"Ben hiç korkmam", "benim korkularım yoktur" diyenlere hiç inanmayın. Herkesin korkuları vardır. Ve en çok da korkanlar korkuturlar.
Benim de korkum var elbet; ben korkutandan çok, korkanlardan korkarım.
Korkan insanların, düşünmeden, korkularının harekete geçirilmesi ile yaptıkları korkutur beni.
Korkutan yalnızdır. Korkanlarsa güruh... Güruhun ellerine "al bu senin cesaretin" diye  korkuyu tutuşturabilirsiniz. Korkutulanın cesareti, korkutanın korkusudur aslında!... 
Hepimiz tanık olmuşuzdur, kurumlarda, amirler değişince, çiçeklerini kaptıkları gibi, "emrindeyiz"i  bazen dille, bazen de beden dili ile anlatanlara!... Ve kaptıkları gibi yetkiyi, kraldan fazla kralcı olduklarını.  Patronaj ilişkilerini siyasette var eden de bu toplumda ipotek edilen özgür iradeler toplamı değil mi aslında?!... Biat ile  yer edinme/yer koruma teamülü başta siyaset, günümüzde her kurumda zirve yapmış durumda.
Taşra üniversitelerinden gelen öğrencilerin, tanıklıklarının benzerlerini büyük kent üniversitelerinde de görmüşlüğümüz var, derecesi farklı olsa da. Bir öğrencim, rektörün çözülen ayakkabı bağını görünce eğilip ilikleyen dekandan söz etmişti. O kadar yani!...
Şimdi neler göreceğiz diye endişelenmeli mi? Yoksa kalabalık sokaklara bakarak, "demokrasi geldi", özgür iradeli bireylerin sayısı çoğalacak diye umutlanmalı mıyız?!..
          
Tam da bu noktada, malum medyanın fazla itibar göstermediği bir haber düştü internet ortamına. Haber aynen şöyleydi: "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısıyla devam eden eylemlere ilişkin açıklama yapan İsmailağa Cemaati, "Hanımların meydanlarda bulunması uygun değildir" başlığıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Cemaatimizin kıymetli büyüklerinin aldığı karar gereğince; hanımlar evlerinde seccade üzerinde dua ve zikirle meşgul olacak dışarı çıkmayacaklar, erkekler ise meydanlara çıkarak hükümeti destekleyecek ve darbecilere karşı duracaklardır" denildi."
Teyit edebilmek için araştırdım; İsmailağa Camiası resmi web sitesi'nden, ayrıca, şu çağrıya da ulaştım: "Vatan ve Millet olarak zor ve çetin günlerden geçmekteyiz. Bu zor dönemi atlatabilmek için birlik beraberlik içerisinde devletimizin yanında hareket etmemiz gerekmektedir. Bu birlik beraberliğin ve ortak hareket edebilmenin yolu ve sürekliliği de idarecilerin talimat ve tavsiyelerine uymaktan geçmektedir. Birlik ve beraberliğin tesisi açısından bizler, Allah Te'âlâ'nın: "Ey iman etmiş olan kimseler! Allâh'a itaat edin, o Rasûl'e ve sizden olan (devletin başındaki Müslüman devlet idarecilerine) ülü'l-emre de itaat edin..." şeklindeki en-Nisâ Sûresi 59. Âyet-i celîledeki emrin gereği olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve devlet erkânımızın emir ve tavsiyelerine uyacak, aksi emredilmedikçe onlara olan desteğimizi kararlılıkla sürdürecek ve meydanları asla boş bırakmayacağız."
         
Bana ulaşan başka bir haber aynen şöyle: Bayraklı Belediyesi Emek Dünyası Kadın Girişim, Üretim ve İşletme Kooperatifi ve Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) işbirliğinde "Liderlik ve politik katılım" eğitimi gerçekleştirildi. Eğitimi başarıyla tamamlayan belediye personelleri, semt merkezlerinde kadınlara "örnek kadın liderler", "kendi hayatımda nasıl bir liderim", "kendi vizyonumu nasıl belirlerim" gibi konularda ders vermeye başladı............... 15 kadınla başlayan ilk derste "kadın hakları", "kadın örgütlenmesi", "örnek kadın liderler", "kendi hayatımda nasıl bir liderim", "kendi vizyonumu nasıl belirlerim" gibi konu başlıkları işlendi. 5 haftanın sonunda eğitimlerini tamamlayan kadınlara katılım sertifikası verilecek....." Belediye Başkanı Hasan Karabağ da diyor ki; "Bayraklılı kadınlar evlerinde oturmuyor. Hep aktifler. Semt merkezlerimize geliyorlar, buralarda düzenlediğimiz kurslara katılıyor.
         
