"Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.
Allah ile ilgili konu açıldı. Berber 'Bak beyefendi' dedi, 'Ben senin söylediğin gibi, Allah'ın varlığına inanmıyorum.'
Sonra adam, 'Peki neden böyle diyorsun?' diye sordu.
Berber, 'Bunu açıklamak çok kolay' dedi, 'Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terk edilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimse acı çektirmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum...'
Adam bir an durdu ve düşündü ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi.
Berber işini bitirdikten sonra, adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam, berberin dükkânına geri döndü. 'Biliyor musun?' dedi, 'Bence berber diye bir şey yok.'
Berber güldü. 'Bu nasıl olabilir ki?' dedi, 'İşte ben buradayım ve bir berberim.'
Adam, 'Hayır, yok!' dedi, 'Çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.'
Berber, 'Hımmm...' dedi, 'Berber diye bir şey var, ama o insanlar bana gelmiyorsa ben ne yapabilirim ki?' Adam, 'Kesinlikle doğru! Püf noktası bu!' dedi, 'Cevabını kendin buldun. Allah var! İnsanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi."

Bu hikâyeyi gazetemiz Haber Ekspres'in imtiyaz sahibi Aydın Bilgin'in 19 Haziran 2007 tarihinde yayınlanan köşe yazısından değiştirmeden aktardım. Aydın Bey, kandil gecesi için kaleme aldığı bu yazıyı, 'Bu gece ona gitmek için iyi bir fırsat. Kandiliniz mübarek olsun' diye bitirmiş.

Bu güzel yazı, içinden geçtiğimiz şu zor günlerde yaşadıklarımıza da iyi bir örnek oluşturuyor.

Yaklaşık iki haftadır siz uyurken, duvarlarında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözünün yer aldığı Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni yok etmek anlamına gelen anayasa değişiklik teklifi maddeleri oylanıyor. Önceki gün bütün maddeler kabul edilerek ikinci tur oylamalarına geçildi. Cumhuriyeti ve onun kazanımlarını ortadan kaldıracak, bütün güçlerin tek bir kişiye verildiği üstelik bu kişiyi denetleyecek hiçbir mekanizmanın olmadığı bir sistemi dayatıyorlar ülkeye.

Sizi temsil etmeleri için oy verip gönderdiğiniz vekiller yapıyor bunu, hani sizden oy isterken parlamenter sistemi savunmaya devam edeceklerini, cumhuriyeti koruyacaklarını, başkanlığa katiyen karşı olduklarını dillerinden düşürmeyen o çok milliyetçi vekiller.

Doğaldır ki bugün, aydınlık bir gelecek düşü kuran, çocuklarına yaşanılabilir bir ülke bırakmak isteyen, düşünen, soru soran, okuyan, araştıran ülkemizin aydın insanları yaşananlar karşısında oldukça kaygılı.

Peki ne yapmalıyız. Özgürlüğümüz, geleceğimiz elimizden alınırken Aydın Bey'in anlattığı hikâyedeki berber gibi, 'Ben ne yapabilirim ki?' deyip bekleyecek miyiz?

Elbette hayır. Bugün, sizin nasıl bir ülkede yaşayacağınıza size sormadan karar vermeye çalışanlar, üstelik bu değişiklikleri siz uyurken gizli gizli görüşüp kabul edenler, yarın önünüze bir sandık koyup, hakkında hiçbir şey bilmediğiniz değişikliklere evet demenizi isteyecekler.

Size, yokmuşsunuz gibi davranmalarına izin vermeyin. Düşünün biraz, her şey sizde başlıyor sizde bitiyor. Meclis, cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, vekiller... Hepsi siz varsanız var. Ve unutmayın, bunu hiç unutmayın, kalan ömrünüzü nasıl yaşayacağınıza onlar değil siz karar vereceksiniz.

Ne diyordu berberdeki adam, 'Allah var! İnsanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi'

Bugün de önümüzde iki yol var, yolardan biri kulluğa razı olanların, biat edenlerin ülkesine gidiyor, diğeri ise 'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' insanların ülkesine... Nereye gidersek o olacağız... Hep birlikte hürlüğün şarkısını mırıldanmak umudu ile...