Ali Budak- Türkiye'de her alanda ciddi sorunlar olduğunu ancak en büyük sorunun hukukta yaşandığını söyleyen CHP İzmir milletvekili aday adayı Aydın Özcan, 'İzmir duruşu; cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına sonuna kadar bağlı kalmak ve baskıya boyun eğmeden özgür iradesiyle hareket edebilmektir. 1,5 yıldır ülkenin KHK'larla yönetilemeyeceğini belirtiyoruz. Ancak AKP iktidarı sözümüze kulak vermiyor. Ülkenin en büyük ihtiyacı, kurucu iradenin felsefesine dönmektir. Temel hak ve özgürlükler alanındaki sıkıntılara karşı acilen evrensel hukuk normlarını hayata geçirmeliyiz. Türkiye'de yürütme organı; yasama organını ve yargıyı ele geçirmiş durumda. Bu nedenle parlamenter sisteme geri dönülmeli' dedi.

 

İzmir Baro Başkanlığı görevinden istifa ederek CHP İzmir'den milletvekili aday adaylığını açıklayan Aydın Özcan ile ülkede yaşanan hukuk sorununu, eğitim ve ekonomide yaşanan sorunları, vatandaşın adalete olan güvensizliğini ve çözüm önerilerini, Muharrem İnce isminin toplumda yarattığı heyecanı, İzmir duruşunun bütün ülkeye yayılması gerekliliğinin nedenlerini konuştuk.

*Bir hukukçu olarak Türkiye'de şu anda hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı hakkında neler söyleyeceksiniz? Sizce ülkedeki en önemli sorun nedir?

Türkiye'nin en büyük sorunu hukuk sorunudur. Bu sorun da özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden önce başladı. 15 Temmuz öncesinde hukukçular olarak hukukun üstünlüğünün uygulanmaması, TBMM'nin devre dışı bırakılmaya çalışılması ve torba yasalarla ülkenin yönetilmek istenmesine karşı geldik. 11 Nisan 2015 tarihinde İzmir Barosu, Türkiye'deki 79 baro ve İzmir halkıyla birlikte İzmir'de yürüyüş tertip etti ve 'Türkiye Adaletini Arıyor' mitingi düzenledi. Burada da ülke torba yasalarla yönetilmesin ve Meclis tam görevini yapsın dedik. Cumhurbaşkanı ve Başbakan'dan da ettikleri yemine sadık kalmalarını talep ettik. 15 Temmuz darbe girişimini hiçbir aklı başında insan ve özellikle de hukukçu savunamaz. O darbe girişiminden sonra ülkedeki sorunların kısa zamanda çözülmesi için ilan edilen OHAL ve beraberinde çıkarılan KHK'lar herkes tarafında hoş karşılandı. Ancak bunun makul süre olması gerekiyordu. Baktığımızda ise ülkenin neredeyse 2 yıldır OHAL ve KHK'larla yönetildiğini görüyoruz. OHAL'in ilk altı aydan sonra uzatılmasına hukukçular olarak karşı olduğumuzu her platformda dile getirdik. Bu noktada KHK ile yönetilen ülkede savunma nasıl olmalıdır diye de panel düzenledik. Nerdeyse üniversitelerdeki anayasa dersleri kaldırılacak ve anayasa profesörüne gerek kalmayacak tespitini yaptık. 1,5 yıldır da ülkenin KHK'larla yönetilemeyeceğini belirtiyoruz. Ülkenin en büyük ihtiyacı şu anda hukuk. Bunu açıkça söylemeliyiz. Hukukun üstünlüğü, adalet ve yargı bağımsızlığının sağlanması gerekiyor. Bugün basın dahi hukukla sıkıştırılıyor. Ülkede basın özgürlüğü yok. Temel hak ve özgürlükler anlamında sıkıntılar var. Dün atılan "tamam" tweetleriyle ilgili gözaltılar olduğunu söylediniz. Bu kabul edilemez. Türkiye'nin acilen normalleşmeye ve evrensel hukuk normlarını hayata geçirmeye ihtiyacı var. Türkiye'de yürütme organı, yasama organını ve yargıyı ele geçirmiş durumda. Yürütme erki denetlenemez hale geldi. 'Ben bildiğimi yaparım' tarzıyla devam edilemez.

