Gamze Geçer- İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Cinsel Kimlik Hakları Çalışma Grubu Başkanı Avukat Nuriye Kadan, erken yaşta evliliklerin önüne geçebilmek için öncelikle eğitim sisteminin değiştirilerek yani 4+4+4 sisteminin kaldırılarak zorunlu ve kesintisiz 12 yıllık eğitim sistemine geçilmesi gerektiğini belirtti. Kadan kadının medyada yer alan güçsüz, zayıf profilinin yerine kendi ayakları üzerinde duran çözüm odaklı bir profil olmasının gerektiğini de vurguladı. 8 Martların mücadele ve dayanışma günü olduğunu belirten Kadan mücadeleye devam edeceklerini söyledi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, 2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Platformun basına yansıyan haberlere göre yaptığı araştırmada 2017'de kadınların 88'i kendi hayatına dair karar almak, 30'u boşanmak istediği için öldürülürken; 134 şüpheli ölüm ve 110 tespit edilemeyen kadın cinayeti gerçekleşti. Bir yıl içerisinde en çok kadın cinayetinin gerçekleştiği iller İstanbul (57), İzmir (32), Antalya (25), Bursa (18), Adana (17), Gaziantep (15) ve Konya (12) olarak kayda girdi. İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Cinsel Kimlik Hakları Çalışma Grubu Başkanı  Avukat Nuriye Kadan, İzmir'in kadın cinayetlerinde ikinci sırada yer almasını değerlendirerek, kadına yönelik şiddetin durdurulması için yapılması gerekenlere değindi.

-2018 yılında kadına yönelik şiddete dur diyebilecek miyiz?

Türkiye'de kadına yönelik şiddette korkunç bir artış var. Özellikle geçtiğimiz şubat ayı içerisinde 47 kadın cinayete kurban gitti. Ocak ayında ise  bu sayı 28 idi. Bunlar basına yansıyanlar, devletin böyle bir istatistiği yok. Mart verileri henüz elimize geçmedi. Ama şiddet korkunç boyutta ve her geçen gün hunharca işelenen cinayetler artıyor. Sevglilerinden ayrılmak isteyenler, kocalarından boşanmak isteyenler ya da kendi hayatlarına dair karar almak isteyenler en çok cinayete kurban gidenler arasında yer alıyor. Türkiye'de her 3 kadından 1'i şiddete maruz kalıyor. Bu konuda veriler resmi raporlara yansımışken karamsarlığa kapılmamak elde değil. Genel anlamda söylemlerde yanlışlık var. İktidarın söyleminde yanlışlık var, basının söyleminde yanlışlık var ve bu yanlışlar zincirleme bir şekilde, azalacağı yerde artmaya ediyor. Dur demeyi çok isteriz ama sadece demek yetmiyor. 2018'e kadına yönelik şiddet boyutunda kötü bir giriş yaptık.

- Kadına yönelik şiddette eğitimin rolü nedir ve nereden başlamalı?

Kadına yönelik şiddette öncelik, eğitim olmalı. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimine kreş ve anaokullarından başlanması  gerekir. İlk ve orta okullar, liseler ve üniversitelerde de ders programlarına kadının insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri konulmalı. Bunun yanı sıra tüm ders müfredatları cinsiyetçi öğelerden arındırılmalı, eşitlikçi yaklaşımlar gösteren bilimsel programlar oluşturulmalı. Eğitim çalışmaları cinsiyet eşitliği, kadının insan hakları üzerine hazırlanmış modülleri içermeli. Yerel yönetimler ve kamu yönetim birimlerinde çalışan personelin hizmet içi eğitim kapsamında kadının insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerinin kesintisiz sürdürülmesi sağlanmalı. Medyada da cinsiyet ayrımcılığına karşı programlar yapılmalı, ayrımcılığı körükleyen dizi ve benzeri programlara karşı da gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Kadına yönelik şiddete ilişkin çıkarılan yasaların da etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanması gerekir.


