Ankara'da 28 kişinin hayatını kaybettiği 61 kişinin de yaralandığı bombalı saldırının üzerinden tam bir hafta geçti. Bu bir hafta içinde daha önce izlediğimiz bir filmi tekrar izledik. Yetkililer memlekette hemen her ay bombalı bir eylem meydana geldiği için artık ezber ettikleri, içerisinde bolca kınama ve lanetleme cümlesi geçen konuşma metinlerini büyük bir ciddiyetle okudular. Terörle ile mücadele konusundaki kararlılığın arttığını ise özellikle vurguladılar.

Başbakanımız Sayın Davutoğlu tıpkı 103 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Garı ve 10 Alman turistin hayatını kaybettiği İstanbul Sultanahmet Meydanı saldırılarından sonra yaptığı gibi, 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Ankara'daki son saldırının yaşandığı kanlı meydana da kırmızı karanfiller bıraktı.
Sonra, saldırının yaşandığı sokağın karşısındaki şarapnel parçaları ile delik deşik olmuş lojmanların balkonlarına Türk bayrakları asıldı. Ama bayrak asılan bu balkonlar zafer konuşması yapılan balkonlara hiç benzemiyordu. Bayrak asılan balkonlarda şimdi acı var, bolca hüzün ve sessizlik... Ama zafer konuşması yapılan balkonda öyle miydi? Orada sevinç vardı, Karabağ'dan Bişkek'e, Aşkabat'tan Halep'e, Bağdat'tan Saray Bosna'ya gönderilen selamlar, tutulmasa da verilen sözler vardı...

Her bombalı saldırı sonrası terörü lanetlemek ve olayın gerçekleştiği yerlere karanfil bırakmayı istikrarlı bir şekilde sürdüren sayın başbakanımız 1 Kasım seçim sonuçlarını kutlamak için çıktığı balkonda şunları söylüyordu: Bugün sandıktan çıkan sonuç demokrasinin, barışın, huzurun, adaletin ve istikrarın zaferidir. Bütün vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği, fikir ve inanç özgürlüğü bizim teminatımız altındadır. Milletimiz istikrar ve güven istediğini ortaya koymuştur. Güvenliği özgürlüğe, özgürlüğü güvenliğe asla feda etmeyeceğiz. 1 Kasım seçimleri yeni Türkiye'nin referandumuydu. Eski Türkiye'nin karanlığı ile yeni Türkiye'nin aydınlığı arasında bir seçim yaptık. Gösterdiniz ki, eski Türkiye bir daha geri gelmemek üzere yerin yedi kat altına gömülmüştür...
Görünen o ki Sayın Başbakanımız 'Eski Türkiye bir daha geri gelmemek üzere yerin yedi kat altına gömülmüştür' derken şaka yapmıyormuş. O eski günlerden eser yok şimdi. Her gün şehirlerimizin kalbinde bombalar patlatılıyor, onlarca, yüzlerce masum vatandaşımız saldırılarda hayatını kaybediyor. Her sabah şehit haberleri ile uyanıyoruz. Sınırlarımız yolgeçen hanı gibi, giren çıkan belli değil. Bomba yüklü çalıntı araç şehir şehir dolaşıyor, kimsenin ruhu bile duymuyor. Huzur, özellikle istikrar öyle bir geldi ki gitmek bilmiyor!
Her şey çok istikrarlı bir şekilde gerçekleşiyor memlekette. Mesela her patlamadan sonra olay yerine henüz ambulanslar gelmeden yayın yasağı haberi geliyor. Facebook'a Twitter'a erişim engelleniyor. İçişleri Bakanı normal bir vatandaş gibi olayı kınamakla yetiniyor. Hiçbir güvenlik zafiyetinin olmadığı bu yüzden de kimsenin istifa etmesine gerek görülmediği ama yine de ek güvenlik önlemlerinin en kısa sürede alınacağı açıklanıyor. Bunların hepsi istikrarlı bir şekilde belirli bir sıraya göre gerçekleşiyor. Çünkü istikrar önemli!
Konuşan, 'Memleketin kalbinde bombalar patlatılırken istihbarat emniyet ne yapıyordu' diye soran herkes vatan haini ilan ediliyor. Küçük çıkarlarını ve sorumluları korumak uğruna her türlü felaket karşısında susan, biat eden, soru sormayanlar ise vatansever sayılıyor.

Bazıları için bir karanfil yetiyor aslında bütün felaketleri unutmaya. Ama olmuyor işte bazılarımız unutamıyor, ben unutamıyorum. Balkonlarda dalgalanan bayrakları gördükçe tuhaf tuhaf sorular, sözler, kocaman bir balkon ve şu beylik laflar geliyor aklıma: Bugün sandıktan çıkan sonuç demokrasinin, barışın, huzurun, adaletin ve istikrarın zaferidir. Bütün vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği, fikir ve inanç özgürlüğü bizim teminatımız altındadır!..
İstikrar diyorum, istikrar önemli!