*Yaşanan hukuk sorunu ise 24 Haziran'da sandık başına gidecek olan Türkiye'de sandık güvenliğine gözleri çeviriyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Sandığın güvenliğinin sağlanması şart. Bu noktada da en büyük görev partilere ve vatandaşlara düşüyor. Her sandığın başında bir partilinin olması gerekir. Partililer, sandıklardaki ıslak imza sonuçlarını almalı ve seçim sonucu bilgisayara işlenirken hata olmaması için denetleme yapmalıdır. Bu sayede kasıtlı ve kasıtsız hataların önüne geçilir. 2011 seçimlerinde 600 oyla seçimi kaybettiğimde 2 bin 125 fark vardı. İtiraz ettik ve CHP'nin bin 600 küsur oyunun Millet Partisi'ne yazıldığını gördük. İtirazımızla bunu değiştirttik. YSK'ya yaptığımız itiraz 7 saat sonra sonuçlandı ve yeniden sayılmadı. Sayılsaydı belki da daha fazla yanlış tespit edilecekti. 10 gün boyunca partililerimizle yaptığımız çalışma sonucu sorunu ortaya çıkardık. Bu gibi olumsuzlukların önüne geçmek için seçim güvenliği çok büyük önem arz ediyor.

*HDP'nin cumhurbaşkanı adayı olan Selahattin Demirtaş'ın hapishanede olması nedeniyle seçimlerdeki diğer adaylarla eşit şartlarda yarışamadığı hukukçular tarafından sürekli dile getiriliyor. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Bütün adayların eşit şartlarda yarışması gerekir. Hukukun üstünlüğü demek suçlunun cezasını çekmesidir. En baştaki yöneticiyle toplumun en altında yer alan kişinin hukuk karşısında aynı şartlara sahip olması hukukun üstünlüğü ilkesinden gelir. Bu durum ülkede tam olarak uygulanıyor mu? Bunu sorgulamalıyız. Sorguladığımızda da uygulanmadığını çok açık bir şekilde görüyoruz. CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce de şu anda HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ile görüşüyor. İnce de eşit şartlarda yarışma çağrısında bulundu. Bu çağrının da dikkate alınması gerekiyor. Ortada bir suç ve suçlu varsa hukukun üstünlüğü baz alınarak hareket edilmeli. Evrensel hukuk kurallarıyla hareket edilmeli. Hukukta Ahmet ya da Mehmet diye ayrım yapılamaz. Yaşadığımız bu süreçte ülke olarak en çok hukuka ihtiyaç duyuyoruz. Evrensel hukuk normlarını hayata geçirmeliyiz. Kuvvetler ayrılığını sağlamalıyız. Hakim ve savcıların güvencesi olan Anayasa'nın 139 ve 140'ıncı maddeleri dahi ülkede uygulanmaz hale geldi. Hakim ve savcı bile o güvenceye dayanarak karar veremiyor. Baskı altındalar. Bunların düzeltilmesi lazım. İktidarın sanki muhalefet partisi gibi daha fazla demokrasi vaat etmesi de ülkedeki durumu gösteriyor. 16 yıldır iktidarlığınızda daha fazla demokrasiyi niye sağlamadınız? Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığını sağlayacak olan siz değil misiniz? Ama ne yaptınız? Hakimler ve Savcılar Kurulu'nu oluşturdunuz ve neredeyse tamamını yürütme organı belirliyor. Bir de bu kurulda adalet bakanı ve müsteşarı var. Onlar toplantıya girmezse kurul bile toplanamıyor. Bu kadar güdümlemenin olduğu yerde tarafsızlıktan, hukukun üstünlüğünden bahsedilemez. Bunları sürekli dile getirdik ve getirmeyi de sürdüreceğiz. Vatandaşın bu seçim hukuk normları ve daha fazla demokrasi mi getirecek yoksa diktatörlüğe mi gidileceğine karar vermesi gerekiyor.  

'Sıfır komşu ile kaldık'

*Peki, seçim süreci İzmir'in genelinde nasıl gidiyor?

Türkiye'de bir İzmir duruşu var. Bu duruşu Ankara'da da hissediyorsunuz. Ankara Atatürk Orman Çiftliği'ne gittik ve Atatürk'ün masasını görmek istedik. Ama Osmanlı motifleriyle süslenmiş bir yer karşımıza çıktı. Tamamen kendi düşünceleriyle şekillendirilen bir alan nasıl olabilir? Atatürk'ün fotoğrafı bile orijinalliğini yitirmiş. Bu çiftliğin İzmir'de olduğunu düşünün ve masanın oradan kaldırıldığını düşünün. Halkın tepkisini düşünebiliyor musunuz? İzmir duruşu; cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına sonuna kadar bağlı ve baskıya boyun eğmeden özgür iradesiyle hareket edebilmektir. Bu duruşu Türkiye geneline yaydığımızda zaten sorun kalmayacak. Bunu başarmalıyız. Bu sayede demokratik, temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkan, ekonomik olarak özgürlüğünü sağlamış bir ülke olabiliriz.

