12 yıllık kuyrukluyıldızın görevi geçen hafta sona erdi. İki yıldır 67P/Churyumov-Gerasimenko adlı kuyrukluyıldızın yörüngesinde dolanan Rosetta sondası, planlandığı gibi kuyrukluyıldıza düşerek görevini tamamladı. Rosetta ve onun kuyrukluyıldıza indirdiği minik araç olan Philae, bir kuyrukluyıldıza inen ilk uzay araçları idi.

Bu sonda ve yapılan çalışmalarla ilgili ayrıntılı bir yazı yazmıştık. Bu hafta konumuz, sondanın sonu ile ilgili olacak.

Bu sondanın görevinin sonlanması, istenen çalışmanın planlandığı gibi yapılabilmiş olması ile ilgili. Ayrıca sonda, kuyrukluyıldızla birlikte Jüpiter gezegeninin yörüngesine doğru yaklaşıyor ve bu uzaklaşma, Güneş panelleri ile üretilen enerjiyi de azaltıcı yönde. Ek olarak Güneş, çok kısa bir zaman sonra kuyrukluyıldız ile Dünya arasına girerek iletişimi zaten engelleyecekti. Zaten sonda 12 yaşından daha yaşlı ve normal koşullarda işe yaramaz hale gelmek üzere idi.

Sondanın, denetimli bir biçimde kuyrukluyıldız üzerine düşmesi planlandı. Aslında bu düşüş bile bir fırsata dönüştürülerek, çok yüksek çözünürlüklü görüntü elde edilmesi, duyarlı gaz ve toz ölçümlerinin yapılması gibi belirli işlemler yapılması planlandı. Bunlar, kuyrukluyıldıza şu ana kadar olandan çok daha yakın konumda yapıldı.

Daha önceki yazımızda sözettiğimiz gibi, sonda yolculuğu sırasında uyutulmuş, kuyrukluyıldıza yeterince yaklaştığında uyandırılmıştı. Son aşamada 31 ay süren uyutma sırasında, sonda kuyrukluyıldızla birlikte Güneş'ten 850 milyon km kadar uzağa gitmişti.

Sondanın kuyrukluyıldıza konacağı ya da aslında çarpacağı yer de önceden belirlendi. Seçilen düzlük bölge yakınında bazı aktif çukurlar bulunmaktaydı. Bu çukurlar 100 m genişliğe ve 50 m derinliğe sahip ve kuyrukluyıldızın gaz ve toz atımı sırasında oluşuyorlar. Bu çukurların duvarlarında da bir kaç m boyutlarında çıkıntılar bulunuyor ve bunlar kuyrukluyıldızın Güneş Sistemi'nin oluşumu sırasında oluşması ile ilgili birer kanıt. Bu yüzden biliminsanları bunların yakınında hem ayrıntılı fotoğraflar elde etmek hem de gaz ve toz ölçümü yapmayı düşündüler. Böylece bunları inceleyebilecek uygun bir düşüş yolu oluşturuldu.



Böyle bir inişi planlamak oldukça zor, çünkü bir çok etken var. Zamanlama çok önemli. Ayrıca kuyrukluyıldızın şekilsiz yapısı nedeniyle çekim etkileri iniş sırasında zamanla değişim gösterir. Ek olarak, manevra için kullanılacak yakıt miktarı da tam olarak belli olmadığından tam istenen yere iniş yapılamayabilirdi. Bu nedenlerle tam bir nokta hedef yerine 700'e 500 m.lik elips biçiminde bir bölge belirlendi.

Ayrıca iniş sırasında işe yarar fotoğraflar elde edebilmek için, iniş bölgesinin Güneş tarafından aydınlatılan bir yer olması ve Güneş panellerinin de enerji üretebiliyor olması gerekliydi. Çünkü iniş sırasında elde edilen bilgilerin Dünya'ya gönderilebilmesi de önemliydi. Görev sırasında yapılanın aksine, iniş sırasında alınan veri ve görüntülerin dahili bellekte depolanıp sonradan Dünya'ya gönderlimesi yerine, elde edilir edilmez doğrudan Dünya'ya gönderilmesi biçiminde işlem yapıldı.

Rosetta'nın indiği yer, daha önce kuyrukluyıldız üzerine gönderdiği minik sonda Philae'nın bulunduğu yerin tam aksi tarafında ama bunun bir önemi yok. Zaten bu iniş sırasında bir arada bulunmaları gerekmiyordu.

