'Bu dünyada ya sevmeyi ya da nefreti seçeceğiz. Sevmeyi seçip, dünyayı değiştirmek için mücadele etmeliyiz' diyerek insanları ırk, din, dil, mezhep diye ayırmadığını ve herkese elinden geleni yardımı yapmaya çalıştığını söyleyen Konak Vezirağa Mahallesi Muhtarı Yusuf Polat, 'Mülteciler benim gözümde insan. Bu nedenle de hiçbirimiz insan olduğumuzu unutmamalı ve birlikte insanı yaşatmaya çalışmalıyız. Başka bir dünyamız yok. Elimizdeki dünyada da kavga edip, birbirimizi kırmak yerine birlik ve dayanışma içinde yaşamayı öğrenmeliyiz. Dayanışma içinde ortak bir hayat kurmak zorundayız. Küçük dokunuşlarla; ulaşabildiğimiz her insana ve canlıya ulaşmalı, küçük de olsa bir dokunuşla hayatlarımızı mutluluğun üzerine kurmalıyız' dedi.

Ülkelerindeki savaştan yaşamlarını devam ettirmek için kaçan ve Türkiye'nin çoğu şehrinde yeni bir yaşam kurmaya çalışan mültecilere İzmir'de yaşamlarını kurmalarında yardımcı olan Konak Vezirağa Mahallesi Muhtarı Yusuf Polat ile mültecilerin yaşadıklarını, bu yardım sürecinde başına gelenleri, süreçte Türkiye'nin ve yabancı ülkelerin mültecilere olan yaklaşımını ve mültecilerle yaşadığı bu sürece nasıl başladığını konuştuk.

Ülkelerindeki savaştan kaçıp farklı ülkelerde yaşam savaşları veren mültecilere elinizi uzattınız. Bu süreç nasıl başladı. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Bireysel olarak insana hizmet etme düşüncesini savunuyorum. Kişisel gücümle yere düşen insanı kaldırmak için elimden geleni yaparım. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde muhtar seçildikten sonra ülkelerindeki savaştan kaçan ve zor şartlarda yaşayan insanları görünce neler yapabileceğimi düşündüm. Öncelikle İzmir Kent Konseyi Muhtarlar Meclisi Mülteci Çalışma Grubu'na gönüllü olarak katıldım. Bu süreçtten sonra da ihtiyaç sahibi her insanın yanında olmaya çalıştım. Farklı muhtar arkadaşlarımızla da ortaklaşa mültecilere ve ihtiyaç sahibi her insana yardımcı olmaya çalıştık. Mültecilerin içinde daha çok mağdur olduğunu görünce bu konuya önem verdik ama bu durum sorumlusu olduğumuz diğer insanları da görmezden gelmemize neden olmadı. Mülteci konusuna dokunmaya başlayınca sürekli dokunmamız gerektiğini anladık. Çünkü ciddi sorunları vardı. Bu süreçte böylelikle başladı.

Yardım taleplerini iletiyoruz

Mültecilere ulaşma konusunda ne gibi sıkıntılar yaşadınız. Mültecilere yardım ederken yaşdaıklarınızı anlatmak ister misiniz?