- Kadının istidamdaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstihdamda da kadının yeri farklı bir yere taşınıyor. Nüfusun yarısı kadınlardan oluşuyor ancak iş yaşamına katılım yüzde 28 lerde. O da çoğunluk hizmet sektöründe. Karar alma mekanizmalarında kadın sayısı oldukça az. Keza siyasette kadın oldukça az. Oysaki Mustafa Kemal Atatürk pek çok ülkeden önce Türk  kadınına seçme ve seçilme hakkını vermişken bugün olduğumuz nokta hiç de iyi değil. Özellikle yerel yönetimlerde kadın belediye baskanı sayısı o kadar az ki bir elin parmaklarını geçmez. Yarı zamanlı çalışma hükümleri de çalışan kadınlar için tuzaktır. Çocuk doğuran kadın 2 sene evde oturup sadece çocuğuna bakma sorumluluğu altına alınarak, iş yaşamından kopartılarak evde hapis durumunda yaşatılmaya çalışılıyor. 2 sene çalışmayan birini özel sektör haliyle geri işe alımda zorluk çıkarıyor. Böylelikle kadınlarımız evde çocuğuna bak, temizlik ve yemek yap profiline bürünerek, o profilden çıkamıyor. Bu durum gün geçtikçe olduğu yerde durmuyor. Kadınların iş hayatında önemi artacağına daha fazla azalmaya gidiyor.

- Erken yaşta evliliklerin önüne nasıl geçilebilir?

Erken yaşta evliliklerin önüne geçebilmek için öncelikle eğitim sisteminin değiştirilerek yani 4+4+4 sisteminin değiştirilerek zorunlu ve kesintisiz 12 yıllık eğitim sistemine geçilmesi gerekir. İstatistikler de göstermiştir ki ilk 4 yıllık eğitimden sonra kız çocuklarının önemli bir bölümü okula gönderilmiyor. Dolayısıyla erken yaşta evliliklerin önü açılarak küçük gelinler artırıldı. Anne ve babalar '4 yıl okudu, yeter!' diye düşünerek, evlilik zamanının geldiğini düşünüyor. Bunun yanı sıra 18 yaşın altında olan her birey çocuktur ve bu nedenle de Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu'ndaki  hükümler bu şekilde düzenlenmelidir. Türk Medeni Kanunu'ndaki 17 olan evlenme yaşı 18 olmalıdır. Ayrıca ebeveynlerin izni ve hakim kararıyla olan evliliklere de yer verilmemelidir. Çünkü aile bireyleri sağlıklı kararlar alacak diye bir durum söz konusu değil. Özellikle Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerimizde kız çocuklarına değer farklılaşıyor. Yine anne kimliği olan kadına söz hakkı verilmeden babalar karar verip, hem eşini saymıyor hem de o kız çocuğunun yaşam hakkını elinden alıyor. Erken evliliğin şiddete yol açtığı bir gerçeklik olup Çocuk Koruma Kanunu, TMK (Türk Medeni Kanunu) ve TCK'daki (Türk Ceza Kanunu) birbirine aykırı hükümler yeniden düzenlenerek 18 yaşına kadar herkesin çocuk olduğu kabul edilmelidir. Bu amaçla anne babaların rızası ile yaş büyütme ve mahkeme kararı ile evlendirmelerin önüne geçilmelidir. Eşitlik ve insan haklarına dayalı toplumsal bir sistemin yeniden inşası ile ataerkil zihniyet algılarının beslediği gelenek, görenek ve törelerin işlevsizleştirilerek ortadan kaldırılması için kadının sosyo-ekonomik yönden güçlendirilmesine yönelik politikaları hayata geçirmek, hukuksal olarak planlama yapmak ve bütçe ayırmak sureti ile çocuk evliliklerin önlenmesine yönelik etkin önlemler acilen alınmalıdır. İvedilikle 12 yıl kesintisiz zorunlu eğitim modeline geçilmelidir.

-Kadın cinayetlerinin verilmesinde medyanın dili ve tavrı nasıl?

Medyanın dilinin kadın cinayetleri haberleri verilirken de düzeltilmesi lazım. Mesela hep oluş şeklini sansasyonel şekilde  veriyoruz, sonrasında katil ne kadar ceza almış takip edilmiyor. Aslında çok ciddi cezalar çıkan davalar var, biz istiyoruz ki halk bundan da haberdar olsun. Bu cezaların haberleri verilerek caydırıcılığı olsun. Ona bakıp işlemeyecek mi? İşlenen cinayetler var mı? Var ama bir bakıma insanlara sonrasında ne olduğunun gösterilmesi lazım. Bunun takibini medyanın yapması lazım, bunun eksik olduğunu düşünüyorum.

