Kitap okumak kimileri için gereksiz, kimileri için boş zaman aktivitesi, kimileri için ise olmazsa olmaz, yepyeni yolculuklar demek. Her kitap insana farklı şeyler öğretiyor, farklı duygular hissettiriyor, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor. Kitap okumayanlara anlatmanın pek de kolay olmadığı şeyler bunlar.
'İyi bir kitap size çokça deneyim bırakır ve bittiğinde yorgun hissettirir, çünkü okurken birden fazla hayatı yaşarsınız' diyor William Styron, gerçekten de öyle. Her kitap, okuyan için yeni bir hayat demek, insan kendisini kitapta anlatılan hayatın içinde bulabiliyor.

Mesela Cengiz Aytmatov'un Gün Olur Asra Bedel'inde çok uzun bir günü, sarı özbek bozkırlarında Yedigev ile birlikte doğudan batıya batıdan doğuya gidip gelen trenleri izleyerek geçirebilir, Emile Zola'nın Germinal'inde yerin yüzlerce metre altına madencilerle birlikte inebilir, Jose Saramago'nun Yitik Ada'sında okyanusun ortasında sürprizlerle dolu bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Okumak anlam katar hayata, soru sormanın yolunu açar, düşünmeye sevk eder. Okudukça etrafımızda olup bitenleri daha iyi analiz eder yaşananlara tek yönlü bakmamayı öğreniriz. Ama maalesef toplum olarak okumayı pek sevmiyoruz. Hatta hiç okumuyoruz desek yeridir.

Demokrat Eğitimciler Sendikası Araştırma Merkezi (DESAM) raporuna göre, Türkiye'de okuma alışkanlığı yok denecek kadar az. AB ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı, ülkemizde sadece ve sadece yüzde 0,01 civarında. Kitap okuyan bu on binde bir kişinin okuduğu kitaplar arasında ise fıkra kitapları, dini içerikli yayınlar ve aşk romanları ilk sırada yer alıyor. Cep telefonu ve iletişim masraflarına ayda 213 TL harcayan dört kişilik bir Türk ailesi kitaba ise yılda sadece 6,5 TL ayırıyor.
Ülkemizin bu konudaki durumu gerçekten de içler acısı. Okuma oranını arttırma konusunda işe yarayacak projeler üretmekten çok uzağız. Ama Brezilya ve Fransa gibi ülkelerde bu konu ile ilgili çok güzel örnekler var. Örneğin, vatandaşların yılda ortalama iki kitap okuduğu belirlenen Brezilya'da okuma oranını artırmak için hükümet tarafından, metro bileti yerine geçecek kitaplar dizisi hazırladı. Ülkenin en büyük yayınevlerinden biriyle yapılan anlaşma sonucu, kitaplar metro bileti gibi kullanılabiliyor.



İlk olarak kitapların rahat taşınabilmesi için ince ve küçük boyutlarda olan 10 kitaplık bir dizi hazırlandı. Her bir kitaba bir barkod yerleştirilerek 10 adet ücretsiz metro giriş bileti tanımlanıyor. İş bununla da bitmiyor. 10 kez geçiş yaptıktan sonra internetten bu barkodlara yeniden kredi yüklenebiliyor. Böylece kitap hediyeleşmesinin de artması hedefleniyor. Uygulama Cannes Lions Festivali'nde, özendirme alanında gümüş, tasarım alanında ise bronz madalya ödülüne layık görüldü.

Fransa'nın, Grenoble şehrinde ise son derece farklı bir uygulama başlatılmış durumda. Metro girişi otogar gibi yerlere konulan ve ilk bakışta bir otopark veya banka sırası fişi verecekmiş gibi duran bir makine, ilgili kent sakinleri için çeşitli öyküler basıp dağıtıyor. Okuyucunun boş zamanına bağlı olarak çeşitli uzunluklarda öyküler sunan makine; üç dakikalık bir öykü isteği için yaklaşık 8×60 cm boyutlarında bir sayfa veriyor.
Bu ve buna benzer güzel uygulamaları ülkemizde hayata geçirmek çok da zor olmasa gerek. Mesela 'Yaşayan şehir, Yaşanacak şehir' sloganının hakkını veren Türkiye'nin aydınlık yüzü olmaya devam eden, hoşgörülü ve kültürlü insanların şehri İzmir, bu güzel uygulamalara öncülük edebilir. Her gün binlerce İzmirlinin kullandığı toplu ulaşım sistemi için Brezilya'da olduğu gibi bilet yerine geçen kitaplar dizisi hazırlanabilir. Teklif götürüldüğü takdirde hiçbir yayınevinin böyle bir uygulamaya hayır diyeceğini düşünmüyorum. Her kitap bir bilet neden olmasın! Böyle güzel bir uygulama en çok da İzmir'e yakışır hani...