Mahallemizdeki mağdurlara çeşitli kurum, kuruluş ve kişilerden yardım talebinde bulunmaya başladık. Bu süreç, ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmamızın ve onlara yardımcı olabilecekleri bulmamızın önünü açtı. Zaten bir süre sonra ihtiyaç sahipleri bizleri bulmaya başladı. Böylelikle de ulaşabildiğimiz kadarına ulaştık ve hala bunun için çalışıyoruz. Biz bu mahalle ve yakınlarındaki 300'ün üzerindeki mültecilerin mutfak malzemesi, çocuk bezi ve maması, okul ve kırtasiye malzemesi gibi eksikliklerini gidermeye çalıştık. Mülteci kardeşlerimizin hastane ve okul kaydı gibi sorunlarını da gidermek için çalışmalarımız oldu. Okula 19 mülteci öğrencinin kaydını yaptırırken, eğitim ihtiyaçları içinde gerekli olanları gönüllülerin destekleriyle giderdik. İnternetten Birleşik Gruba ulaştık ve onların desteğiyle Bornova-Mevlana mahallesindeki ihtiyaç sahibi mültecilere de gerekli desteklerde bulunmaya çalıştık. Bu süreçte kimin neye ihtiyacı varsa o ihtiyacını gideriyoruz. Yerinde tespit etmeye ve ihtiyacı neyse onu gidermeye özen gösteriyoruz. Bu yerinde tespit olayını çok önemsiyorum. Destek verenlerin kafasında soru işareti kalmamasına özen gösteriyoruz. Kimin ne ihtiyacı varsa gönüllülerin gönderdiği eşyaları yine gönüllüler desteğiyle dağıtıyoruz. 40 ailenin adresini resmileştirip, yasal kayıtlarını oluşturduk. Ulaşabildiğimiz ve imkânı olan herkesten, tükenmiş ve çaresiz olan bu insanlar için yardım topladık ve dağıttık. Sonraki süreçte okula giden ama çantası ve kırtasiye malzemesi olmayan öğrencilerimizi belirledik ve onların ihtiyaçlarını karşıladık. Bu imece usulüyle gerçekleşti. Bu süreçlerin hepsi ortaklaşma ve dayanışma sonucu ortaya çıktı. Ulaştığımız ve küçükte olsa bir dokunuşta bulunduğumuz her kişi bizi bir diğerine taşıdı.

Şu anda Vezirağa mahallesinde kaç Suriyeli aile yaşıyor?

Öncesinde çok sayıda aile vardı. Ancak son zamanlarda farklı mahallelere taşındıkları için 5 mülteci aile kaldı. Onlar da kendilerinin çok olduğu yerlerde yaşamak istiyor. Çünkü böylece kendilerini daha güvende hissediyorlar. Vezirağa mahallesinden farklı mahallere taşınanlar çok oldu. Son 5 aile kaldı. Bunlar da ilerleyen zamanlarda gidebilir. Bakalım önümüzdeki günlerde göreceğiz. Değişmeyecek olan tek şey nerede olurlarsa olsunlar, ihtiyaçları olduğunda elimden gelen her şeyi yapacağım.

Son zamanlarda Türkiye'deki mültecilere karşı vatandaşların tepkileri oluşmaya başladı. Bu süreçte mahalleliden de siz de tepkiler aldınız mı? Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Mahalle sakinlerinden sen kimin muhtarısın(!) diye sürekli eleştiri aldım. Onların muhtarı olduğumu ve onların beni seçtiğini belirttim. Mahallemdeki ihtiyaç sahiplerine de gerekli destekleri yaptık ve yapmayı sürdüreceğiz. Her vatandaşımla yüz yüze görüşüyorum. Bir tarafı görüp, diğer tarafı ihmal etmiyorum. Adaletle, ulaşabildiğim herkese ulaşmaya çalışıyorum. Yaklaşık 2 yıldır bu görevdeyim ve elimden geldiği kadar herkese yardımcı olmaya çalıştım. Bu aralar vatandaş da yavaştan mültecileri kabullenmeye başladı. Bu zamanla olacak bir durum. O insanları da anlamak gerektiğini düşünüyorum. Kim evinden, toprağından kopup farklı bir ülkede yeniden bir hayat kurmak ister ki? Bunu kendi vatandaşlarımıza anlatmamız gerekiyor. İlerde biz de aynı sorunlarla boğuşabiliriz çünkü hepimiz insanız. O nedenle mahalle sakinlerine elimden geldiği kadar ve dilimin döndüğü kadar mültecilerin yardıma ihtiyacı olduğunu ve onlara sahip çıkmamız gerektiğini söylüyorum. Bu söylediklerimin işe yaradığını görünce çok mutlu oluyorum. Bunların hiçbirini tek başıma yapmadım. Herkesin desteğiyle bunları başardık.

Hiçbir ayrımcılık yok

İnsana ve canlıya değer veriyorsunuz. Özellikle ihtiyaç sahibi insanlara karşı daha bir duyarlısınız. Onların yaralarını sarmayı ve onlara dokunup, mutluluğu çoğaltmayı istediğinizi söylediniz? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ben insanı seviyorum. Yaşadığım sürece dil, din, ırk, mezhep fark etmeksizin ihtiyacı olan her insanın ve canlının yanında olmaya çalışacağım. İdeolojiler ya da inançlar bir yaşamdan daha değerli olamaz. Ben de mülteci olabilir ve hayatımı sürdürmek için oradan oraya savrulabilirdim. Herkesin yaşaması için elimden gelen neyse onu yapmayı sürdüreceğim. Bundan sonraki süreçte de gerek mülteciler gerekse mahallemdeki ya da farklı mahallerdeki ihtiyaç sahibi insanlara dokunmak için emek harcayacağım. Yaşanılası bir dünya için hep birlikte çalışmalı ve birbirimizi incitmeden yaşamak zorundayız. Şiddetin kazananı olmaz. O nedenle hep sevgiyi öne çıkarmalı ve birbirimize saygı gösterip, beraber yaşamayı başarmalıyız.

