Yargılamanın tutuklu ya da tutuksuz yapılması hak ve özgürlük konusunun en önemli meselelerinden biridir.
Bu alanda en güncel olar gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül'ün başına gelenler, Gül ve Dündar, Anayasa Mahkemesi kararı ile üç ayda güç bela özgürlüklerine kavuştu. Bu önemli Anayasa Mahkemesi kararı bir yandan toplumun bir kesiminde umut yarattı, diğer yandan başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar yanlılarının tepkisine yol açtı. Öyle ki Cumhurbaşkanı "Anayasa Mahkemesi'ni ve kararını tanımıyorum" diyebildi. Bu sözün demokratik hukuk devletiyle bağdaşır bir yanı olmadığı notunu düşelim. Anayasanın 6. maddesine göre "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz", 153. maddesine göre de 'Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar'. Ne kadar eleştirirsek eleştirelim Anayasanın bağlayıcı olmadığını ileri sürmek, yetkilerini anayasadan alan kişinin anayasal bir kurumu tanımıyorum deme hakkı yoktur. Bu tanımama tartışmasının nereye varacağını kestirmek çok zor, örneğin birileri de kalkıp 'ben de Cumhurbaşkanlığını tanımıyorum' diyebilir. 
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun 2015/18567 başvuru numaralı 25.02.2016 tarihli 'ERDEM GÜL VE CAN DÜNDAR' kararı 10 Mart 2016 tarihli resmi gazetede yayınlandı.(1)
Kararda; kısaca; "kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, devletin, bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir hak olduğu, kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanmasının ancak Anayasa'da belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabileceği" ilkelerine yer verildikten sonra "tutuklama kararına esas alınan temel olgunun, durdurulan ve aranan tırları konu alan iki haberin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanması olduğu, kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan bir olaya ilişkin benzer haberlerin aylar önce yayımlanmış olduğu gözetilmeksizin, başvuru konusu haberler üzerine soruşturma başlatılmasından da yaklaşık altı ay geçtikten sonra tutuklama tedbirinin uygulanmasının neden gerekli olduğunun, somut olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamadığı..." belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi diyor ki; tutuklama kararı verebilmek için iddia edilen suçun işlendiğine dair somut deliller  bulunmalı, bu da yetmez, tutuklama tedbiri için şüphelinin kaçmasını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek gibi tutuklamayı zorunlu kılan nedenler olmalıdır. Bu konular Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarıyla çoktan ceza yargılaması ilkesi haline gelmişti, şimdi Anayasa Mahkemesi ile bir kez daha vurgulanmış oldu.


Cenazeye katılmak suç mu?