*Biliyorsunuz hukuk sorunu dışında sürekli değişen eğitim sistemi ve ekonomideki sorunlar da önemli sorunlar arasında yer alıyor. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Köy Enstitüleri'yle eğitim kalitesini arttıran bir toplumken şimdi sürekli değişen eğitim politikalarını tartışıyoruz. 7 düvele karşı savaşan bu toplum çok kısa zamanda savaştığı ülkelerle yarışacak duruma nasıl geldi? Bunu sorgulamalıyız. Dış politikamızda bile sınıfta kaldık. Davutoğlu, komşularla sıfır sorun politikasıyla yola çıktı ama yolun sonunda sıfır komşuyla kaldık. Bu kabul edilemez. Dış politikada CHP'nin önerileri bile son dönemde uygulanmaya başladı. Bu öneriler başta dinlenseydi bu kadar sorunla uğraşmazdık. Bu baskın seçimin gerekçelerinden biri de dış politikaydı. Bu hale gelmeden politika oluşturması gereken hükümet yönlendirmeyle hareket etti. Ülkede her konuda iş işten geçtikten sonra hareket ediliyor. 16 yıldır ülkeyi yönetenler erken seçim kararını ekonomi kaldırmıyor diye alıyor. Kaldırmaz tabi. 21. yüzyılda İzmir'in köylerinde at ile insanlar bağ sürüyor. Çünkü vatandaş 6 liralık benzini yetiştiremiyor. Bu durum aslında Türkiye'nin ekonomik olarak da büyük bir krizle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Türkiye her anlamda geriye gidiyor.

*'Türkiye her anlamda geriye gidiyor' sözünüzü açabilir misiniz?

Bakın ülkede toplumsal olaylar, kadın cinayetleri sürekli artıyor. Bu konuda herhangi bir çalışma yapılmıyor. İmam hatiplerin yaygınlaşmasıyla İzmir'in göbeğinde 10 yaşındaki çocuk başı açık olduğu için yaşıtı tarafından hakarete uğruyor. Bu eğitim sisteminin çarpıklığı, cumhuriyet değerlerinden ülkeyi uzaklaştırma amacıyla örtüşünce telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu eğitim sistemindeki yapbozdan dolayı çocuk işçi sayısı 900 bin arttı. 2 milyondan fazla çocuk işçi var. Bu çocuklar ise tehlikeli işlerde çalıştırılıyor. Güneydoğu'daki gariban Mehmet'in oğlu Karadeniz'e senelik 3 bin lira karşılığında mevsimlik işçi olarak kiralanıyor. Köle ticareti oluşturulmuş durumda. Ekonomik durumu iyi olsa o çocuk bir sezon boyunca 3 kuruşa çalışır mı? O çocuklar taciz dahil her şeyle mücadele ediyor. Bunları görmek zorundayız. Gördüğümüzde zaten Türkiye'nin iyi yönetilmediğini de göreceğiz. Öncelikle İyi yönetilmeye ihtiyacımız var.

'Kılıçdaroğlu yaptıklarıyla demokrasi dersi verdi'

*CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak Muharrem İnce'yi açıklaması ile başta İzmir olmak üzere ülkede bir heyecan yaşandı. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Basının ortaya attığı Abdullah Gül ismine gelen müthiş tepki sonrası Muharrem İnce ismi CHP tabanında büyük bir heyecan yarattı. CHP seçmeni öncelikle kendi tabanından bir isim çıkmasını ve bu ismin cumhuriyet ve Atatürk değerleriyle barışık olmasını istiyordu. Bu da oldu. Ayrıca Muharrem İnce'nin tercih edilme nedenlerinden biri olarak da göçmen kökenli olmasını düşünüyorum. İYİ Parti lideri Meral Akşener'in göçmen kimliğine vurgu yapması CHP'nin de İnce ismini ortaya çıkarmasında etkili oldu. CHP'nin tabanının İYİ Parti'ye kayma ihtimali de bu sayede ortadan kalktı. Çünkü bu ülkede 25 milyon Balkan göçmeni var. Bu kitleye de hitap edecek bir aday olması önem taşıyordu. Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun kendine rakip olan bir ismi de cumhurbaşkanı adayı olarak göstermesi büyük bir demokrasi örneğidir. Biz CHP olarak, parlamenter sistemi yani yargının hem Meclisi hem de yürütme organını denetlemesini savunuyoruz. Referandum öncesindeki sisteme geri dönülmesini istiyoruz. Bu sistemde de cumhurbaşkanının tarafsız olması gerekir. Parti genel başkanının da başbakan olarak görev yapması gerekir. Dolayısıyla burada bir tutarsızlık yok. Algı yaratıp CHP'yi yıpratmaya çalışanlar gerçeği söylemiyor.

