'Tanık olduğum ve Müslümanlara açıklamak istediğim ilk şey, izinli din yayıcılar dediği görevlileri ve insanlara tuzak kurup, onları kurnazca hilelerle kandıran av köpeklerine benzettiği için köpek unvanları olan adamlar var. Akıllı insanlardan uzak duruyorlar ve cahillere yanaşıyorlar. Yanlış bir niyetle doğru bir şeyi söyleyip, kuşları avlamak üzere ekmek kırıntısı bırakır gibi, onu İslam'ın namaz, oruç gibi zorunluluklarını yerine getirmesi konusunda teşvik ediyorlar. Bir yıldan uzun süre onu gözlüyorlar, sabrını tartıp, durumunu inceliyorlar. Peygamber'den alıntı yaptıklarını söyleyerek, yanlış şeyler öğretiyorlar. Kuran'ı ona yanlış aktarıyorlar ve sözcüklerini çarptırıyorlar'.

Bu alıntıyı okuduğunuzda belki de bu yazının sadece birkaç gün önce yayınlanan bir gazete makalesinin parçası olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Ne kadar çok güncel kokan bir değerlendirme. Ama yazının tarihi öyle zannediyorum ki düşündüğünüzden de çok eskilere dayanıyor. Alıntının tarihi sene 899. Eksik yazıldığını düşünmeyin. Bundan tam 1117 sene öncesine dayanıyor. Şii kökenli Fatimi devleti kurulmadan önce Sünni yazarlar yurttaşlarını yaklaşan tehlikeye karşı uyarmak için oldukça sert ithamlarda bulunmuşlar.

Yazı 1117 senelik. Fakat benzer ithamlar ve kısır döngüler bugün hala İslam toplulukları içinde sürüyor. Ve yüzyıllar sonra bile Müslümanların kanını en çok Müslümanlar akıtıyorlar. Sınırlarımızın dibinde 'Allah-u Ekber' diye haykıran bir grup yine 'Allah-u Ekber' diye son nefesini veren Müslümanların kafasını kesiyor, canlı bomba haline gelerek onlarcasını çoluk çocuk ayırt etmeden bir anda katledebiliyor.
Ülkemizde de çok güncel. İslami kökenli görünen bir cemaat neredeyse devletin tüm kademelerini ele geçirmişken, ülke yönetimine top ile tank ile el koymaya kalkıştı. Alnı secdeye varan pilotlar, kendi Müslüman kardeşlerinin üzerine ateş açtı, tankçısı tankı 'Allah-u Ekber' diye son nefesini verenin üzerine sürdü. Daha dün 'Hocaefendi' diye eli öpülen ve ismi saygıyla anılan kişi bir anda terörist hatta İslam düşmanı, gizli Hristiyan olmakla suçlandı. Devlet bir kanser hücresi gibi içine yerleşmiş hücreleri tasfiye etmeye, yok etmeye çalışıyor. Aslında kısır döngü devam ediyor. Bugün devleti ele geçirmeye çalışan bir cemaat temizlenmeye çalışılırken, dini eksenli bir devlet inşa edilerek diğer cemaat ve tarikatlara yol veriliyor. Ülkemizi ve İslam coğrafyasının en büyük sancısı budur. İslam dünyasının içinde o kadar farklı anlayış, mezhep, tarikat, cemaat var ki, yüzyıllar boyu Müslümanlara en büyük eziyeti gayrimüslimler değil, aynı inancı paylaştıkları dindaşları yaşatmıştır.

Bu sebeple İslam'ı bilimle anlayabilmek bu topraklardaki düşmanlığı, nefreti ve acıları sonlandırabilmek için tek reçetedir. Bu sebepledir ki Mustafa Kemal Atatürk sadece Türk devleti için değil, tüm İslam alemi için de referans bir lider olmalıdır. Onun ışığı sadece Türkiye Cumhuriyeti için bir yol gösterici değil aynı zamanda İslam alemi için bir rehberdir. Ama dini siyasete, ticarete, ranta aracı etmek isteyenler 899 yılında olduğu gibi kuşları avlamak için bırakılan ekmek kırıntıları gibi İslam'ın güzellikleri ile ilgili küçük şeyler paylaşıp, sonrasında mürit haline getirdiklerinin içlerine yanlış, yalan bilgilerle nefret tohumları ekiyorlar. Bu kısır döngüden kurtulabilmenin tek yolu ilimdir. İlim de sorgulamak ve gerçeği aramaktır. Belki de bu yüzden eğitim sistemimiz her geçen gün ilimden, sorgulamadan ve gerçekleri aramaktan uzaklaştırmalara mahkum ediliyor. Samimi inananların, bu gerçekleri görüp, hoşgörüyü ve kucaklaşmayı becerebilmeleri çocuklarımızın geleceklerinden nefret, acı ve kanı çıkartabilir.