Alın size iki Türkiye!... "Alın size ileri demokrasi" diyerek elimize tutuşturulan bu!... Üstelik, bu iki fotoğraftan ibaret değil Türkiye'miz. Fırıldak gibi dönen bir siyaset var. Ne zaman kimin, ne ile suçlanıp, suç torbasına tıkılacağı belli değil; son on yılımıza daha belirgin şekilde giren tasfiye süreci ile giderek tırpanlanan kurumlar ve hırpalanan toplum.
Şimdi bu (demokratik) düzende biz hangisiyiz? Evde hanım hanımcık secde ve biat eden "hanım" mı?! Örnek lider olacak "kadın" mı?!..
Hani biriz, beraberiz, nihayet demokraside buluştuk ya!... Bunca algı yönetimine karşın sadece sonuçlara bakıp mutlu olamadığımız gibi giderek endişe katsayımız yükseliyor. Üstelik bu kadar tutukluluklara karşın, aklımızı tutamıyor, hala düşünüyor ve sorguluyoruz. Hala "teslim oldum, ben de sizden tarafım" demeyen/demeyecek olanlar var... Fırıldak döndükçe dişliler değişip, farklı bir kesiti bertaraf ediyor.
          
Gözümüzün önünde, ordumuzun saygın subayları götürülüp, balyoz, ergenekon, ay ışığı... vs... ile suçlanırlarken, önce başına çuval geçirilen askerimizle başlayan bir tasfiye süreci içinde olduğumuzu o süreçte kavramayanlar, şimdi bu süreçten sorumlu tutulan ve terör örgütü ilan edilenin, bu kez darbe girişimleri ile ordunun tasfiye edilmesi sürecini hızlandırdıklarına tanıklık ediyorlar.
Jandarmamız, 177 yıllık bir kurum. Asırlar devirmiş kurumlarımız biçim değiştiriyor, sahip çıkamıyoruz ve sokaklardaki kalabalıkların demokrasiye sahip çıktıklarını söylüyoruz. Devletin temel yapısını oluşturan kurumlar ve hepimiz için geçerli olan kurallar bir bir eksilirken, geriye sadece içi boşaltılmış, bir tek beyaz bayrak göstermediği kalmış muhalefet ile giderek güçlenen iktidar gücü karşısında yalnızlaşıyoruz.
Madem bir örgüt tüm kurumları bir ağ gibi sarmış, göz yumanlardan başlayarak, bunlar ayıklanmalı, ama kurumlar ve işlevlerine dokunmamalı değil mi?!. Tam tersine tüm kurumların işlevlerinin güçlendirilmesi gereken bir süreçten geçiyoruz. Dış tehdit alanı giderek genişliyorken, boğazı sıkılmış bir kurmay başkanı, istihbarat açığını açıklayamayan MİT Başkanı, neden onlarla yola devam ediyoruz?
        
Kafama takılan başka bir soru daha var!... Milyonlarca sorudan sadece bir tanesi: Cemaatlerle gidilecek istikametin demokrasi olamayacağını hep birlikte görmüş olmamız gerekiyor mu?!..

Alanlara çağrıya bakınız: Kıymetli büyükler... itaat etmesi istenen hanımlar.... emir ve tavsiyelere uymak...
Aklınızı mı karıştırdım? Yok karışmasın!... Ben şimdi bir sorumlu bulurum!...
İlahi, Hasan Başkan, sırası mı şimdi kadınlara lider eğitimi verip sokağa çıkarmanın?! Tam ülkede birlik beraberlik sağlanmışken, hanımlara(!) "kadın" diyorsunuz üstelik!... Bütün kabahat sizde!... "Kıymetli büyükler" kimse, onlara sorsanız ya!... Biz "hanımlar"(!)... izinsiz dışarı çık(a)mazken, siz kalkmış lider kadın diyorsunuz... Birlikteliği dilde ve kadına bakışta bile sağlayamamışız!... Sahi kadınlara hükmeden "kıymetli büyük" olabilmek için ne gibi özellikler gerekiyor?!.. (İşte beynimiz bunlarla uğraş(tırıl)ırken, büyük büyük kurumlarımız gözümüzün önünde tasfiye edildi/ediliyor.)
Unutmadan, Jandarma Genel Komutanlığının, kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi çalışmasından haberiniz var mıydı? Ordumuz sosyal yaralara da değip dokunuyordu.
        
Ne mi diyorum; içine sızan/sızdırılan darbecilerle kurumları birbirinden bir ayırabilsek!... Başta devlet, kurumlar hepimizin...
"Kıymetli", biricik ve tek olan da; kadın ya da erkek diye ayırmaksızın, "insan". Ve her şey, öncelikle devlet;  insanın huzur, güven, refah ve mutluluk içinde yaşaması için var!..
Daha önce de yazdım: Hepimizin unuttuğumuz bir şey var: İnsan olmak!...
"Büyük" olmaya gelince; İşte O, herkese nasip değil!... Asırlarda bir çıkar: "Mustafa Kemal Atatürk" gibi!... Kıymetli olan da O büyük insanın bıraktığı eserlerin adı; başta Cumhuriyet!...
Bunu umarım çok geçmeden herkes idrak eder ve Cumhuriyet'in elimizde kalan son kalıntılarına sahip çıkar, devletimizin kuruluş felsefesine geri dönebiliriz.
Güçlü devlet olmanın yolu, güçlü bir milletten geçiyor.  Büyük devletlere bakınız, ne demek istediğimi anlayacaksınız.