*AKP ve MHP'nin erken seçim sürecinde farklı tarihler vermesi hakkında neler söyleyeceksiniz?

Erken seçim tarihi olarak Devlet Bahçeli'nin 28 Ağustos teklifiyle Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Haziran'a çekmesini danışıklı dövüş olarak görüyorum. Her şeyin planlandığını düşünüyorum. Burada bir danışıklı dövüş söz konusuydu. Ancak hiç beklemedikleri yerden golü yediler. O da CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun 15 CHP'li vekili İYİ Parti'ye geçirmesiyle merkez sağda yeni kurulan parti seçime girme hakkını elde etmesini sağlaması oldu. Aynı zamanda kendine genel başkanlıkta rakip olan Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı adayı olarak göstererek büyük bir demokrasi dersi verdi. Liderimiz Kılıçdaroğlu bu yaptığı 2 hamleyle Türkiye'de hiçbir partide olmayan demokrasi örneğini göstermesinin yanı sıra lider olarak bencil olmadığını da gösterdi.

*CHP her seçim öncesinde önseçime giderdi. Bu seçimde çok erkene alındığı için ön seçim yapılamayacak. Seçimde mevcut vekillerin yüzde 80'iniyle devam edileceği ve çalışan ve oyu arttıracak isimlerin ön sıralara çekileceği belirtildi. Bu noktada sıranızı nasıl görüyorsunuz?

Sıralamayı kendimiz belirleyemiyoruz. Ancak 2007'de 11'nci sıradan adaydım ve kazanamama ihtimalimini yüksek olmasına rağmen gecemi gündüzüme katarak çalıştım. 2011'de de aynı şekilde çalıştım. Birinci sıraya da konulsam çok çalışacağım. Partisi için çalışacak, halkta karşılığı olanların ve ithal olmayan vekil adaylarının listeye girmesi çok önemli. Çünkü halkla ilişkisi olan, halkın sorunlarını bilen ve çözüm için meclise taşıyan vekillerin meclise girmesi gerekiyor. 2 dönem baro başkanlığı yaptım. Geldiğim zamanı ve bıraktığım zamanı karşılaştırdığınızda ne kadar önemli işler yaptığımızı göreceksiniz. Görev sürem boyunca cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak için İzmir'deki bütün STK'larla omuz omuza mücadele verdim. Partimle birlikte İzmir'e ve İzmirlilere sahip çıkacağız. Göçmen kökenliyim. Annem ve babam Yunanistan'da yaşıyor. 2 gün önce Batı Trakya'daydım. Bir siyasetçinin sadece bölgesine bağlı kalmaması gerekiyor. Siyasetçinin ülke genelinde ne olduğu, vatandaşının sorunlarının neler olduğunu çok iyi bilmesi, etrafındaki diğer ülkelerle iyi ilişkiler kurması lazım. Batı Trakya'daki STK'lara düzenli ziyaret gerçekleştiriyorum. 2011'de ise Kılıçdaroğlu ile birlikte gitmiştik. Bütün programı hazırlayıp, gerekli görüşmeleri ayarladım. Orada yaşayan soydaşlarımız da TBMM'de Balkanlarda yaşayan soydaşların da bir sesinin olmasını istiyor. Onların da binlerce sorunu ve ülkemizde milyon tane akrabaları var. O nedenle orada yaşayan soydaşlarımız da ülkemizde ne olup bittiğini yakından takip ediyor.

Göçmenler sorunlarını bilen birini istiyor

*İzmir'de de ciddi bir göçmen kitlesi var. Bu noktada çalışmalarınız nasıl olacak?

