İronik başlık, gazeteci Emin Çapa'ya ait. Emin Çapa'nın, 22 Ekim 2017 akşamı CNN Türk'te bu adla yaptığı proğramın adı gerçekten ironikti, "İthalTarımÜlkesi". Çapa, proğramında verilerden ve ekrana taşıdığı uzmanlardan hareketle 2012'den 5 yıl sonra 2017 Ekiminde ikinci kez saman ithal eden tarım ülkesi olan Türkiye'nin; tarımsal üretim ve ihracatındaki sürünüşünü ortaya koydu. Bu proğramı izledilerse; gelmiş geçmiş tarım bakanlarının kendilerini kaldırımlardan aşağıya atmaları, mevcut tarım bakanının da samanlı su içmesi etik olacaktır! Özellikle iktidardaki siyasi anlayışın yol açmasıyla hurafelere teslim olmuş Türkiye, Çapa'nın dediği gibi, "akıl ve bilimi esas almayınca" İthalTarımÜlkesi oldu çıktı.
              
Oysa manavlarla pazar tezgâhlarındaki yaz kış meyve ve sebzelerinin sarmaş dolaş olduğu rengârenk ışıltılı bolluk verileri yalanlıyor gibi, değil mi? Değil işte! Tüketicinin satın alma gücü bir yana; fiyatlar, para aracıların cebine aktığı için, tarım ürünlerini üreten çiftçinin içler acısı halini ortaya koymasını yansıtmıyor.
              
Emin Çapa'nın proğramında görüşüne yer verdiği bir uzman da Dünya Gazetesi Tarım Yazarı arkadaşımız, Gazeteci Ali Ekber Yıldırım oldu. İzmirli Gazeteci Arkadaşımız Ali Ekber Yıldırım, tarım konusunda usta kalemlerimiz sıralamasında en önde yer alan bir ad. Öyle bir ad ki, arkadaşım olduğu için değil bilgi ve deneylerinden hareketle onun gönlümdeki Tarım Bakanı olduğunu buradan açık açık ilan ediyorum. Ali'nin, yenilerde Tarım Dünyası'nda yer alan yazısının başlığı, "Sebze ve meyvenin fiyatı artacak" biçimindeydi. Uzman gazeteci arkadaşımın  bu öngörüsü, hiç dilemiyor olsak da, gerçekçi. Ali, söz konusu yazısında, üretim maliyetlerinin üretici kesimin belini iyice büktüğünden söz ediyor ve bir başka gerçeğin daha altını çizerek "marketlerin yüksek kâr hırsı" içerisinde olduklarını söylüyor. Ali, Hükümet'in, konuyla ilgili aldığı kararların hiçbir işe yaramayacağını da ayrıca belirtiyor. Evet, Hükümet'in dün ve bugün aldığı, yarın da alacağı kararların ne üretici, ne de tüketici lehine sonuç getirmeyeceğini ben de adım gibi biliyorum. Hâlâ aile bireylerinin çalışmaları sayesinde ayakta kalabilen tarım kesimi de eminim benim gibi düşünüyor ya da düşünmeye başladı. Düşünmeye başladı, çünkü mevcut iktidarın silme oy aldığı üretici kesiminin bulunduğu coğrafyalarda perişanlık söz konusu.

Evet, Ali Ekber, iş yoğunluğu arasında ricamı geri çevirmedi, sorularımı yanıtladı.

-Tarım ülkesi miyiz, sanayi ülkesi mi?

Türkiye'yi sadece tarım ülkesi veya sadece sanayi ülkesi olarak tanımlamak doğru değil. Sanayisi, tarımı, turizmi, hizmetler sektörü ile Türkiye hem bölgesel hem de ekonomik olarak önemli bir güce sahip. Özellikle 1980 yılına kadar Türkiye daha çok tarım ülkesi olarak anılırdı. Tarımın ekonomideki ağırlığı çok yüksekti. İthal ikameci politika uygulandığı için ithalatı sınırlı, ihracatı ise ağırlıklı olarak üzüm, pamuk, fındık, incir, tütün, zeytin ve zeytinyağı gibi tarım ürünlerinden sağlanıyordu. Bu ürünlere, "geleneksel ihraç ürünleri" denilmesinin nedeni budur. 1980 sonrası liberal politikalara geçilmesi ile ekonomi dışa açıldı. Sanayi, turizm ve hizmetler sektörü öne çıkarılarak tarım, sanki kalkınmanın önünde büyük bir engelmiş gibi sunuldu. Bu yaklaşımla birlikte Türkiye'de, "tarım ülkesiyiz" demenin utanılacak bir davranış olarak kabul edildiği; köyün, kırsalın, çiftçinin horlandığı bir dönem başlamış oldu. Patates üretilen tarlada otomobil üretmenin faziletleri anlatıldı. Bu süreç Türkiye'de tarımı büyük ölçüde geriletti, çökertti. O tarihlerde Ortadoğu'nun et ve canlı hayvan tedarikçisi olan Türkiye, bugün sığır ithalatında dünya ikincisi oldu. Canlı hayvan, et, yem ve saman ithal eden ülke oldu. Yanlış politikalar ve uygulamalar sonucunda Türkiye sanayide de tarımda da potansiyelini değerlendirmek yerine dışa bağımlı bir konuma geldi.

BM, aile çiftçiliğini savunuyor

-Ülkemiz çiftçisi yoksul mu, varsıl mı?

