11 Eylül  2001 saldırılarının 13. yıl dönümünde, saldırılar kime yaradı sorusunun yanıtı daha bir netlik kazanıyor. ABD'de sadece ikiz kuleler yıkıldı; ancak Müslüman coğrafyanın başına gök kubbe yıkılıyor. Terör bahanesi edilerek, terörün bir politika haline getirilişini ve savaşların haklılaştırılma aracı olarak kullanılışını göz ardı etmemek gerekiyor. IŞİD olayını da buradan bakarak okumakta fayda var.
         
Türkiye'de çok sık duymaya başladığımız 'yeni' takısı, önce dünya düzeni için kullanılmıştı. Bunun anlamı soğuk savaş sürecinin tasfiyesiydi. Küreselleşme postunu giyen ABD emperyalizmi öteden beri uyguladığı liberalizmi 'yeni' başlığı ile piyasaya sürümledi. Küresel düzenin ABD versiyonunun pazarlaması, kutsanan sivil toplum ve gelişen teknoloji ile kontrol altına alınan medyalar sayesinde yaygınlaştırıldı. Önceden biriktirip benimsediğimiz ve kendimizi tanımladığımız tüm değerlerin içinin boşaltılması sürecinin başlangıcıdır 'Yeni Dünya Düzeni' dedikleri. Bugün geriye baktığımızda, " 'Yeni' nedir?" sorusunun yanıtı, 'Boşalttığımız her şey'dir. Sivil toplum dedikleri, özellikle küresel faaliyet gösterenler, az gelişmiş ülkelerde uzantısı kuruluşlarla ve/veya buralara sızarak, değişimin pazarlanmasında sivil kişi ve kurumları aracı olarak kullanan yapılardır.
         
Yerellik, cinsiyetçilik, çevrecilik gibi konulardan dolanarak farklılık, farkındalık gibi sözcüklerle ve insan hakları diyerek allanıp pullanarak etnik ve dini kimlikler üzerinden ayrıştırıcı politikalar daha kolay üretilebildi. 11 Eylül saldırıları sonrası için, özellikle yaşadığımız coğrafyayı çok daha derinden etkileyecek dönüşümün alt yapısı hazırdı. Savaşların etki alanları giderek genişlerken, bunun barış adı altında meşrulaştırılmasına bakarak süreci özetleyebiliriz.
         
Ülkemizin demokrasinin ve hukukun dışına savrulduğu, karar almanın fiilen tek kişiye indirgendiği durumunu ülke içinden okumak yanlış olur. Bölgemiz için biçilen politikalar ve Türkiye'ye biçilen rol üzerinden okumak gerekiyor bu başkalaşma sürecini. Köklü dönüşüme ayak uyduran ve/veya susarak destek verenlerin ödüllendirildiği, karşı çıkanlara bedel ödetildiği bir yapı, yalnız ülkemizde değil, bölgemizde de yaşanıyor. Türkiye'yi Ortadoğu bataklığına doğru çeken sürecin tahlilini, içeride yaşanan anormalliklere fazlası ile kapıldığımız için yapamıyoruz. Dış politika bir sonuç olarak geliyor önümüze. Artık bu konuları tartışan ne sivil toplum var, ne medya!... Tartışma dedikleri, yanlışların örtülmesi ve sonucun pazarlanmasından ibaret.
         
Dış politika alanı, politika yapıcılarının hepsinin harcı değildir. Ayrı bir beceri ister. Dışişleri kadrosu güçlü olmayan devletin gücünden söz edilemez. Türkiye'nin, son on yıl ve özellikle Davutoğlu'nun dış işlere el atması sürecine kadar en güçlü ve prestijli bakanlıklarından biriydi Dışişleri Bakanlığı. Türkiye, iyi yetişmiş diplomatları ve Atatürk döneminden kalma güçlü teamülleri ile bölgede denge unsuru bir ülkeydi. Şimdi etrafını saran ateş çemberinin içinde, yakın uzak komşularının kaderinin belirlenmesinde katalizör rolü oynayan ve sürüklenen bir ülke...
        
Ulusal onurumuz, dış politikada onurlu bir duruşumuz vardı. İçeriden kaynaklıydı görev yapanların itibarı. Toplumda saygınlıkları ve  ağırlıkları vardı; alaycı dille 'Monşer' demezdik. (Ya da 'Monşer' kime denilir bilirdik...) Şimdi dışarıdan pazarlansa da içeride itibar bulamayan dış işlerimiz var. Gelin görün ki tüm bunlara katkı koyan kişinin, ancak demokrasinin kesintiye uğradığı süreçlerde yaşanacak bir yöntemle, parti içinde devir teslim yöntemi ile Başbakanlık koltuğuna oturtulmasına seyircilik ettik. Sanki kalıtımsal bir makam gibi, bir gömleği çıkarmadan diğer gömleğin kolunu geçirerek koltuk değiştiren tek kişinin belirlediği kişi sorgusuz sualsiz Başbakan yapıldı... Teamüller alt üst edilirken, en basit konularda yöntem tartışması yapanların tıkı çıkmadı.
         
Terör, Türkiye'nin de en önemli sorunu; ancak biz, terörle mücadele eden subaylarımızı tutuklayıp, teröristle müzakereye geçiş yaptık. Terör, Türkiye'yi şimdi bir de sünni köktendinci örgüt IŞİD ile sıkıştırıyor. Ellerinde 49 elçilik görevlimiz rehin. Özetle; 'Başarılı' diye pazarlanan dış işlerimiz rehin diyebiliriz... Biri etnik, diğeri dini eksende sıkıştıran terör makası içindeyiz.
         
ABD'nin IŞİD üzerinden Irak ve Suriye'yi tanzim için düğmeye bastığı bu süreçte gök kubbe bizim ülkemizin de başına yıkılmasın dileyelim...