Önce sanayileşmenin, ardından küreselleşmenin yaşamlarımıza belli bir “aynılık” getirdiğinin farkındayız. Dünyadaki birçok büyük şehrin merkezi caddelerinde, aynı hazır giyim markalarının, aynı kahve zincirlerinin, aynı telefon operatörlerinin logoları ile şubeleri bizi karşılar. Belki de yaşamlarının en asi döneminde olmalarına karşın, gençlerin çoğunun üzerlerinde aynı kumaştan pantolonlar, ayaklarında aynı tip ayakkabılar, ellerinde aynı model akıllı telefonlar vardır.

Alman fotoğrafçı Andreas Gursky, yaşadığımız aynılaşma haline biraz daha uzaktan ve geniş açıyla bakarak, tabloyu görsel olarak önümüze koyuyor. Bu temaya odaklanması, 1990’da İtalya’nın Salerno limanındaki, gemilere yüklenmeye hazır biçimde dizilmiş arabaları ve konteynırları çekmesiyle başlamış. Kariyerinde dönüm noktası teşkil eden bu fotoğrafın etkili olmasını sağlayan büyük ölçek ve keskin ayrıntı özelliklerini, çalışmalarında giderek geliştirmiş.

Gursky için mesafe önemli bir unsur. Bir foto muhabirinin aksine fotoğraflarını uzaktan çekerek, izleyicinin kendi fikrini oluşturmasına imkan verdiğini söylüyor. Tüm fotoğrafları, yüksek çözünürlük sayesinde derinlemesine incelenebilen birçok ayrıntıdan oluştuğu halde, esas vurgulamak istediği bu değil. Fotoğraflarındaki bütün manzaralar insan yapımı; Gursky’nin ilgi alanı da insanlar, medeniyet, insan mevcudiyeti ve faaliyeti.

Tokyo, Chicago ve Kuveyt borsalarındaki simsar kalabalıkları, Dubai’deki Palmiye Adası’nda sıra sıra, yan yana dizilmiş evler, paketlerle dolup taşan bir Amazon deposu, Paris Montparnasse’taki bir toplu konut, Fransa Les Mées’deki bir güneş enerjisi tarlasını kaplayan siyah güneş panelleri, Almanya Frankfurt Havaalanı’ndaki uçuş bilgi ekranları ile ekranların altında eşyalarıyla bekleyen yolcular, Gursky’nin bugüne dek seçtiği konulardan.


Çektiği fotoğraflar coğrafi olarak çeşitlilik gösteren Gursky, belli bir yerle değil herhangi bir yerin günümüz dünyası hakkında ne söylediğiyle ilgilendiğini ifade ediyor. Sanatçının fotoğrafları, tektipleşmiş, sistematize edilmiş ve metalaşmış bir dünya gösteriyor.  

Los Angeles’taki, her ürünün 99 Sent’e satıldığı bir dükkanın içini gösteren “99 Cent” (99 Sent) adlı fotoğrafı, Time dergisinin “Tüm Zamanların En Etkili 100 Fotoğrafı” listesinde yer alıyor. Birden fazla fotoğrafın dijital olarak birleştirilmesiyle oluşturulan bu büyük ölçekli görselde, sonsuzluğa uzanır gibi gözüken raflar boyunca dizilmiş ürünler ve raflar arasında kafaları görünen müşteriler, Time’a göre, çağdaş fotoğraftan çok soyut veya Empresyonist resimleri andırıyor.

Küratör Peter Galassi’nin, Gursky’nin 2001 yılında New York Modern Sanatlar Müzesi’nde gerçekleşen sergisinin kataloğunda yazdığı gibi, “Yüksek sanata karşı ticaret, kavramsal kesinliğe karşı spontane gözlem, fotoğrafa karşı resim... Gursky için hepsi, verilidir – birbirlerine karşıt değil, yoldaştır.” Yine Time dergisine göre, sanatçının insan işi ve alelade olanı yeni gözlerle yorumlama becerisi, modern fotoğrafın sanat dünyası elitleri arasına girmesine yardımcı olmuş.

“99 Cent” 2006 yılında açık arttırma ile 2,3 milyon dolara satılmış. Bu satış, çağdaş fotoğrafın, usta sanatçıların yağlıboya tabloları ve heykelleriyle birlikte müzayede kataloglarında yer almasını sağlaması bakımından tarihi önem taşıyor.

Amy-Fern Nuttall’ın hazırladığı “Açık Artırmada Satılan En Pahalı 20 Fotoğraf” listesinde, Gursky’nin 6 fotoğrafı bulunuyor. Listenin 1 numarasında, 4,3 milyon dolara satılan “Rhein II” adlı eseri yer alan Gursky, geçtiğimiz yıl itibariyle bu konuda açık farkla en başarılı fotoğrafçı. Bugüne kadar 9 fotoğraf baskısı, 1 milyon doların üzerinde fiyatlara alıcı bulmuş.

Bu hafta Londra’daki Hayward Gallery’de retrospektif sergisi açılan, çağımızın en önemli fotoğrafçılarından Andreas Gursky’nin çarpıcı eserleri, herhangi bir açıklamaya ihtiyaç bırakmaksızın tekdüzelik, modernleşme, kentleşme, kimlik, popüler kültür, küreselleşme gibi konuları sorgulamamızı sağlıyor.