Medyanın gündeminde basın çalışanlarının günü ve basın emekçilerinin sorunu "ucube" sıfatı ile "tez yıkıla" emri verilen heykel ile muhteşem sıfatı ile gündeme düşen Osmanlı sarayını konu edinen dizi kadar yer bulamadı. Medyayı da kendi sorunlarının dışına çekecek bir yapılanmanın yine medya marifeti ile kurulmuş oluşundan okuyalım isterseniz süreci.
Kişi ve kurumların kendilerine verdikleri ayar, iktidarda olan görüşten daha tehlikeli. İki uç arasında bir yerde olmaya alıştırıldık uzunca süredir. Müslim-gayri müslim; batılı-doğulu, liberal-muhafazakar; gerici-ilerici; modern-geleneksel, kırlı-kentli, laik-anti laik, sağcı-solcu, Türk-Kürt, alevi-sünni...... Pek çok kırılma başlığı ile bölünen toplum uçlarda dolaşmaya alışkın. Ortalamayı kaybettik.  Kişileri de böyle harcıyoruz. Göklerde getirip, ayaklar altında gönderiyoruz. Dağın zirvesi var, bir de etekleri. Hepimiz zirveye kilitliyken, dağın eteklerine iteklediklerimizle düşüşün içinde debelendiğimizi göremiyoruz.
Çok uzak değil 57. Hükümetin başına Rahmetli Ecevit'i yeniden Karaoğlan yapıp kahramanca getirişimiz.  Hasta diye "gitsin" diye feryat edenler de getirenler değil miydi? Yukarı çektiklerimizi, aşağı itmekte pek ustayızdır. Örneklerimiz çok, yerimiz dar. Şimdi de heykel ile dizi arasına sıkıştırıldık. İki kelime arasında gidip geliyor konuşmalarımız, iki uçtayız yine. "Muhteşem" ve "ucube"!...  Ne yüzyıl muhteşemdi, ne de heykel ucube!.. Bu iki sıfat arasındaki uçurumda asılı gerçeğimiz; bu tartışmalar kopuşumuzu simgeliyor gerçek sorunlarımızdan.
Medya bu iki kavram üzerine döktürdüğü yazılar kadar sahip çıkamıyor çalışanlarına. Bayram günü olması gereken emekçilerin günü, kutlama yerine yas gününe dönüştü... Yargı ve basının özgür ve bağımsız olmadığı ülkelerde heykeller yıkılabilir. Heykellere sıfatlar verilebilir. Verilen sıfatlara takılı kalan toplum aslında o sıfatın rejimi tanımladığını da  göremez olur.
Kars'ta insanlık anıtının yıkımı bizi bir ucubeden kurtarmış olmayacak, Cumhuriyet kurumlarının yıkımı üzerine kurulan rejimin simgesi olacak. Bugün tanınmaz hale gelen kurumların halini en iyi anlatacak kelime "ucube"dir. Cumhuriyet mucizesini anlatacak kelime de "muhteşem"!...
İki uç arasında gidip gelmekten uçları şaşırır oluşumuzu yadırgamamak gerek. Bu süreç zaten bu mantık üzerine kurulu. Karşı ideoloji hepimizi içine çekerek ilerlerken, kıvamının giderek koyulaştığının farkına varmadan içine doğru çekiliyoruz derinliğine doğru karanlığın.
Kim bilir belki bir heykel uyandırır bizi. Küçük maketlerini yaparak çoğaltmalıyız o heykeli. Karanlıktan çıkışımızın sembolü olmalı. Kıvamı bize koyultmak isteyenler, tam kıvama getirdik zannederken ülkeyi, her yer insanlık heykelcikleri ile donatılsa ne güzel olur...
Sözün bittiği yerdeyiz çünkü... Sözcüklerin oyunu ile oyalanmanın sınırlarındayız. Oturduğumuz yerde yazarak karşı çıkışlarımız gidişi durdurmuyor. Tüm kurumlar ve yaşam biçimimiz dönüştürülüyor. Kıvamı giderek koyulaşıyor yasa yapma keyfiyeti ile rejimi başkalaştırma sürecinin. 
Şimdi artık bir şey yapma zamanı. Ya da o zaman şimdi değilse, biliniz ki sonrası olamaz. Muhteşem ile ucube arasına sıkıştırdıklarını zannettikleri toplum ellerinde "ucube" adlı heykel maketleri ile muhteşem bir silkinişi başarmalı. Dev heykeli ucube diye yıkan zihniyete, herkesin elindeki küçük heykelciklerle direnen bir toplumu hayal etmek bile çok güzel...
       
Değerlerini uçlarda kilitlenen çatışmalara kurban eden çok ayrışmalı başlıklı bir toplum olmaktan bizi çekip çıkaracak insanca bir açılıma, insana değer olduğunu teslim eden anlayışa geri dönemeye acilen gereksinim var. Demokrasinin olmadığı toplumlarda heykeller yıkılır, diziler sansürlenir, gazeteciler, üniversite hocaları tutuklanır, içki yasağı gibi insanların özel tercihlerine kadar toplum belirli kalıplara çekilir...... Türkiye'de rejim giderek tuhaflaşıp, acayip  bir şeye dönüşür ve kıvamı da giderek koyulaşırken, Kültür Bakanı'nın düştüğü açmaz Türkiye'nin niçin buralara sürüklendiğini de açıklamış oluyor... Bizim cesur, yürekli, yapılanların yanlışlığını çekinmeden söyleyecek insan sayımız ne kadarsa bu süreçten çıkma şansımız o kadar yüksek...
Bugünde katkıları olan "yetmez ama evet"çilerin topluma özür borçlar var. Önce onlar almalı insanlık heykelciklerini ellerine ve yola çıkmalılar. Sloganları benden: Yetmez ama HAYIR!...