölçümler yapıyor.

NASA'nın Hubble Uzay Teleskobu ise, bu uzay araçlarının gelecekte geçecekleri yörünge yolu boyunca olan maddeyi ölçerek yol haritası sağlıyor. Yaklaşık olarak on yıl içinde, bu gezginlerin elektrik kaynağı tükenince ve bize artık veri yollayamamaya başladıklarında bile, gökbilimciler  Hubble'ın gözlemlerini kullanarak bu sessiz temsilcilerimizin geçtiği bölgeyle ilgili bilgi sahibi olacaklar.



Hubble'in gözlemlerinin bir ön çözümlemesi, yıldızlararası ortamın karmaşık ve zengin bir yer olduğunu, pek çok başka elementle birlikte hidrojen içeren bir çok bulut bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Gezginlerin verisiyle birleştirilince, bu verilerden Güneş'in yıldızlararası uzayda nasıl bir yolculuk yaptığı konusunda da bilgi edinilmiştir.

Aslında bu tür araştırmalar çok önemli. Çünkü yerinde Gezginler tarafından yapılan ölçümle, uzaktan Hubble Uzay Teleskobuyla yapılan ölçümleri karşılaştırma olanağı veriyor. Gezginler satte yaklaşık 61.000 km hızla yol alırken, içinden geçtikleri çok küçük bir bölge ile ilgili ölçüm yapıyorlar. Yalnızca bu verilere bakılarak bu ortamın geniş ölçekli mi yoksa yalnızca o bölgeye özgü mü olduğunu belirlemek oldukça zor. Hubble ise çok daha geniş ve uzak bölgelere bakabildiği için, Gezginlerin içinden geçtiği ortamla ilgili ipuçları elde edebiliyor. Gökbilimciler bu gözlemlere dayanarak yakın yıldızlararası ortamın fiziksel özelliklerini tanımlamayı umuyorlar.

Gezgin 1 bu sıralarda Dünyadan 21 milyar km kadar uzakta bulunuyor ki bu insan yapımı bir aracın ulaştığı en büyük uzaklık. Yaklaşık olarak 40.000 yıl sonra, bu uzay aracı tümüyle susmuş olduğu zamanlarda, 1,6 ışıkyılı uzaklıktaki Gliese 445 adlı yıldızın yakınından geçecek.

İkizi Gezgin 2 ise Dünyadan yaklaşık 17 milyar km uzakta bulunuyor. O da yine 40.000 yıl kadar sonra Ross 248 adlı, 1,7 ışıkyılı uzaklıktaki yıldızın yakınından geçecek.

Önümüzdeki 10 yılda, Gezginler yolları üzerindeki yıldızlararası maddeyi, manyetik alanları ve kozmik ışınları ölçmeyi sürdürecekler. Hubble da onların yolu üzerindeki yıldızlararası madde ile ilgili gözlemlerini sürdürecek.

Hubble bulgularına göre Gezgin 2, Güzeş Sistemini saran yıldızlararası bulutta bir kaç on yıl daha yol alacak. Gökbilimciler Hubble'ın verilerine dayanarak uzay aracının 90.000 yıl kadar ikinci bir bulutta, sonra da üçüncü bulutta yol alacağını belirlediler.

Bu bulutların bileşimi ile ilgili incelemeler, bunlarda bulunan elementlerin bolluklarında farlılıklar olduğunu ortaya çıkardı. Bu da bu bulutların farklı yollarla oluştuğunu ya da farklı yerlerde oluştuğunu ve sonradan bir araya geldiklerini göstermektedir.

Yine Hubble'ın ilk bulguları, Güneş'in bazı toplanmaların görüldüğü yerlerden geçtiğini göstermektedir. Bunlar da Güneş'in güçlü rüzgarlarıyla oluşan ve Güneş Sistemini saran helyosferi (Güneş küresini) etkileyebilir. Helyopaus olarak adlandırılan  sınırda Güneş rüzgarları yıldızlararası maddeyi dışa doğru iter. Gezginler ve Hubble, burada Güneşin dışındaki yıldızlardan gelen yıldız rüzgarlarını ölçüyorlar.

Güneş yoğun bir maddeye doğru hareket ettikçe bu yoğunluk nedeniyle helyosfer sıkışır. Seyrek maddeye doğru gidildiğinde ise genişler. Bu sıkışıp büzülmeler de yıldızlararası ortamdaki yıldız rüzgarlarıyla etkileşimleri etkiler.

Kaynak: http://solarsystem.nasa.gov