Değerli okurlarım, Hollanda resmi makamlarının Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçuş iznini iptal etmesi ve Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'yı istenmeyen kişi ilan edip sınır dışı etmesi Avrupa'nın anti demokratik yaklaşımını bir kez daha ortaya koydu. Başbakan Yıldırım, bu tip baskıları ve anti demokratik tavırları eleştiren konuşmasında son derece haklıydı. Son yaşananlar, 15 Mart'taki Hollanda seçimlerde yabancı karşıtı oyları hedefleyen Başbakan Mark Rutte'nin bilinçli olarak tırmandırdığı bir anlaşmazlıktı. Geert Wilders'in yabancı karşıtı partisinin oylarındaki büyük yükseliş, Rutte'yi bu politikaya sürüklemişti. Hollanda hükümetinin oy kaygısı, demokrasi kaygısından ağır basmıştı. Sonuç, demokrasi açısından tam bir felaket, uluslararası hukuk açısından ise ciddi bir ihlaldi...
Ancak, parklara bile seçmen kayıtlarının yapılması (cnnturk.com, 11.03.2017), referandumda hayır denmesini bir terörist eylem biçimi olarak gösterme girişimleri, toplumu geren kutuplaştırıcı söylemler ve medyaya yönelik baskıların artması gibi gelişmeler, Batı'nın anti demokratik yaklaşımı konusunda eleştiriler getiren iktidar bağlamlı kişilerin samimiyetlerinin toplum tarafından sorgulanmasına yol açtı.

Eğer ülkede referandumda "evet" ve "hayır" diyenler eşit şartlarda yarışa giriyor olsalardı, böyle bir samimiyet eleştirisi gelişmeyecekti.
Ülke dışında Batı'nın yaptığı baskıları eleştiren Yıldırım, "bu baskılar, aksine oradaki vatandaşlarımızın motivasyonunu daha da arttıracaktır" açıklamasını yaptı.
Sayın Yıldırım, bu önermesinde de haklı olabilir.

Çünkü ülke içinde seçimi hayır olanlara yapılan baskıların da benzer sonuçlar doğuracağını gösteren veriler ortaya çıkıyor.
Martın ilk haftasında gerçekleştirilen son kamuoyu yoklamasına göre referandumda hayır diyenler % 57.57'ye yükselmiş. Evet diyenler ise % 42.43 düzeyinde. CHP seçmeni neredeyse blok olarak hayır derken, MHP seçmeni ortadan ikiye bölünmüş durumda. Araştırmanın en ilginç sonucu AKP'li seçmen ile ilgili. AKP'li seçmenlerin % 30.6'sı hayırcı çıkıyor. AKP'nin oy ağırlığı düşünüldüğünde % 30'luk oran, seçmenlerin neredeyse % 15'ine karşılık geliyor (Cumhuriyet, 11 Mart 2017, s.1).
Sayın Yıldırım'ın ifade ettiği gibi, baskılar motivasyonu daha da arttıran bir faktöre dönüşebilir. Neyin oylandığı ile ilgili farkındalığı arttırabilir...
Bu arada Sayın Erdoğan, "Kandil, 'Oylarımız 'hayır'dır' diyor. Ben hayır dersem, oyumun gideceği yer Kandil'dir. 'Hayır' demek, eşittir çukurdur" şeklinde bir açıklama yapmıştı (Sabah, 3.3.2017). Farz edelim yarın, aynı Kandil, yeni bir strateji geliştirip biz "yetmez ama evet" diyoruz derse, bir anda evet demek eşittir çukur mu olacak? Kandil dünya yuvarlaktır derse, dünya yuvarlaktır diyen herkes Kandilci mi olacak? Kandil sonra vazgeçip dünya düzdür derse, bu kez dünyanın düz olduğuna inananları terörist mi ilan edeceğiz?  

Kandil'i Türk siyasetini dizayn eden, tüm siyasi partilerin yönelimlerini belirleyen bir aktörmüş gibi göstermek, terörün merkezi Kandil'e sahip olmadığı bir propaganda gücünü dolaylı olarak aktarmakla sonuçlanabilir Allah korusun.
Aman dikkat...