Parsel parsel eylemişler dünyayı
Bir dikili taştan gayrı nem kaldı
Dost elinden ayağımı kestiler
Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı

Padişah değilem çıksam otursam
Saraylar kursam da asker yetirsem
Hediyem yoktur ki dosta götürsem
İki damla yaştan gayrı nem kaldı

Mahsuni Şerif'im çıksam dağlara
Rast gelsem de avcı vurmuş marala
Doldur tüfeğini beni yarala
Bir yaralı döşten gayrı nem kaldı


Hafta içerisinde ülke siyasetinin gündemine; başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç ile ülkenin başkentinin 1994'den beridir (yani 21 yıldır)  belediye başkanlığını yapan Melih Gökçek arasındaki kavga bomba gibi düştü. Ülke siyasetinin en önde gelenlerinin ağır ithamlarla fişekledikleri kavgada hükümetin ikinci adamı Bülent Arınç; 21 yıldır başkanlığı devam eden hükümet partisinin mensubu başkent belediye başkanının, başkent Ankara'yı parsel parsel sattığını söyleyerek, yolsuzluğa işaret etti. Başkent belediye başkanı ise, cumhurbaşkanının terör örgütü olarak tanımladığı paralel yapılanmadan söze girerek, hükümetin ikinci adamını ve birinci derece akrabalarını paralel diye tanımlanan terör örgütünün, hükümetin içerisine soktuğu kripto ajan olarak suçladı.
Bu büyük fırtına içerisinde, ülkede çocuk sahibi olma sayısından kafe balkonunda sigara içen adama kadar hemen her konuda fikir beyan eden ve müdahale hakkını kendinde gören Cumhurbaşkanı Erdoğan; bu kritik konuda kelam etmemeyi tercih etti. Başbakan Davutoğlu ise bu büyük ithamlar karşısında iki tarafı susmaya davet edip, kendi de susmayı tercih etti. Aslında Davutoğlu'nun zor bir tercihi yapması gerekiyordu. Ya zamanın Yıldırım Akbulut modelinde olduğu gibi bir başbakanlık modeli ya da Mesut Yılmaz örneğinde olduğu gibi bir model. Önümüzdeki süreçte yazılacak olan tarih; onu sonraki nesillerin nasıl hatırlayacağını tespit edecek.

Hafta içerisinde çeşitli televizyon programlarına katılan AKP Milletvekili aday adayları zor anlar yaşadılar, hatta bazen mimikleri ile komik duruma düştüler. Yukarı tükürsek bıyık aşağı tükürsek sakal ikileminde ülkenin en önemli sorunları üzerine sorulan sorulara kem küm etmekten öteye gidemediler. Başkanlık sistemi sorulduğunda kem küm, çözüm süreci sorulduğunda kem küm. 3 Ay sonra millet meclisine girerek milletin temsilcisi olmaya aday olmak isteyen kişiler çok konuda kendi iradelerini ortaya koymaya cesaret edemediler. Olası Cumhurbaşkanı-Başbakan geriliminde kimin safını tutacaklarının belli olmasından sakındılar.

Hafta içerisindeki kavgayı her ne kadar Melih Gökçek ile Bülent Arınç yapmış olsalar da bu kavganın asıl taraflarından birinin Cumhurbaşkanı Erdoğan diğer tarafının ise Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül olduğu siyaset uzmanlarınca değerlendirildi. Bundan birkaç yıl önce kardeşçe paralel yürürken Tayyip Erdoğan ile Cemaat arasında gerginlikler ilk defa dillere düştüğünde birçok kişi buna ihtimal vermemişti. Bu oluşuma yakın olanlar bunu kardeşliği bozmaya yönelik bir fitne olarak değerlendirirken, bizim gibi uzak duranlar ise bunun danışıklı bir dövüş olabileceği şüphesini yaşamıştı. Zaman içerisinde bu iki grubun birbirini nasıl suçladıklarını ve büyük kavgalarına beraber şahit olduk. Bir taraf diğerini darbe yapmaya girişen terör örgütü olarak tanımlarken, diğer taraf dengeler değiştiğinde bugünü onlara yaşatanları ömür boyu hapis cezaları alacakları açıklamaları ile tehdit ediyorlar. Bugün bizlerin perde arkasını net göremediğimiz bir kavgada büyük ithamlar ifade ediliyor. Cemaat-Erdoğan kavgasının başlangıcında bile böylesine büyük atışmalar söz konusu değildi. Bu büyük kavga, ileride ülke siyasetinde ciddi yol ayrımlarının yaşanacağının bir kanıtıdır bence. Bu sebeple kendi iradesi olmayan siyasetçiler bu dönemde yapacakları tercihlerle hangi parselde yer alacaklarını belirlemiş olacaklar.