2000 yılı ailemiz için birçok mutlu olayın yer aldığı bir yıldı. 1998 Melbourne’da yapılan oylama sonucu Türkiye’ye verilen Dünya Kongresi’nin İstanbul’da gerçekleştirilişi ve ‘Zeytin’in ailemize katılışı başta olmak üzere. Evimize geldiğinde iki aylık minicik bir Anadolu çoban köpeğiydi. O güzel gözleri birer zeytin tanesi gibiydi, bizde adını ‘Zeytin’ koyduk. Dişleri çıkıp kaşınırken kemirdiği ve kırdığı bahçemizdeki zeytin fidanı dışında başka bir zararı da olmadı. O sırada evimizin kangal-kurt karışımı üyesi, ‘Smokey’ yeni gelen ‘Zeytin’den pek hoşlanmadı. Yine de bebek olmasından dolayı ona ne yapacağını bilemedi. Burnuyla itti, horladı ve bir müddet sonra da kabullendi zoraki. ‘Smokey’ erkek, ‘Zeytin’ dişi, belki de bu nedenden kendine rakip görmedi. ‘Smokey’i ilk veterinere götürdüğümüzde, veteriner safkan bir sokak köpeğimiz olduğunu ancak çok akıllı göründüğünü söyledi. Gerçekten de öyle idi, peşinden hiç ayrılmayan ‘Zeytin’ için iyi bir eğitmen oldu. Bahçede koşuşturmalarını, oynamalarını bebek ‘Zeytin’in ‘Smokey’ aniden durduğunda, duramayıp yerlerde yuvarlanışını seyretmek çok keyifli idi. Bahçe kapısı veya duvarlarının yanına yabancılar yaklaşsa, içeri ile ilgilense kıyameti koparan ‘Smokey’e hayretle bakan ‘Zeytin’ ilk konuşmayı da ondan öğrendi.

‘Smokey’ “Hav! Hav! Hav!” ‘Zeytin’ cılız bir “Hav.” Büyüdükçe güzelleşen ‘Zeytin’, ‘Smokey’nin önce arkadaşı sonra eşi oldu. Dünyaya gelen yavrularından birini kendimize tutmayı akıl edemedik. Zaten talipleri çok oldu, iyi bakılıp sevileceklerini umut ettiğimiz yeni sahiplerine teslim ettik. İkinci doğumunda kan uyuşmazlığı nedeni ile yavrularını kaybeden ‘Zeytin’, o sırada doğum yapan ve evin önünde hız kesmeyen bir otomobilin tekerlekleri altında hayatını kaybeden kedimiz ‘Çıtır’ın yeni doğmuş yavrularına sahip çıktı. Onları itina ile yuvasına taşıyıp emzirdi. Gözlerimize inanamadık. Irkının gereği bol tüylü kocaman cüsseli ‘Zeytin’ onlara öyle bir ihtimam gösterdi ki, kedi yavruları yanından ayrılmaz oldu. Boynunda, karnında, kuyruğunda kaynaştılar. Hiç unutmuyorum bir gün, kapıdan içeri girdiğimde yere uzanmış ‘Zeytin’ sevinçle kuyruğunu sallayınca havaya bir şeyler uçtu. Ne göreyim o an kuyruğunda konuşlanmış iki kedi yavrusu. İnanılmaz sevecen ve sabırlıydı. 2002’de ‘Smokey’ öldüğünde onu oda çok özledi. O günler ‘Zeytin’e sarılıp ağladığımızda, onun da gözyaşlarının yuvarlandığına şahit olduk. Eve geldiğimizde mutlulukla koşar, adeta sarılırdı. Bu yüzden yeri öpmemek için hep hazırlıklı idik. Eğitildiği üzere bizimle bahçeye geçen veya bizim karşıladığımız hiçbir misafirimize zarar vermedi. O güzel zeytin gözlerden fışkıran sevgi ve sadakat hepimiz için mutluluk kaynağı ve stresten arınma oldu. Çocuklarımın, torunumun sevgilisiydi. Torunumun, sırtına binme çabalarına, kuyruğunu çekmesine sakin ve sevgiyle boyun eğdi. Ne yazık ki tabiat kanunu; yıllar tüm canlılar için yıpratıcı. Evvelki hafta rahatsızlandı veterinere götürdük çok önemli değildi. Tedavi gördü, canlandı çok sevindik. Geçen salı gecesi yanımızdan ayrılmak istemedi adeta. Gece uyuduk sabah uyandık ama ‘Zeytin’ uyanamadı... Uzandığı çimenlerin üzerinden eve doğru son kez zeytin zeytin bakan gözlerini kapadık. Ve bahçemizin o özel köşesine ‘Smokey’nin yanına gömdük. Bizi yakından tanıyan dostlarımız çok iyi bilirler canlıya, yaşama verdiğimiz değeri. Paylaştılar üzüntümüzü ağzı dili yoktu ama o kadar güzel bir vücut dili vardı ki... Ve gözleri, birçok insanın bakmadığı, söylemediği sevgiyi veren. Ve günümüzde insan gördüğümüz birçok insanın insanlıktan çıktığı bu zamanda ‘Zeytin’i, duygularımı paylaşmak acımı hafifletti. Böyle dost bulmak artık zor günümüzde...