Türkiye'deki mülteci sorunu ilerleyen zamanlarda da sürecek gibi görünüyor. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?

Bu soruya politik cevap vermek istemiyorum. Emperyalistlerin cebi dolmadan, mültecinin dramının biteceğini düşünmüyorum. Silah tüccarlarının para kazanması için Suriye'deki savaş ortamının sürdürülmesi gerekiyor. Savaş ortamı sürmezse, silah satamaz ve para kazanamazlar. Amerika ve Rusya insan yaşamını sona erdirmeyi sanat edinmiş ülkeler olduğu için bu savaş daha da devam eder. Bu iki devlet insan yaşamına ait herhangi bir çalışmada bulunmuyor. Suriye üzerinde pazarlıkları bitmeden, bu insanların dramı bitmez. Bundan sonra farklı ülkelere de bu ateş sıçrayabilir. Ancak bu durum umarım olmaz. İnsanın gözünün içindeki pırıltının sönmesinden daha kötü bir şey olamaz. O pırıltı söndüğünde ölüyor aslında insan ve sonrasında da toprağa gireceği zamanı bekliyor.

Kaçakçılar kime hizmet ediyor?

Avrupa'ya deniz yoluyla göç etmek isterken çok sayıda mülteci hayatını kaybetti. Türkiye'yi sevmediklerini ve en kısa zamanda farklı bir ülkeye sığınacaklarını söyleyen mültecilerin bu durumu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Kişisel olarak bu insanların, kaçakçıların elinde denizde ölmelerini istemiyorum. Gittikleri yerlerde de çok kötü karşılanıyorlar. Bu ülkede birlikte yaşayabiliriz. Fransa'da çadırları yakıldı. Avrupa'da 10 mülteciyi birlikte tutmama projesi başlatıldı. Almanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri de en kısa zamanda mültecilere Türkiye'ye göndereceklerini söylüyor. Sözde insan hakları kurumlarının merkezi olan bu ülkelerin mültecilerin dramını görmemesini ya da görmek istememesini kınıyorum. Türkiye'de yaşayanları görmezden geliyorlar. Irkçılık yapılarak bu insanlara Avrupa yaşanmaz kılınıyor. Bu insanlara ciddi destekler verilmesi gerekirken, en kısa zamanda geri göndermeye çalışmak insan haklarına aykırı bir davranış. Bu süreçte kaçakçıların kimlere hizmet ettiğinin de iyi araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Kaçakçılıktan kazanılan rant kimlerin cebine gidiyor? Bu konuda ciddi araştırma yapılması gerekiyor. Suriyeli vatandaşların hem canına hem de malına göz dikiliyor.

Türkiye vatandaşlarının genelinin mültecilerle birlikte yaşamak istememe nedenini siz nasıl yorumluyorsunuz? Bu sorunun giderilmesi için neler yapılabilir?

Bu sorun, mültecilerin içinde çalışmadan geçinmek isteyen, çocuklarını ya da kadınlarını çalıştırıp kendisi yatanlardan kaynaklanıyor. Bizdeki gibi çalışıp, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamıyor ve her yerden destek istiyor. Ama bu süreçte bu insanların çalıştırılıp, emeklerinin karşılığını alamamalarının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Ancak şu anda az sayıda mülteciye de verilmiş olsa bir çalışma izinleri var ve bu insanların emeklerini alabildikleri işlerde çalışmaları gerekiyor. İlerde daha da ciddi sorunlar doğabilir. Bunun önünü de ilerde alamayabiliriz. O nedenle bu entegre sorununda acilen çözmeliyiz. Kimse dilini konuşmasına karşı değilim. Yanlış anlaşılmasın. Herkes kendi dilini tabi ki konuşacak. Ancak buraya entegre olabilmeleri ve rahatça hayatlarını sürdürmeleri için Türkçe'yi öğrenmeleri gerekiyor.