24 Eylül günü Rosetta bulunduğu yörüngeden ayrılacak biçimde yönlendirildi kuyrukluyıldıza daha yakın olan 23 km uzaklıktaki bir yörüngeye oturtuldu. 29 Eylül gecesi de çarpma manevrası yaptırıldı. Yaklaşık olarak 19 km uzaklıktan düşüşe geçmesi sağlandı. Bu sırada artık serbest düşme durumunda olan araç, çarpışa kadar doğrudan görüntü alma ve ölçüm işlemlerini yaptı. Çaprma 30 Eylül günü öğlen yöresinde gerçekleşti. Kuyrukluyıldızın Dünya'ya olan uzaklığı nedeniyle, Rosetta'nın gönderdiği her tür sinyal ve bilgi yaklaşık 40 dakikada ulaşmaktaydı. Beklenen zaman saat 13:20 idi. Bundan 1 dakika kadar daha önce görev sona erdi. Bu kadar hata beklenenin de altında. Çünkü 20 dakikalık bir hata payı aralığı verilmişti.

Rosetta yüzeye çarptığı anda ana sistemi kapanacak biçimde ayarlandı. Bu özellikle planlanan bir işlem ve ana amaç görev sonrasında diğer uzay araçlarıyla iletişimde girişim oluşmasını engellemek. Çarpışmadan 1 hafta önce bu susma işlemini gerçekleştirecek yazılım Rosetta'ya yüklendi. Çarpışmadan 10 saat kadar önce de geri dönülemeyecek biçimde etkinleştirildi. Dolayısı ile Rosetta yüzeye çarptığında tümüyle susmuş oldu.



Rosetta'nın yüzeye çarpış hızı yaklaşık olarak saniyede 90 cm olarak ayarlandı. Bu araç yüzeye inecek biçimde tasarlanmadığından, bu kadar düşük bir hızda yüzeye çarptığında bile 32 m.lik Güneş panelleri bozulmuş olmalı. Ayrıca bu düşük hız, aracın çarpma sonrasında zıplayarak tekrar yörüngeye oturmasına izin vermeyecek biçimde düşük seçildi. Yine de böyle bir şey olduysa araç tümüyle kapandığından bundan haberdar olunamaz.

Genel olarak ele alındığında çok başarılı bir kuyrukluyıldız buluşması gerçekleştirilmiş oldu. Küçük sonda Philae ilk yüzeye inişinde bağlantısı kesilmiş daha sonra yeri bulunmuştu. Böyle küçük aksaklıkların olması başarıyı azaltmıyor. Bu görev sayesinde kuyrukluyıldızları olduğu kadar Güneş Sisteminin oluşum aşamalarını da daha iyi anlamış olduk. Özellikle kuyrukluyıldızda varolan su ile ilgili yapılan çözümlemede, yeryüzündeki su ile kuyrukluyıldızdaki suyun aynı özellikleri taşımadığı belirlenmişti. Bu farklılık, suyu oluşturan hidrojen atomunun izotopu ile ilgili. Döteryum adı verilen bu izotop, normal hidrojen atomuna göre çekirdekte fazladan 1 nötron barındırıyor. Rosetta'nın ölçümleri kuyrukluyıldızdaki suda döteryum oranının Dünya okyanuslarındaki sudan 3 kat fazla olduğunu ortaya çıkardı.

Kuramlara göre Dünya ilk oluştuğu zamanlarda çok sıcak olduğundan varolan su da kaynayıp buharlaşarak uzaya kaçmış olmalıdır. Yeryüzünde bulunan çok miktarda suyun da soğumadan sonra Dünyaya çarpan asteroid ve kuyrukluyıldızlarla taşınmış olması gerektiği düşünülüyordu. Rosetta'nın ölçümleri kuyrukluyıldızların payını azaltmış oldu. Suyun kaynağı daha çok göreli olarak Güneş'e yakın olan asteroidlere bağlanabilir. Asteroidlerin bulundurduğu su miktarları genellikle kuyrukluyıldızlarınkine göre çok daha azdır.

Ayrıca iki ana grup kuyrukluyıldız bulunmaktadır. Güneş Sisteminin sınırlarında, dış bölgelerinde Neptün gezegeni ötesinde Ooort bulutu yöresindeki kuyrukluyıldızlar ve zaman içinde Jüpiter gezegeni tarafından etkilenerek yeni daha küçük yörüngelere oturtulmuş ya da Güneş Sistemi'nin çok daha iç kesimlerinde oluşmuş Jüpiter ailesi olarak tanımlanan kuyrukluyıldızlar. Bu iki farklı grubun döteryum oranları da temelde farklı.

Güneş Sistemi içinde özellikle bazı gezegenlerin yöresinde çok sayıda farklı amaçlı uzay aracı bulunuyor ve bunların tümünün temel amacı içinde yaşadığımız sistemi daha iyi anlayabilmek. Her geçen gün bunlar sayesinde yeni bilgiler öğreniyoruz. Bilim ve teknoloji açısından çok verimli bir çağda yaşıyoruz. Umuyoruz ki ülkemiz de bu yarışta yerini kısa zamanda alabilsin.

Kaynak: http://www.esa.int