Bir toz bulutu...
Artık, pencerenizden gördüğünüz manzara, bir toz bulutuna dönüşmüştür.
Dünyada geriye ne kaldıysa gittikçe onu örtmekte olan bir toz bulutu.
Nasıl bu noktaya geldik?
Onca canlıyı, kokuyu, rengi içinde barındıran bu muhteşem evren, nasıl oldu da o uçuşan toz bulutları ile kaplandı?
Yiyeceğin tükendiği, doğal kaynakların yetersiz kaldığı, evrenin güzelliklerinin tek tek yok olmaya başladığı bu noktada, Dünya için hala bir umut olabilir mi?

Yıldızlararası

Cooper, çok iyi bir eğitim almış, çok yetenekli bir pilot ve aynı zamanda da mühendistir. Ne var ki dünyadaki yiyecekler tükenmekte ve artık mühendislere değil, çiftçilere ihtiyaç duyulmaktadır. Cooper da, aklı ve kalbi her ne kadar asıl mesleğinde olsa da, böyle bir dünyanın emrettiği çiftçiliği yapmaktadır. Eşini kanserden kaybetmiştir. İki çocuğu ve çocukların büyükbabası ile birlikte bir çiftlikte hayatını sürdürmektedir.

Cooper'ın küçük kızı Murphy çok zeki bir çocuktur ve ilgi alanları da babasına benzemektedir. Murphy ile Cooper'ı içine alan bir tesadüfler (!) zinciri sonucunda, baba kız kendilerini öyle bir yerde bulurlar ki Cooper eski mesleği pilotluğa geri dönerek, dünya dışında yeni yaşam alanlarını keşfetmeye yönelik bir Yıldızlararası Yolculuğa katılma teklifi ile karşılaşır.

Cooper bir yandan kendi ailesine ve insanlığa çok büyük bir hizmet edeceği, kendi yeteneklerini ortaya koyabileceği bu yıldızlararası yolculuğa katılmayı arzu ederken, diğer bir yandan bu yolculuktan ne zaman dönebileceği bir yana, dönebileceğinin ve ailesine tekrar kavuşabileceğinin bir garantisi olmadığı için tereddüt etmektedir.


Murphy

Murphy ile Cooper arasında çok özel bir ilişki ve bağ vardır.
Filmin başında, Murphy babasına 'Murphy Yasası'nı hatırlatarak, kendisine niye böyle kötü bir şeyin ismini koyduklarını sorar. Cooper da kızına, Murphy Yasası'nın kötü bir şeyler olacak anlamına gelmediğini; anlamının, 'Olacak bir şey varsa, olacaktır' olduğunu açıklar.
Cooper'ın yıldızlararası bir yolculuğa gitme yönündeki bu kararından en çok kızı Murphy etkilenecektir. 
Cooper, Murphy'ye sarılır ve onu bir yandan teselli ederken, bir yandan ikna etmeye çalışır. Murphy babasının belki de hiç dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmakta olduğunu anlar. Babasından gitmemesini ister. Babası o zaman kızına söz verir: 'Döneceğim...'
Böylelikle Cooper, bu özel misyon için oluşturulan ekip ile birlikte, dünyanın ötesine uzanan yolculuğa çıkar.
Bu belki de tek yön biletli yıldızlararası yolculukta, sadece, yaşam olabilecek başka gezegenleri keşfetme deneyimini yaşamayacaktır.
Ekipten genç ve güzel Amelia'nın ifade ettiği üzere, 'sevginin zamanı ve mekanı aşan tek şey' olduğunu da keşfedecektir.
'Yeryüzünde ya da başka dünyalarda, yaşadığınız kişi ile aranızda, zamanı ve mekanı aşan güçlü, mistik bir bağdır sevgi.'
Sonra, hayatta kalma dürtüsünün insana nasıl akıl almaz şeyler yaptırabileceğini de keşfedecektir.
Yapılacak keşifler, insan doğasına doğru da olacaktır.


Dünyayı tükettiğimizde

'Yıldızlararası', sizi, birçok konuda, çok ciddi bir şekilde düşündüren bir film.
Filmin uzun olması da, bu konulara iyice kilitleneceğiniz çok iyi bir zaman dilimi tanıyor size!
Dünyadaki dengeyi, uyumu, yaşamı tükenme noktasına mı sürüklemekteyiz?
İçinde var olduğumuz yaşam zincirine ne kadar saygılıyız? 
Evrenin o muhteşem ahenk ve dengesine ne kadar uyuyoruz?