İzmir'de sayıları bir milyon 800 bini bulan Balkan göçmeni kitlesi var. Onlar da sorunlarını bilen ve çözüm geliştirmeye çalışan isim arıyor. Dernekçilik yaptığım dönemde TBMM'de Batı Trakya Dostluk Grubu toplantısı oldu. Orada sorunları dile getiren MHP'li vekil, AKP'li vekil tarafından o konu öyle değil diye susturuldu. 12 dakikalık konuşmamda kimse sözümü kesmedi. Çünkü milletvekilinin bilmediği sorunları aktardım. Bütün sorunları aktardığımda AKP, MHP ve CHP'li vekiller notlarımı almak için geldi. Çünkü sorunları birebir yaşadım. Göçmenlerin sadece çalışma sorunu var deyip geçiştirilemez. Bu durumdan kaç kişi etkilenmiş, kaç işlem kapatılmış, soruna yönelik çözüm neler olabilir? Bunları da önlerine koyacaksın. Yoksa kitle partisi olamazsın. Batı Trakya, Yunanistan ya da Makedonya'daki sorunları bilmek için oralara gitmen ve insanlara dokunman gerekir. Yani o insanları öncelikle dinleyeceksin. Eğer bu insanları dinlemez ve sorunlarını tespit edemezsen sayıları 25 milyon olan vatandaşa kendini anlatamazsın. O vatandaş da gerçekte hiçbir sorunu çözmeyen ama algı yaratanın peşinden gider. 2012'de yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için Meclis'e 5 maddelik kanun teklifi hazırlanmasında katkıda bulundum. Ancak bu 5 madde Meclis'te anlatılamadı. Peki, AKP ne yaptı? 5 maddenin 4,5'unu attı ve basın AKP şunu yaptı diyerek ayağa kalktı.

*Çok ciddi bir oy potansiyelinden bahsediyoruz. Bu kadar oyu olan kitlieyi şu an için sadece AKP mi temsil ediyor ya da edebiliyor mu?

Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu ve Mehmet Müezzinoğlu derneğimiz üyesidir. Bizlere ön sıralarda yer verilmediği için oylar AKP'ye kayıyor. Bunu engellemek için iyi sıralarda yer almalıyız. 2011 yılında seçimlerde listede çok arkada olduğum için 'Neden bıçak sırtına konuyoruz' diye eleştirildim. Hatta 2007'de de İzmir'de 1 milyon 800 bin kişiyiz ve neden 11'inci sıradayız diye de ciddi eleştiri aldım. Kitlemiz iyi sıralarda olmamızı istiyor. Herkes temsil ettiğini söylediği bölgede halkın içine çıkamıyor ama en ön sıralarda yer alıyor. Bunları da biliyoruz. 2007 ve 2011 yıllarında milletvekili adayı iken bunları gördüm. Güneydoğu'dan şu ili temsil ettiğini söylüyor ve 3'üncü sıraya konuyor ama bir bakıyorsun meydanda yok. Böyle nasıl olacak? Siyasette halkta karşılığı olan kişilerin seçilmesini istiyorum. Milletvekilliği yan gelip yatma yeri değil. Vekiller öncelikle temsil ettiği vatandaş için çok çalışmalı.

'Türkiye'de uzun yıllar Haymatlos olarak görüldüm'

*Yunanistan'dan göçtüğünüzü belirttiniz. Ülkemizdeki göçmenlerin sorunları neler?

Ortaokul dönemimizde İzmir'e geldim ve 20 gün kayıt edilmek için uğraştım. Paralı ve yatılı okula zar zor kayıt yaptırdık. Sonra Hukuk Fakültesi'ni bitirdim ama 6 ay sonra stajımı başlatabildim. Haymatlos (vatansız) olarak görüldüm. Stajım bitti ama mesleğimi yapamadım. Vatandaş olmak için en az 25 defa Ankara'ya gittim. Haftada en az bir kere gidiyordum. O zaman Türkiye'deki siyaseti gördüm. Bir vatandaş içişleri bakanını bul dedi de öyle çözüldü. Sorunların içinden geliyorum. Bir göçmen aday olarak gösteriliyor ama göçmenlerin sorunlarını bilmiyor. İstediği kadar iyi niyetli de olsa, konu hakkında okusa da bilemez. Onları yaşamadıysa, bilemez. 2003'te çıkarılan yasayla kaç yıldır çalıştırdığı mekanda kaçak duruma düşen vatandaşlarımız oldu. Bu yanlış, olmaz. O dönem bu vatandaşlarımız kendi ülkelerinde bir İngiliz ya da Rus gibi görülmeyi kendilerine yediremediklerini söyledi. Para cezasını ödeyen 30-40 bin kişi Türk vatandaşlığına geçti. Yunanistan yarın çifte vatandaşlığı kaldırıyorum dese en az 30 bin kişi bu çifte vatandaşlık hakkını kaybedecek. Ülke olarak neden kendi ayağımıza sıkarak vatandaşımıza zarar veriyoruz? Bu da dış politika öngörüsüzlüğüdür. Batı Trakya'daki STK ve milletvekilleri ve ülkemizdeki Balkan derneklerinin neden bizleri Meclis'te istediğini anlatabiliyor muyum? Çünkü çözüm üretecek insanları istiyorlar.