Bu günlerde sosyal medyada dolaşan bir paylaşım, bizlere 43 yıl önceki bir performans sanatı çalışmasını hatırlattı.  

Sanatçı Marina Abramović, memleketi Belgrad’daki bir galeride gerçekleştirdiği “Rhythm 0” (Ritim 0) adlı bu performansta, 6 saat boyunca hiç kımıldamadan duruyor.

Karşısındaki masaya aralarında gül, tüy, parfüm, zeytinyağı, bal, ekmek, üzüm, şarap, makas, neşter, zincir, metal çubuk ve içinde tek kurşun olan bir tabanca bulunan nesneler ve bir talimat yerleştirmiş. Talimatta şöyle yazıyor:

Masada üzerimde istendiği gibi kullanılabilecek 72 obje var.
Performans.
Ben nesneyim.
Bu süreçte tüm sorumluluğu üstleniyorum.

Amaç, böyle bir durumda izleyicinin ne kadar ileri gideceğini görmek.

Seyirciler başta Abramović’e nazik davranıyor. Gül veriyorlar, öpüyorlar. Sanatçıyı olduğu yerde döndürenler, kollarını havaya kaldıranlar oluyor. Üçüncü saatte, sanatçının tüm kıyafetleri jiletle kesilmiş hale geliyor. Dördüncü saate girildiğinde, şiddet ve taciz başlıyor.  

Sonrasında, orada bulunan sanat eleştirmeni Thomas McEvilley’nin ifadesine göre, “sanatçının tepkisizliği ve bunun insan psikolojisinin çöküşünü ima edişiyle karşı karşıya kalındığında”, izleyiciler arasında korumacı bir grup oluşmaya başlıyor.

Birileri sanatçının eline yerleştirdikleri silahı başına dayayıp parmağını tetiğin etrafında dolaştırmaya başladığında, izleyici grupları arasında kavga çıkıyor.

Bir kadın, sanatçının gözyaşlarını siliyor ve ona sarılıyor. Bazıları yaralarını temizliyor, kimi üstünü örtüyor.

Bu deneyimin ardından sanatçı, “Öğrendiğim şu; eğer seyirciye bırakırsanız, sizi öldürebilirler.” diyor. “Tam altı saatin sonunda, planladığım gibi kalktım ve izleyiciye doğru yürümeye başladım. Benimle gerçek bir yüzleşmeden kurtulmak için herkes kaçıştı.”

İnsanın ve toplulukların, hem kışkırtıldığında bu denli kötüleşebilecek hem de içinde iyilik ve koruma duygusu barındıran karmaşık doğasını ortaya koyan bu performanstan 36 yıl sonra Abramović, insanlığa dair biraz daha iyi duygular uyandıran bir çalışma gerçekleştiriyor.

“The Artist is Present” (Sanatçı Aramızda) adlı performansta sanatçı, New York’taki Modern Sanatlar Müzesi’nde (MoMA), boş bir sandalyenin karşısında oturuyor. İzleyici sırayla karşısındaki sandalyede yerini alıyor ve sanatçıyla sessizlik içinde göz göze oturuyorlar.

Yaklaşık 3 ay ve günde 8 saat süren performansta, kuyruklar oluşuyor ve sanatçının karşısındaki sandalye neredeyse hiç boş kalmıyor. Björk, Marisa Tomei, Isabella Rossellini gibi ünlülerin ilgisi ve özellikle Lady Gaga’nın ziyaretinin twitter’dan duyulması, seyirci sayısını arttırıyor.

Sanatçının gözleri, 1.400 civarında kişiyle kenetleniyor. Çoğu gözyaşlarını tutamayan katılımcıların bazıları 1-2 dakika, bazıları ise tüm gün sandalyede kalıyor. Performansa dahil olmanın “dönüştürücü, ışık veren, moral yükseltici” bir deneyim olduğunu söyleyen bir izleyici, o kadar etkileniyor ki tam 21 defa sandalyeye oturuyor.

Abramović’in uzun yıllar boyunca hayat ve sanat ortağı olmuş, seneler önce ayrıldığı Ulay’ın beklenmedik ziyaretiyle ise, son derece şiirsel ve istisnai bir performans ortaya çıkıyor.

“Sanatçı Aramızda”, tarihteki en uzun süreli ve en fazla seyirci çeken performans sanatı çalışmalarından biri. Sanatçı, “herhangi birinin benimle oturmak ve bakışmak için vakit ayıracağını kimse hayal edemezdi” diyor. İnsanların bir başkasıyla “bağlantı kurmak” için duyduğu büyük ihtiyaç, onun için tam bir sürpriz olmuş.

Abramović, bu performansın psikanaliz gibi, içinde acı olan insanların sanatçıyı duyguları için bir “ayna” olarak kullanmalarına ve onunla derin, empatik bir düzeyde iletişime geçmelerine olanak verdiğini söylüyor.

The Talks dergisine 2012’de verdiği mülakatta “Çalışmalarımın tüm amacı, insan ruhunu yükseltmek.” diyen sanatçıya göre toplumu bugün olduğu gibi yansıtan sanat, yeterli değil. Ruhu yükseltmek için, topluma bir nevi oksijen olacak bir yol bulmak, farkındalık getirmek; her zaman doğru cevaplar verilemese de, doğru soruları sormak gerekiyor.

Abramović, “Sanat, sadece yemek odanızın zeminiyle uyumlu bir güzel resim daha demek değil. Sanatın rahatsız edici olması, soru sorması, geleceği öngörmesi lazım. (...) Bir sanat konseptinin, toplumun her kesiminin ihtiyacı olanı alabileceği kadar katmanı olmalı.” diyor.

Performans sanatının 71 yaşındaki - kendi deyimiyle - “büyükannesi”, bakalım bundan sonra nasıl çalışmalarla bizi sarsacak.