-Medyada yer alan kadın modeli genellikle güçsüz ve yetersiz. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Reklamlarda kadın zaten ev hanımıdır, kadın hep temizlik yapar ve yaparken de çok mutludur. Temizliği şarkılar söyleyerek yapar. Medyanın çok ilginç, inanılmaz bir yanı. Şimdi İstanbul Sözleşmesi'nden bahsediyoruz, birtakım medyada toplumsal cinsiyet konusunda yayın zorunluluğu var. Ama o zorunlu kamusal yayınları biz göremiyoruz ya da çok ileri saatlerde yapılıyor. Tam anlamıyla 90 dakika yayın zorunluluğu var. Kadının çok güçsüz gösterilen o hallerini de onaylamıyorum. Yaşanan kötü olaylardan sonra kadını 2. ve 3. defa daha gösterip ayakta duramayan ve direnmeyen bir role büründürüyorlar. Bir de hep kadınlar güçsüzdür algısının yaratılmasını, afişlerde bile bunların kullanılmasını hiç bir zaman hoş görmüyorum. Ama tabii güçlü kadınlar da var. Biz kadını güçlendirmek istiyoruz, evet şiddet var onun üstünü de örtmüyoruz. Kesinlikle şiddet  var. Ama sürekli yüzü gözü mor olmuş kadın görsellerinin kullanılması da hoş değil. Biz biraz daha güçlü kadınları kullanıp çözümlenmiş örneklerini de verirsek, hani hep şiddeti söylüyoruz ama bunun çözümlerini vermiyoruz. Çok güzel örnekler var, şiddet mağduru kadınların sonrasında çok güzel bir şekilde ayaklarının üzerinde durup bu olayı aşan, bu güçlü örnekleri de vermemiz lazım. Genelde ekonomik yetersizliği olan kadınlar gideceği yeri olmadığı için bu şiddeti çaresizlik içinde çekmek durumunda kalıyorlar. Ama bu güçlü kadınlarımızı örnek olarak vermeliyiz. Kadına yönelik şiddetin yanı sıra çocuklara karşı da bir şiddet var. Bir de son yıllarda şiddetin bu kadar artmasının bir nedeninin de iktidardakilerin eylem ve söylemlerinin olumsuz sonuçları olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Diyanet'in son açıklaması erken yaşta evlilikler konusunda onca hak temelli mücadele verilirken asla kabul edilemez. 18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğunu dile getirirken Diyanet tarafından yayınlanan fetva, yasalarımıza imzaladığımız uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve açıkça ihlaldir.

-İzmir kadın cinayetlerinde ikinci sırada. Sizce bu neden kaynaklanıyor?

İzmir son zamanlarda çok göç alan bir il oldu. Kadın cinayetlerinde esas neden, kadının kendi yaşamı konusunda kendisinin karar vermesinden ve erkeğin de bunu ataerkil düşünce ile kabul edemeyişinden kaynaklanıyor. İzmir'de yaşayan kadınlar haklarının daha çok bilincinde. Boyun eğmeyerek kendi yaşamı hakkında kendisi karar vermek istiyor. Bunun neticesinde de cinayetler daha fazla olabilir. Ben böyle değerlendiriyorum.

-İzmir'de kadına yönelik şiddetin fazla olduğunu söyleyebilir miyiz?

İzmir'de kadına yönelik şiddetin çok fazla olduğu olgusu tam olarak gerçeği yansıtmıyor. İzmir'de şiddet mağduru kadınların başvurabileceği merkezlerin olması ve bu merkezlere yapılan başvurularda istatistiksel veri tutulması nedeniyle, sanki şiddet İzmir'de diğer illerden daha fazla varmış gibi gösterilmekte. Gerek kadın hakları alanında aktif çalışan sivil toplum örgütlerinin varlığı, gerek belediyelerin kadın danışma merkezleri, gerekse İzmir Barosu'nun Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi ve Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi'nin (ŞÖNİM) olması, şiddet mağduru kadınların hukuki ve psikolojik destek almalarını sağlamaktadır.

-Kadına yönelik şiddet konusunda kaynak noktası sizce nedir?

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri son on yıl içinde tüm Türkiye'de artış gösterdi. Bazı illerde sayıların az olması töre ve gelenek görenek sebebiyle üstünün örtülü kalmasından, ayrıca ilgili mercilere başvuru yapılmamasından ve kayıt altına alınmamasından kaynaklanıyor.

-8 Mart Dünya Kadınlar günü için ne söylemek istersiniz?