Anayasa Mahkemesi'nin Dündar Gül kararı ile sorun çözülmüş değil, sulh ceza hakimlikleri tarafından her gün yüzlerce benzer hukuka aykırı tutuklama kararları veriliyor. Sıcağı sıcağına İzmir'den güncel bir davadan söz etmek istiyorum.
Geçen hafta İzmir'de Çarşamba günü içlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl ve İlçe yöneticileri ile Parti Meclisi üyelerinin de yer aldığı toplam 24 kişi sabahın erken saatlerinden itibaren evleri aranarak gözaltına alındılar. Suç konusu olayın 'cenazeye katılmak' olduğu öğrendiğimde ilk tepkim "cenazeye katılmak suç muymuş" oldu. Olay şu; 3 Arallık 2015 tarihinde İstanbul Sancaktepe'de düzenlenen operasyonda öldürülen Dilan Kortak adındaki genç kadının cenazesi ailesinin oturduğu İzmir-Karabağlar'a getiriliyor, cenazeyi binlerce kişi karşılıyor, polis cenazenin ve kitlenin ölenin evine gitmesine izin vermiyor, ardından cenaze Buca Kaynaklar mezarlığına defnediliyor. Bu arada sloganlar atılıyor, cenazeye katılanların yakalarına ölen Dilan Kortak'ın resminin bulunduğu kokart yapıştırılıyor. Aradan üç ay geçiyor, cenazeye katıldıkları için bir kısmı terör örgütü üyesi olmaktan, bir kısmı da terör örgütü propagandası yapmaktan gözaltına alınıyor. Gözaltına alınanların arasında ölen Dilan Kortak'ın babası da var. Şüpheliler gözaltına alındıktan yaklaşık altmış saat sonra tutuklama istemi ile hakim karşısına çıkarılıyorlar, dokuz saat süren sorgunun sonunda çoğunluğu HDP yöneticisi olan 10 kişi hakkında terör örgütü olmaktan tutuklama kararı veriliyor.
Bu anlatılanlar üzerine 'ama o kız teröristmiş' tepkisi verecekler çıkacaktır. Öncelikle şunu belirteyim bu konuda verilmiş yargı kararı yoktur, öldürülmesine ilişkin soruşturma da devam etmektedir. Evde ek başına olan Dilan Kortak'ın gerçekten söylendiği gibi çatışmada mı öldürüldüğü, yoksa yargısız infazla mı öldürüldüğü yürütülen soruşturma sonunda ortaya çıkacak. Bütün bunlar bir yana; ölen kişi kim olursa olsun cenazeye katılmak geride kalanların acısını paylaşmak hem dinsel hem de geleneksel ritüelimiz değil mi? Madem ki cenaze töreninden bu kadar ağır bir suç işlendi neden suç üstü yapılmadı ya da neden üç ay beklendi. Her şey bir yana evladını kaybetmenin derin acısını yaşayan bir baba kızının cenaze töreni nedeniyle nasıl suçlanabilir, bu hangi vicdana sığar?
Olayın başka bir boyutu, tutuklananların neredeyse tamamının HDP yöneticileri olması. Üstelik bu ilk değil, 'İzmir'deki sıkıyönetim uygulamaları'nın(2) muhatabı çoğunlukla HDP'liler. TBMM'de üçüncü parti olan bir partinin il, ilçe ve genel merkez yöneticilerinin cenazeye katıldıkları için somut hukuki gerekçeler olmadan tutuklanmasının anlamı nedir? Yoksa yöneticileri içeri atılarak HDP'nin siyaset yapması engellenmek mi isteniyor,? Bir yandan genel eş başkanları ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması girişimi, diğer yandan İzmir'de olduğu gibi yöneticilerinin tutuklanmasıyla HDP fiilen kapatılmak mı isteniyor?
Siyaset alanı etkisiz kaldığı yerde silahın egemen olduğunu, bundan Türkün de Kürdün de herkesin, hepimizin büyük acılar çektiğini yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Hangi görüşten olursa olsun bir siyasi partinin hukuken ya da fiilen kapatılarak siyasetten men edilmesi demokrasiden iyice uzaklaşmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür.


Haberiniz var mı?

- İzmir'in su havzasını kirlettiği mahkeme kararıyla kanıtlanan Efemçukuru Altın Madeni'ne yeniden kapasite artırımı ÇED izni verildi, maden kapasitesini artırarak çalışmaya devam ediyor.
- Efemçukuru altın madeni için yaklaşık 200 bin İzmirliye su sağlayacak Çamlı Barajı'na izin verilmiyor, tepkileri önlemek için İzmir'e su sağlanan Gördes barajından  bir süredir su gelmiyor.
- Aliağa'da ruhsatsız çalışan  İzenerji Termik Santralı'na ikinci ünite ÇED izni verildi
- Bergama-Ovacık Altın Madeni İşletmesi'ne 4. atık havuzu için ÇED sürecinin başlatıldı, 24 Mart 2016 günü Ovacık kahvesinde saat 14'de halkın katılımı toplantısı yapılacak.
- 11 Mart Fukuşima nükleer kazasının 5. yıl dönümüydü, bu felaketten ders alınmadı, Akkuyu ve Sinop'ta nükleer santral kurulmasında ısrar ediliyor, İzmir'in göbeğinde Gaziemir'de nükleer atıklar var.


1- http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?
2- İzmir'de sıkıyönetim mi ilan edildi