30 Mart Yerel Seçim sonuçlarını anlayabilmek için sosyoloji ve psikoloji bilimlerinden ipuçları bularak sonuçlar çıkartmamız gerektiğini seçim sonrası yazılarımda belirtmiştim. Bu perspektifle vasıfsız, kendini değersiz hisseden insanların daha itaatkar olma eğilimlerini ve özellikle bu seçimlerde çok daha belirginleşen nefret duygusunun bir kitle hareketindeki rolünü ele almaya gayret etmiştim. Bugün de, bu seçimlerde kritik bir görev üstlenen nefret söyleminin derinliklerini incelemeye devam edeceğim.

Nefreti tahrik ederek bir heyecan bir bağlılık ve bir umut oluşturmak olasıdır. Martin Luther King şöyle demiştir: 'İstediğim şekilde dua edemeyecek kadar kalbim soğuk olduğunda aklıma düşmanlarımı getiririm. Öyle ki, kalbim öfke ve nefretle şişer ve o zaman tutkuyla dua edebilirim. Ve öfkem ne kadar kızgın olursa, dualarım da o kadar güçlü olur. Bu sebeple görünüyor ki, seçim sırasında öfke duyduğu kişilere karşı zaferle gözleri körleşmiş kişiler kendi yaşantılarındaki yoksunlukların farkında olmadan kazanan tarafta olmanın hazzını yaşadılar.'

Kendimizi bize eziyet edenlerden üstün görüyorsak; büyük olasılıkla onları küçümser hatta onlara acırız. Fakat onlardan nefret etmeyiz. Çoğu zaman nefret; haksızlığa uğramaktan çok; acizlikten, yetersizlikten ve korkaklıktan (kendini aşağı görmekten) kaynaklanır. İçerde doğan nefret, her zaman haksızlığa uğratana yönelmez. Bazen kötülük yapandan ziyade nefret onunla ilgisi olmayan başka bir kişi ya da gruba yönelebilir. Stalin'in gizli polisinin zorbalığına maruz kalmış Ruslar kapitalist savaş tüccarlarına öfkeliyken; ABD'de zenginler tarafından sömürülen beyazlar zencileri linç ediyorlardı. Bu pencereden bakıldığında seçim sonuçlarına şaşırdığımız birçok il ve ilçedeki tercihleri daha iyi anlayabiliriz. Çiftçinin, üreticinin neden kendini ezeni yücelttiğini ayırt edebiliriz. Onlar için suçlu, kendilerinden çok uzakta bir yerlerde.

Suçluluk duygusu nefreti geliştirir. Suçluluk duygusunu yenmekte en etkili yol; kendisine karşı suç işlediğimiz kişilerin gerçekten cezayı hak eden, kötü ve hatta yok edilmeye layık kişiler olduğuna kendini ve başkalarını inandırmaktır. Haksızlık yapılan kişiler acınası kişiler olamaz. Onlar nefreti ve eziyeti hak ediyor olmalıdırlar. Her seçim öncesi önümüze sürülen potansiyel düşmanlar nefreti kolaylaştırmaktadır. Geçen seçimlerde darbeci olduğu iddia edilen Ergenekoncular cezayı hak eden kişiler iken, bu sefer onlar seçim öncesinde serbest bırakıldılar. Bu sefer cezalandırılması gerekenler onları içeri atan suç örgütü haline gelmiş cemaat üyeleriydi.

Nasıl oluyor da, özü iyi olmayı gerektiren dindarlık, nefret söyleminin bir parçası haline gelebiliyor? İhtiraslı nefret, bir kişinin boş hayatına anlam ve amaç kazandırır. Hayatlarının anlamsızlığı ile sıkça huzursuz olan kişiler, yalnızca kendilerini kutsal bir amaca adamakla kalmaz, yeni bir tatmin yolu elde ederler. Bir kitle hareketi, bu kişilere her iki yolda da sınırsız imkanlar vaat eder. İnançlı biri alçak gönüllü olmalıdır. Benliğini teslim etmek ve nefsini itaatkar kılmak ise bazen gurur ve kibir doğurabilir. Bu gurur ve kibir içindeki kişi kendini, ayrıcalıklı, dünyaya nur saçmaya gelmiş, dünyanın mirasçısı olarak görme yanılgısına düşebilir. Kendi inancında olmayan kişiler onun için bir iblistir ve söylediklerini dinlemeyenler yok olmayı hak ediyordur. Bir kitle hareketinin içinde kişisel bağımsızlık kaybedildiğinde hiç utanmadan ve vicdan azabı çekmeden nefret etme, yalan söyleme, işkence yapma, adam öldürme ve ihanet etme özgürlüğüne kavuşulur. Din temelli terör örgütleri en çok bu duyguyu istismar eder.

Son olarak şunu hatırlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Zulme uğrayan kişilerin, çoğu zaman kendilerine zulmedenlere benzediklerini görürüz. 'Kötü insanlar kötü insanları yaratır' sözü bu gerçekten doğmaktadır. Böylece nefret her ne kadar bir topluluğun oluşması için kolayca kullanılacak bir araçsa da, sonunda bu o topluluk için pahalıya mal olur, çünkü savunması yapılan değerlerin birçoğunun kaybedilmiş olduğu görülür. Bu nedenle toplum içerisinde giderek derin çatlaklar oluşturan nefret söyleminden tüm siyasi liderler bir an önce vazgeçmelidir.'