FATİH ÖZKILINÇ-Doğumun korku, acı ve endişeyle geçmememesi gerektiğine, bir bebeğin doğumunun mucize olduğuna inanan Ebe Gözde Çavuş, doğum öncesini ve sonrasını Haber Ekspres’e anlattı.

Sizi serbest ebeliğe götüren süreç nasıl başladı?

Kadınların doğumla ilgili zorlandıklarını gördüğümde neden bu kadınlar bu kadar zorlanıyorlar diye düşünürken kendimi doğum hazırlık eğitmeni olurken buldum ve bununla ilgili eğitimler aldım. Daha sonra hastane ortamlarında aldığım bu eğitimleri, anne ve babalara sağlık sistemine bağlı olarak sağlayamadığım için kendime bir yer açtım. Ve bu şekilde çalışan ilk serbest ebelerden biriyim. Amacım annelerin ve babaların doğum sürecinde ister sezaryen doğum yapsın, ister vajinal doğum yapsınlar bu süreci daha rahat ve keyifli geçirmeleri. Anne ve babaların doğum sürecinde şöyle zorladım böyle zorlandım yerine bir bebeğin dünyaya gelişlerini kutlayabilmeleri. Her ne şekilde dünyaya gelirse gelsin. Daha sonra gördüm ki anneler emziremiyorlar. Yeni doğan yoğun bakımda çalışırken beş yüz gram doğan bir bebeğin yüz gün sonra taburcu olduktan sonra emdiğini gördüm. Kendi deneyimlerimden. Sağlık bir bebek emmediğinde bunu sorgulamaya başladım.  Çünkü bir kadının bedenin emzirememesi diye bir şey mümkün değil. Veya sağlıklı doğan bir bebeğin emmemesi diye bir şey de yok. Çünkü bu bebeğin doğasında var. Daha anne rahmindeyken bunu yapabiliyor. Ama ülkemizde doğan bebekler ilk altı ay sadece yüzde 15 yüzde 20 anne sütü alıyor. O zaman dedim ki burada bir problem var. Bu nedenle de emzirmeyle ilgili, bebeğin ihtiyaçlarıyla ilgili ailelere eğitimler vermeye başladım. Bebek daha doğmadan önce bizi ne bekliyor? Bebek dünyaya gelecek, ne yapacak? Bütün bunlarla ilgili eğitimler vermeye başladım. Çünkü bebek dediğimiz canlı büyüyor ve bir yetişkin oluyor. Bebekken yaşadığımız özellikle 0-6 yaş döneminde anne, babamızla kurduğumuz ilişki, kurduğumuz temas bizim bütün yaşamımızı etkiliyor. Bu artık yapılan araştırmalarla da kanıtlandı. Ama günümüzde buna dikkat edemiyoruz. O kadar çok kaygıyla bebek büyütüyoruz ki bunun bizim bütün toplumumuza etkisi var. Toplumumuzun bir yerden en temelden değişimi için çaba sarf ediyoruz. Daha bilinçli bir toplum için çalışıyoruz.

HER GEBELİK BİRİCİK

İdeal bir gebelik süreci nasıl olmalı?

Her gebelik aslında biricik… Parmak izi gibi. O yüzden şöyle olmalı, böyle olmalının ötesinde kadının ne hissettiğine bakmak gerekiyor. Gebelikte bel ağrıları olabilir ama her zaman olmaz. Bazı gebelerin ilk 12 hafta bulantısı olabilir ama bu her zaman olmaz. Bulantı olduğunda da ideal değil gibi bir yerden bakmak değil… Bir sperm ve yumurtadan nice insanlar dünyaya geldi. Ve bunu kadının rahminde yapıyor bebek. İnsanın bedeni bebeğin ihtiyacı olan her şeyi yapıyor. İlk zamanlarda annenin uykulu halde olması bile ‘sen bir dur dinlen, burada iyi bir iş var’ mesajı veriyor. Biz burada bebeği tutmaya çalışıyoruz. Çünkü burada bir rahim var. O yüzden biraz bedeni dinleyerek idealize edebiliriz bu süreci. Günlük hayatımızda ihtiyacımız olan sağlıklı beslenmeye, düzenli egzersiz yapmaya gebelikte biraz daha dikkat etmeliyiz. Zaten var olan yaşantımız bebek için ideal.

HER KADININ GEBELİK SÜRECİ AYNI DEĞİL

Her bebek ve gebelik süreci biricik olduğu için ona göre mi pozisyon alınmalı?