Olacağı görebilmek

Duwarmish Kızılderililerinin reisi Seattle'ın, yıllar önce söylediği, bu evren ve barındırdığı yaşamlar ile ilgili büyüleyici bir şiirsellikteki sözleri, günümüze kadar çok çarpıcı bir şekilde uzanır. Reis Seattle'ın Yıldızlararası'nı izlerken hatırlayabileceğiniz sözlerinden internetteki bazı alıntılar aşağıda yer alıyor:

(...) Beyaz adamın bizim yollarımızı anlamadığını biliyoruz. Beyaz adam için, toprağın bir parçası diğeri ile aynıdır. O sadece geceleri bir hırsız gibi gelip, topraktan ihtiyacı olanı alıp giden bir yabancıdır. Aldıklarının kendinden parçalar olduğunun bilincinde değildir. Dünya onun anası değil düşmanıdır. Onu yendikçe ilerlemeye devam eder. Ve yolunda giderken babalarının mezarını geride bırakır. Buna da hiç aldırmaz. Dünyayı çocuklarından uzaklaştırır. Buna da aldırmaz. Babalarının mezarları, çocuklarının bu dünyadaki hakları unutulmuştur.
 
Beyaz adam, anası dünyaya ve kardeşi gökyüzüne sanki satın alınabilen veya yağma edilebilen bir mal gibi, koyunlara ve parlak boncuklara davrandığı gibi davranır. Onun bu iştahı ve hırsı bir gün dünyayı yiyip bitirecek ve geriye sadece çorak bir çöl bırakacaktır.

Bilmiyorum, bizim yollarımız sizinkilerden farklı. Sizin kentlerinizin gürültüsü bile Kızılderili'nin gözlerine acı verir. Beyaz adamın kentlerinde sakin yer yoktur. Orada bahar gelince yaprakların açılışını veya böceklerin kanat seslerini dinleyecek yer bulunmaz. Ama bu belki de benim vahşi olduğumdan ve anlamadığımdandır. Çünkü, takırtı bizim kulaklarımıza bir hakaret gibi gelir. İnsan eğer bir kuşun yalnız başına ağlayışını veya su birikintisi etrafında tartışan kurbağaların seslerini dinleyemezse, yaşamın ne anlamı kalır? Ben Kızılderiliyim... Bunlardan başkasını anlayamam...
 
Bir Kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgarın yumuşak sesini, yağmurun temizliğini, çam kokulu rüzgarı her şeye yeğler. Hayvanlar, ağaçlar, insanlar, hepsi aynı nefesi, aynı havayı paylaşır. Hava Kızılderililer için çok kutsaldır. Aldığı nefes, beyaz adamın dikkatini çekmiyor gibi. (...) Unutmamalısınız ki, hava sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır. Büyük babamıza ilk nefesi veren rüzgar, onun son soluğunu da kabul etmiştir ve aynı rüzgar çocuklarımıza yaşam ruhunu verir. (...) çayırlardaki çiçeklerden tad alan rüzgarı koklamasını öğrenmelisiniz, onu korumalısınız ve kutsal tutmalısınız. Bu kokuya beyaz adamın bile gereksinmesi vardır.

(...)

Bizim çocuklarımıza öğrettiğimizi, siz de kendi çocuklarınıza öğretin: Dünya anamızdır. Dünyaya ne kötülük olursa, oğullarına da aynı kötülük olur. Eğer insanlar yere tükürürlerse, kendi yüzlerine tükürürler. Biz bunları biliyoruz. Dünya insanlara ait değildir. İnsanlar dünyaya aittir. Bütün her şey, aileyi bağlayan kan bağı gibi, birbirine bağlıdır.

(...)

Son, bize bir sırdır... Sizin getirdiğiniz gibi bir sonu biz anlayamıyoruz. Dipdiri tepelerin konuşan tellerle lekelendiğini, ormanın gizli köşelerini neden pek çok beyaz adamın kokusunun doldurduğunu, vahşi atların neden tutsak edildiğini, bufaloların neden katledildiğini biz anlamıyoruz. Böyle bir son bize bir şey anlatmıyor. Çalılıklar nereye gitmiş?.. Kartal nereye kaybolmuş?.. Hızlı koşan bir ata ve av avlamaya neden veda etmek gerekecekmiş?.. Bütün bunlar ne demektir?.. Yaşamın sonu... Ve herhalde yeniden yaşamaya çalışmanın başlangıcı..."

Hatırlamaya davetlisiniz!

İnanılmaz görüntüler eşliğinde, yaşadığımız bu büyülü evrende sahip olduklarımızın değerini, tekrar tekrar hatırlamaya ve bir babanın kızına söz verdiğinde neler olduğunu izlemeye davetlisiniz!