Küçük aile çiftçiliği ve şirket tarımı olarak ikili bir yapı var. Son yıllarda uygulanan politikalar küçük çiftçiliği yok ederken şirket tarımı destekleniyor. Birleşmiş Milletler, kırsalda kalkınmanın yolunun aile çiftçiliğinden geçtiğini ısrarla savunuyor ve ülkelere bunu öneriyor. 2014 Aile Çiftçiliği Yılı ilan edilmişti. Avrupa Birliği, aile çiftçiliğini destekliyor. Türkiye ise yok ediyor. Aile çiftçiliği yapanlar, geçimlik üretim yapanlar genellikle yoksul. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle üretimden uzaklaşıyor. Şirket tarımı yapanlar ise daha varsıl.

-Yoksullaşma süreci kaç yıldır var?

Yoksullaşma süreci yeni değil. Tarih boyunca çiftçiler genelde yoksuldu. Bu sadece Türkiye'de değil, Amerika, Avrupa'nın bazı ülkeleri dışında hemen her ülkede çiftçiler toplumun diğer kesimlerine göre yoksuldur.

-Üzüm, zeytin, fındık, fıstık, pamuk, domates, buğday, tütün üreticisinin durumlarını birer sözcükle değerlendirir misin?

Ürün bazında üreticinin durumunu değerlendirmek çok sağlıklı bir durum değil. Hangi ürünü üretirse üretsin yüksek girdi fiyatları, pazarlama, örgütlenme ve diğer sorunlar nedeniyle üretici büyük sıkıntılar yaşıyor. Saydığınız ürünlerin neredeyse tamamı aynı zamanda ihraç edilen ürünler. Bu nedenle dış pazarda yaşanan olumsuzluklardan üreticiler de doğrudan etkileniyor.

-Çiftçimizin yoksullaşmasının nedeni ne?

Çiftçi, ürettiği ürünle üretimi devam ettiremediği için yoksullaşıyor. Tohum, mazot, gübre, zirai ilaç, hayvancılık yapanlar için yem fiyatı yüksek, ürün fiyatının ise düşük olması nedeniyle çiftçiler yaptıkları faaliyetten yeterli para kazanamıyor. Yoksulluğun en önemli nedeni bu.

-Tarla üretimimiz bitti, savında mısın? Bu savdaysan buna ilişkin belli başlı nedenleri sıralar mısın?

Tarla üretimimiz bitti gibi bir savım yok. Üretim planlaması olmadığı için çiftçi hangi ürünün fiyatı yükselirse ona yöneliyor. Herkes aynı ürüne yönelince bu kez fiyat düşüyor ve zarar ediyorlar. Üretim planı yok, destekler yetersiz ve zamanında verilmiyor. Tarımsal üretim yapanlar adeta cezalandırılıyor. Bu nedenle milyonlarca dekar arazi boş kalırken Türkiye tarım hammaddeleri ithal ediyor.

-Besicinin tarım kesiminden farkı var mı?

Türkiye'de işletmelerin büyük bölümü bitkisel üretimle hayvansal üretimi bir arada yapıyor. Son yıllarda uygulanan ithalata dayalı politika ile sadece ithal besi danası besleyen bir kesim yaratıldı. Sektör dışından yatırım yapan büyük işletmeler var. Genel olarak hayvancılık yapanların durumu da bitkisel üretim yapanlardan farklı değil. Ancak ithalat nedeniyle hayvancılıkta daha çok belirsizlik var.


Et fiyatları ithalata ağırlık verildiği sürece düşmez!

-Et fiyatları, alındığı söylenen onca önleme karşın, niçin durmuyor? Duracağından, hatta ineceğinden umudun var mı?

Birçok gıda ürününde olduğu gibi ette de üreticide ucuz, tüketici de pahallı bir fiyat var. Yaklaşık 10 yıldır "et fiyatını düşürmek" üzerine kurgulanan hayvancılık politikası ile Türkiye dışa bağımlı hale getirildi. Her geçen gün ithalat artarken, üretimden hızla uzaklaşılıyor. Hemen her gün açıklanan birbiriyle çelişkili kararlar ve mevzuat değişiklikleri nedeniyle hayvancılık yapanlar şok üstüne şok yaşıyor. Uygulanan yanlış politika sonucu, bir yandan besilik ve damızlık hayvan ithal edilirken bir yandan da karkas ve lop et ithal edilerek üretim yapanlar cezalandırılıyor. Türkiye, hayvancılığın her aşamasında ve her alanında üretimi değil, ithalatı konuşan, ithalatı destekleyen ve ithalat yapan ülke oldu. İthalatla et fiyatı düşmez. Üretimin artırılması gerekiyor. İthalat sürdükçe et fiyatı düşmez, artar!

-Uzmanlaşmış tarım yazarımız olarak, 'Tarımda son sözün ne?' dersem, ne dersin?

Son dönemde; "tarım gerçekten bitti mi?", "tarımı çökerttiler mi" soruları beni üzüyor. Fakat soruların altında bir gerçek var. Türkiye, birçok alanda olduğu gibi tarımda da iyi yönetilmiyor. Tarım politikaları ülke gerçeklerine uygun değil. Tarımsal potansiyelimizi değerlendirmekten çok uzak. Türkiye, sahip olduğu potansiyeli değerlendirse ithalatçı olmaktan çıkıp net ihracatçı olur. Bunun için kooperatifleşme seçeneği iyi değerlendirilmeli. İzmir'de son 10 yılda kırsalda büyük bir değişim yaşanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin "Yerelde Kalkınma Modeli" ile Tire'nin Süt Kooperatifi, Bayındır'ın çiçek kooperatifi, Bademler, Bademli kooperatifleri umut verici çalışmalar yapıyor. İzmir Modeli tarım için bir çıkış yolu olabilir.

Sevgili dostum Ali Ekber Yıldırım'a buradan bir kez daha teşekkür ediyor; onun görüşlerinin küçük çiftçi çocuklarından başlayarak gençlerce okunup değerlendirilmesi gereğini buradan ilânen duyuruyorum.