Son zamanlarda İzmir’de yaratıcı işler konusunda gözle görülür bir hareketlilik var. Yaratıcı işlerle uğraşan kişiler, yapılanmalar, mekanlar, girişimler, kolektifler ve benzerlerinin sayısı artarken, azımsanmayacak bir kitle de bu alandaki faaliyetleri iştahla takip ediyor.

Tasarım panayırlarına ev sahipliği yapan, sanat/ zanaat atölyeleri düzenleyen ya da sanat galerisi işlevi de bulunan kafeler dolup taşıyor.

Küçük ve samimi yapılanmalarla evinin salon kapısını konser, sergi gibi etkinliklere açanlar ya da bir bölümünü sanatçı rezidansına dönüştürenler, evinden yayın yapan bağımsız radyocular var.

Yaratıcı kişilerin “ilham veren hikayelerini” anlattığı, dünyanın dokuz yüzden fazla şehrinde düzenlenen etkinlik, konuşmacı bulmakta zorlanmıyor olacak ki, giderek artan izleyici kitlesiyle 2013 yılından beri İzmir’de gerçekleştiriliyor.

Üniversitelerin ilgili bölümlerinin çalışmalarının yanı sıra İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “Akdeniz’in Kültür, Sanat ve Tasarım Kenti İzmir” vizyonu da, kültür, sanat ve tasarımın kent gündeminde daha fazla yer almasını sağlıyor.

Görece yeni bir kavram olan “yaratıcı endüstrilerin” neleri kapsadığı konusunda dünyada henüz tam bir uzlaşma bulunmasa da bu işlerin temel olarak kültür-sanat, tasarım ve medya alanlarını içerdiği söylenebilir.

Müzik, tiyatro, görsel sanatlar veya moda gibi alanlarda kültürel değer taşıyan ve kıymeti sadece işlevselliğiyle ölçülmeyen “güzel” şeyler üretmek, insanlık tarihi kadar eski bir eylem. Bu işler, Yirminci Yüzyıl’da modern ekonomik faaliyetlerle birleşerek, dijital teknolojinin gücüyle yeni ticari kültür biçimleri yaratmaya başladı.

Görsel sanatlar, sahne sanatları, fotoğrafçılık, sanat eseri ve eski eserler ticareti, zanaatlar; yazılımcılık, reklamcılık, mimarlık, iç mimarlık, grafik tasarım, endüstriyel tasarım ve moda tasarımı; yayıncılık, televizyonculuk, radyoculuk, dijital medya, film ve video, “yaratıcı endüstriler” kapsamında değerlendiriliyor.

Aslında şehrimizde görülen eğilim; kültür, ekonomi ve teknolojiyi buluşturan yaratıcı endüstrilerin tüm dünyada yaşamakta olduğu büyüme ile aynı doğrultuda. Yaşamımızda görseller, sesler, semboller ve fikirlerin giderek daha fazla egemen hale gelmesi, yeni iş modelleri ve yeni bir kültür yaratıyor.

Yaratıcı endüstriler, gelişmiş ülkeler için olduğu kadar gelişmekte olan ülkeler için de önemli. Çünkü fiyat odaklı sektörlerden farklı olarak; fikir ve yaratıcılıkla şekillenen yaratıcı işler için her zaman büyük sermayeler veya doğal kaynaklar gerekmiyor. Bizim gibi zengin bir kültüre ve yaratıcı yeteneklere sahip ülkeler için bu sektörler fırsatlar barındırıyor.

Dünyanın en büyük grafik tasarım ve medya yazılımlarını üreten Adobe şirketi geçtiğimiz yıl, yaratıcı sektörlerin durumuna ilişkin bir araştırma raporu yayınladı. ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa ve Japonya’da yapılan ankete katılan yaklaşık beş bin kişinin büyük çoğunluğu, yaratıcı potansiyeli ortaya çıkarmanın ekonomik büyüme için kilit olduğuna inanıyor. Rapora göre, yaratıcı işlerle uğraşanlar, diğerlerine oranla %13 daha fazla gelir elde ediyor.

Katılımcıların büyük çoğunluğu, yaratıcılığı geliştirmek için okullarda deneyimle öğrenmeye, ezber yerine yaratıcılığa ve öğrencilerin geniş bir alanda becerilerini geliştirmelerine öncelik verilmesi gerektiğini savunuyor. Her nesil, kendinden öncekine göre yaratıcılığa daha fazla değer veriyor.

Tokyo, en yaratıcı şehir olarak görülüyor. Tokyo’daki yüz yaratıcı mekan, ürün ve kişiyi listeleyen bir internet sitesinden* şehrin robot barından kapsül havaalanı oteline, dışa doğru katlanan şemsiyeden modernize edilmiş geleneksel Japon önlüğüne uzanan yaratıcılık yelpazesine dair fikir sahibi olmak mümkün.

İzmir’in huzurlu atmosferi, dostane iklimi, kültürel ve doğal zenginliği, açık fikirliliği ve insan çeşitliliği, belki de yaratıcı insanlar için elverişli bir ortam oluşturuyor. Bu kişilere ilham verecek ve imkan yaratacak kişisel ve kurumsal çabaların artmasıyla, yaratıcı işler konusunda İzmir’deki potansiyelin parlatılabileceğini düşünüyorum.  

*www.100tokyo.jp