Evet, aynen öyle. Çünkü A gebesinin yaşadığı bulantı 12’nci haftada geçiyorsa B gebesinin ki 20’nci hafta geçecek. 20’nci hafta bulantısı geçen kişi benim neden 12 haftada geçmedi diye strese giriyor ama bu da normal. Bazı kadınların süreci bazen uzar. Göz renklerimiz farklı olduğu gibi gebelik sürecini de farklı yaşamak çok normal. Bir kadın çok yoğun çalışıyordur bebeği ile hemen bağ kuramamıştır. Diğer kadın hamile kaldığı gün bebeği ile bağ kurmuş olabilir. Burada bir kıyaslama yapmak diğer kadın onu hissetmediğinde ben bunu niye hissetmiyorum diyerek suçluluk hissedebiliyor. Zaten yeterince kaygılanmaya müsait beyin yapısı var. Böyle olmalı, şöyle olmalı değil yaşadığımız bir çok konu biricik ve özeldir. Eğer tıbbi bir risk varsa zaten bunu hekimler takip ediyor.

DOĞUM İÇİN GÜVEN ŞART

İdeal doğum ortamı nasıl olmalı?

Doğumun olması için vücudumuz hormon salgılıyor. Beynimize mesaj gönderiyor, ‘hadi canım sen artık doğur’ diye. Ve bu hormonun adı Oksitosin.  Oksitosin bir sevgi hormonu. Ve bu hormon için mahremiyet, sıcak ve loş bir ortam lazım. Bizim bugün genel olarak sakin kalmak için aradığımızı ortamda bu. İnsanın doğum yapabilmesi için kendini güvende hissetmesi gerekiyor. Gebenin negatif konuşmalar yerine pozitif konuşmalara ihtiyacı var. Bir kadın bebeğini dünyaya getirirken desteklenmesi gerekiyor.

HAMİLELİKTE KADIN DESTEKLENMELİ

Hamilelik sürecinde eşi fazla umursayan ya da hiç umursamayan baba adayları anneyi nasıl etkiliyor?

Kadının doğum yaparken odağında bebeğinin olması gerekiyor. Onun desteklenmesi gerekiyor. Çünkü bir belirsizlik yaşıyor. Çünkü bir doğum yapıyor. Belki ilk defa bir doğum yapıyor. İkinci doğumu olsa dahi o bebeği ilk defa doğuruyor. O yüzden de o kadının desteklenmesi gerekiyor. Yani bu destek ‘Biliyorum zorlanıyorsun ama çok iyi gidiyorsun’ diyebilmek. Belki bazen birazcık yönlendirebilmek. Annenin hangi pozisyonda daha rahat doğum yapabileceğine dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bugün kadınlar yatarak doğum yapıyor. Ama bazı kadınlar yatarak doğum yapmaktan rahatsız oluyor. Çünkü yer çekimine ve kadının doğal doğurma anatomisine aykırı. Sezaryen dahi olacak olsa ortamın yumuşatılması gerekiyor. İdeal dediğimiz şey aslında kadının kendini güvende hissetmesi. Her kadın için değişiklik gösteriyor. Kimi kadın müzikle, kimisi sessizlikte çok rahatlıyor. O yüzden önce kadının nerede kendini güvende hissettiğini bilmesi gerekiyor.

DOĞUMLARIN YÜZDE 60’I SEZARYEN

Doğada bütün hayvanlar kendini güvende hissettiğinde doğum yapıyor. Bizim de aslında onlardan bir farkımız yok. Doğada bir tek zorlanarak doğum yapan insan.  Bebek annesinin rahminde çok güvenli bir ortamda. Bu dünyaya dair hiçbir fikri yok. O yüzden tabi ki kadının stresi olacak ama burada ekstra bir stres yaratamamak gerekiyor. Her şey yolunda gidiyorsa da kadını strese sokuyoruz biz. Günümüzdeki doğum oranlarına baktığımızda yüzde 60’lara varan sezeryan doğum oranı var. Dünya Sağlık Örgütü yüzde 15 kadının anne ve bebek sağlığı için sezaryen olması gerektiğini söylüyor. Bizim ülkemizde bu oran yüzde 60. Kadınlar yüzde 60 oranla sezaryen doğum yapsalar dahi rahat doğum yapamıyorlar. Korku ve endişe içinde kendilerini güvende hissetmiyorlar. Zorlanıyor.

KAYGI SEZARYEN’İ TETİKLİYOR

Geleneksel bir toplum yapısına sahip ülkemizde yüzde 60 sezaryenle doğum oranı çok yüksek değil mi?

Bu oranın bu kadar yüksek olmasında kaygılı bir toplum olmamız etkili. Buradaki en temel konu doktorun, gebenin kaygılı olması. Medyanın bize yansıttığı doğum sahneleri de aslında gerçek değil. Doğum esnasında çok rahat bebeğine kavuşan bir kadına doğumda ağrın var mı diye sorduğumda bu ağrı değil dediğini biliyorum. Böyle doğumlar da var. Demek ki bir kadın daha az ağrı yaşayarak doğumdan keyif alabiliyorsa aslında bütün insanlar bu halde olabilir.

