Çamlıca Medipol Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Yaşar, pandemi sürecinin de etkisiyle son aylarda artan geğirme şikayetlerinin altında yatan nedenleri açıkladı. Doç. Dr. Yaşar, gaz ve şişkinliğin, sindirim kanalına ağız yolu ile giren (hava yutma) veya bağırsaklarda bakteriler tarafından oluşan gaz miktarında artış sonucu oluştuğunu belirterek “Hızlı yemek yemek, sigara içmek, sakız çiğnemek, süt şekerine (laktoz) veya buğday, arpa ve çavdar da bulunan glütene karşı intolerans, cerrahi sonrası ve diyabet hastalarında bağırsak hareketlerinin bozulması sonucu gelişen bakteriyel aşırı çoğalma, irritabl (huzursuz) bağırsak sendromu en sık görülen nedenler arasındadır. Geğirme, mide ve yemek borusundan yutağa doğru hava çıkışı olarak tanımlanır” diye konuştu.


OBSESİF BOZUKLUK, ANKSİYETE DE NEDEN OLABİLİR


Doç. Dr. Bülent Yaşar, mide ve mide üstü kaynaklı 2 tip geğirme olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:


“Mide kaynaklı geğirme, mide içi havanın, bağırsaklara yoğun hava geçişini engellemek için refleks olarak ağız yoluyla çıkarılmasıdır. Fizyolojik ve istemsizdir, günde 25-30 kez gerçekleşebilir. Yüksek sesli, bazen dakikada 15-20 kereyi bulabilen yoğunluktaki geğirmeler ise mide kaynaklı değil, yemek borusuna yutulan fazla havanın çıkarılmasıdır ki bu hastaların büyük kısmında obsesif bozukluk, anksiyete veya depresyon gibi psikolojik hastalıklara rastlanır. Hastamız ile konuşurken dikkatini farklı yönlere çektiğimizde geğirme kaybolur iken, dikkatimizi yoğunlaştırdığımızda ise kolaylıkla ve sıkça hava çıkarabilmektedir. En önemli özelliklerinden biri de hastalarımız şikayet ile uykudan uyanmaz. Bu hastalarımızda bazen hazımsızlık, yemek sonrası gelişen rahatsızlık hissi, erken doyma gibi dispeptik yakınmalarda eşlik edebilir. Dikkatli bir anamnez ve muayene ile genellikle tanı konur. Kilo kaybı, ağrı, yutma güçlüğü, yediklerinin geri gelmesi ve yanma varlığı, başka hastalıkları düşündüreceğinden endoskopik değerlendirme gerekebilir. Bu hastalarımız yaşam kaliteleri ileri derece bozulduğundan kendilerini sosyal çevrelerinden izole etmeye çalışır. Hemen hemen tamamı asit baskılayıcılar ve gaz ilaçları kullanmış, fayda görmemiştir. En önemli nokta, hastalarımızı bunun organik bir hastalık değil, davranışsal bir bozukluk olduğunu ikna etmektir. Konuşma ve davranış terapileri ve psikiyatrist yardımı tedavinin temelidir.”

Editör: Haber Merkezi