Bundan sonraki süreçte mülteciler için yapmak istediğiniz özel bir çalışma var mı? İmece usulü sürdürdüğünüz bu yardımlaşma sürecine devam edecek misiniz?

Yaşadığım sürece hiçbir şekilde ihtiyacı olanlara yardım etmeyi bırakmayacağım. Bana bir söz verildi. Bize verilecek market alışveriş kartlarını, ihtiyaç sahipleri insanları tek tek tespit edip dağıtacağım. Kimin daha çok ihtiyacı varsa onlara ulaştırmaya çalışacağım. Genelde mültecilere dağıtacağımız bu kartların yüzde 20'sini de ihtiyaç sahibi olan vatandaşlarımıza ulaştıracağım. Bu konuda verilen sözün tutulmasını bekliyorum. Bunun için harcadığım enerjinin, zamanın ve emeğin hiç önemi yok. Amacım, insanın gözünün içindeki pırıltının devamlılığını sağlamak. İhtiyaç sahibi insana dokunabilmeyi şiar edindim. Örneğin, Zihinsel Engelliler öğretmeni olan kızım, evimize gelen çocuklara ders çalıştırıyor. Kim müsait olursa, o ders çalıştırıyor. O zaman o çocukların gözlerindeki mutluluk her şeye yetiyor. O zaman ne yorgunluğunuz ne de başka bir derdiniz kalıyor. Bu dünyada ya sevmeyi ya da nefreti seçeceğiz. Sevmeyi seçip, dünyayı değiştirmek için mücadele etmeliyiz. İnsan olduğumuzu unutmadan, hep birlikte insanı yaşatmaya çalışacağız. Başka bir dünyamız yok. Elimizdeki dünyada da kavga edip, birbirimizi kırmak yerine birlik ve dayanışma içinde yaşamayı öğrenmeliyiz. Bu nedenle birbirimizi sevmeliyiz. n Ali Budak


Türkçe öğrenmeleri gerekiyor

Sizce devletin, hükümetin, kurum ve kuruluşların ya da yerel yönetimlerin mültecilere destekleri yeterli midir?

Yerel yönetimler, bu insanların ihtiyaçlarını karşılaması için çok ciddi şeyler yapamayabilir. Çünkü imkanları sınırlı. Ancak hükümetin ciddi desteklemeleri oldu. Öncelikle geçici kimlik kartları verildi. Sonrasında hastanelerden yararlanmasını sağladı. Özellikle herkesin kolay ulaşması gereken sağlık hizmetini mülteciler için kolaylaştırdı. Hastaneye gidip, ilacını alıyor ve sorun yaşamıyor. Mültecinin çocuğu okula gidebiliyor ve eğitimlerini sürdürebiliyor. Gerçi bu noktada bazı sorunlar da yok değil. Siyasi olarak düşünmeden özellikle sağlık haklarından yararlanmaları çok önemli bir hamle oldu. İnsan hakları mahkemelerine sahip olan ülkelere baktığımızda, hiçbir şey yapmadıklarını görüyoruz. Bu ülkelerin içinde mültecilere en çok desteği Türkiye verdi. Eksiklerimiz ve yanlışlarımız tabi ki var. Bunun yanı sıra, Arapça kursunun mültecilere fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Ülkemize entegre olmalarını sağlamak için gerekli çalışmaları yapmalıyız. Bu konuda yeterli çalışma yapılmadığına inanıyorum. Bunu aşmamız gerekiyor. Mültecilere Arapça öğrettiğimizde bu insanları daha da mağdur edeceğiz. Bu insanların bizimle birlikte yaşadığının bilincinde olmalıyız. Onlara Türkçe öğretmeliyiz. Bu sayede rahatça iletişime geçer, birbirimizi tanır, bu ülkeye alışma sürelerini kısaltır ve birlikte yaşamayı daha çabuk öğrenebiliriz. Mülteci deyip geçemeyiz. Onlar temelinde insan. Dolayısıyla da bu insanlarla kendi topraklarında savaş biteceği ve ülkelerine geri dönecekleri güne kadar birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Bu arada  ülkelerindeki savaş bittiğinde topraklarına da geri döneceklerine inanıyorum.