Söyleyeceğim çok şey var ama tek diyeceğim 8 Martlar mücadele ve dayanışma günleridir. Eşitlik için mücadeleye devam. Her alanda söz sahibi ve güçlü kadınlarımız umarım daha çok artar.


Kurumlar ve personel yetersiz


-İzmir'de şiddeti önlemek için yeterince çalışan merkezler, kuruluşlar var mı?

ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) tüm illerde ve büyük illerde birden fazla olması gerekirken malesef tüm illerde olmadığı gibi mevcut olanlarda da yeterli personel yoktur. Yine yasa kapsamına göre nüfusu 100 bini geçen belediyelerde sığınma evi açılması zorunluluğu varken açılmıyor. İzmir'de yalnızca 6 ilçe belediyesinin sığınma evi mevcut. İzmir özelinde nüfusu 100 bini geçen Konak, Karabağlar, Torbalı, Bergama, Çiğli ve Gaziemir belediyelerinin sığınma evi ne yazık ki yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sığınma evinin yanı sıra Aliağa, Bayraklı, Karşıyaka, Ödemiş, Urla ilçelerinde sığınma evi var. Bunların toplam sayısı da 6, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na bağlı iki Kadın Konukevi de bulunuyor.

-Kadın cinayetleri ve şiddet ile ilgili cezalar da zaman zaman tartışma konusu oluyor. Sizce ağır cezalar ile şiddeti önlemek mümkün mü?

Kadın cinayetlerinin ağır cezalar ile önlenmesi beklenemez, ancak TCK'deki (Türk Ceza Kanunu) haksız tahrik hükmünün ve takdiri indirim nedenlerinin uygulanıyor olması, caydırıcılığı kalmayan suçları meşrulaştırıyor. Geçtiğimiz günlerde Tekirdağ'da eşini ve sevgilisini öldüren erkek için sosyal medya hesapları üzerinden serbest bırakılması için imza kampanyaları dahi düzenlenebiliyor. Tam bir toplumsal cinnet hali. Öldürülen kadının ya da erkeğin egemenlik alanında suç mağduru olmuş kadının, haksız fiili yapan kişi olmadığını kanıtlaması imkansızdır. Bu nedenle kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimi kaldırılmalı ve takdiri indirim nedenleri sınırlı sayıda olmalı, vicdanları rahatsız edici boyutta olmamalıdır.
 

Kadın şiddete uğradığında ne yapmalı?


-Bir kadın şiddete uğradığında ne yapmalı? İzmir'de böyle bir durumun takibinde ve başvuru aşamalarında nereye ulaşılmalı?

Şiddet yaşanması durumunda başvurulacak mekanizmaların başında 155 polis ve 156 jandarma geliyor. Yalnızca İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi'ne kurulduğu 2011 Aralık ayından bugüne kadar 3843 şiddet mağduru başvurarak gerek 6284 yasa kapsamında gerekse uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi kapsamında koruyucu ve önleyici tedbirler alındı. İzmir'de kadına yönelik bir şiddet gerçekleştiğinde mesai saatleri dışında ise en yakın karakola ya da ŞÖNİM'e (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezine) başvurulması gerekir. Eğer olay mesai saatleri içinde gerçekleşmişse bu iki durumun yanı sıra İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi'ne başvurabilir. 25 Kasım 2011 tarihinde faaliyete başlayan İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) kapsamında gerçekleştirilen eğitim çalışmalarına katılan avukatlar, şiddet mağduru kadınlara ücretsiz hukuksal destek veriyor. Bu yasalar kapsamında mağdur kadın hakkında koruma kararı çıkartılması için aile mahkemelerine başvuru yapılmakta, acil barınma ihtiyacı olan şiddet mağduru kadın için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na bağlı Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi ile irtibata geçilerek sığınma evine girişi sağlanmaktadır. Mağdur kadının maruz kaldığı eylem aynı zamanda bir suç teşkil ediyorsa, Cumhuriyet Savcılıkları'na soruşturma başlatılması amacıyla başvuru yapılmakta, karşılaşılan diğer hukuki ve cezai süreçlerle ilgili İzmir Barosu'na bağlı Adli Yardım ve CMK servisleri aracılığıyla şiddet mağduruna ücretsiz avukat görevlendirilmesi yapılarak sürecin takibi sağlanmaktadır.
Editör: Haber Merkezi