Medyadaki doğum temsilleri sezaryen doğumu tetikliyor mu?

Tabi ki de. Bir tanesi. Masanın ayaklarından bir tanesi de medyada kullanılan doğuma dair aslında yanlış bilgiler.  Kadının doğumunda bildiğimiz şey ne? Kadının suyu geliyor, ‘a’ diye bağırıyor ve doğuruyor. Ama doğum bunun ötesi. Bir insanı dünyaya gelmesi bir insanın büyümesi böyle bir sahne değil. Bir mucize oluyor aslında. Bir bebek dünyaya geliyor. Bir kadının karnında bir bebek büyüdü. Bir beden bebek büyütmeyi ve doğurmayı yapabiliyor. Bunun mucizeliğine, kutsallığına bakmak yerine kadının doğum sırasında kocasına bağırmasına ya da kadının kan ter içinde kalmasına takılıyoruz. Medyanın yanı sıra kadın hiç yaşamadığı bir süreci yaşadığı ve bir belirsizlik olduğu için deneyimler duymak istiyor. Çünkü böyle bir aktarım var. İnsan doğum hikayesini annesinden dinliyor. Bir kız çocuğu annesinden ‘seni doğururken şöyle zorlandım, şu kadar saat ağrı çektim’ sözlerini duyarak büyüyorsa ya da kadın eşinden destek görecek yerde eşi ‘hayatım ne gerek var vajinal doğum yapacaksın, çok ağrı çekeceksin’ diyorsa… Peki nereden biliyor çok ağrı çekeceğini? Eşin aslında pozitif destek vermeye çalışırken negatif destek yaratması bir diğer konu ise doğum ortamlarına girildiğinde de bir telaş halinde olunması. Hastanede doğum yapacak kadına endişe dolu gözlerle bakıyoruz. Bu kadar sağlıklı bir şeyde 10 binde 5 risk belki olabilir. Doğum sağlıklı bir süreçtir. Bir kadın sağlıklı ki hamile kaldı, bebeği taşıyabildi. Eğer bir rahatsızlığı olsa ya da bebeğin bir rahatsızlığı olsa zaten bu dünyaya gelmez. Yüzyıllardır devam eden genetik kodumuz var bizim. Bir çürük elma olsa dünyaya gelmez. Biz sanki ya bir çürük elma olursa ya bir problem olursa diyerek çok küçük olan şeyi yüzde yüzmüş gibi davranıp kadının da böyle hissetmesini sağlıyoruz. Sağlık personelinin kullandığı dil, medya, yakınlarımızın ya da daha önce doğum yapan kadınların negatif hikâyeleri, her gebenin kendi sürecinin biricik olduğunu unutması sezaryen doğum oranları etkiliyor. Biri kanser olduğunda ben de kanser olur muyum diyor muyuz? Bu sağlıklı bir şey. O kadının yaşadığını ben de yaşar mıyım deniliyor. Tabi en temelinde nesillerdir gelen doğumla ilgili kaygılar toplumun bu konuyla ilgili genel olarak negatif düşüncesi. Doğum dediğimizde Allah kurtarsın deniliyor. Sanki kurtarılacak bir şey gibi.

Doğumla ilgili bu kadar negatif bir tablonun oluşmasında etkili olan faktör ne?

Türk toplumu. Kaygılı, stresli bir toplum yapısına sahibiz. Her olay kendimizle ilgiliymiş gibi davranıyoruz. Birisinin evi yandığında evi yanmış bu insana nasıl yardımcı oluruz demek yerine ya da bugün yangın nasıl çıktı, bir daha çıkmasın diye hangi tedbirler alınmalı demek yerine olduktan sonra ha, vah diyen bir toplumuz.

Sezaryen doğumla normal doğum tercihinde sosyo-ekonomik durumu bir ilişkisi var mı? Normal doğumu daha çok ekonomik durumu düşük olan kesimler mi tercih ediyor?

Mesela Almanya’ya bakalım. Almanya’da ekonomik düzeyi ne olursa olsun isteğe bağlı sezaryen yapılmaz. İsteğe bağlı sezaryen daha çok daha az gelişmiş ülkelerde tercih ediliyor. Az gelişmiş ülkelerde bilgiye ulaşım yok. Bizlerin hamile kaldığımızda baktığımız şey daha çok ‘eyvah şimdi ne olacak?’ Benim yabancı gebelerim de var. Bu farkı çok rahat görebiliyorum. Yabancı bir gebe daha okuldayken doğumun ne olduğunu öğreniyor. Yabancı bir baba adayı babasında ‘bebeğiniz doğduğunda eşinin uykuya ihtiyacı olduğunda bebekle ilgilenecek olan sensin’ sözünü duyabiliyor. Bizim toplumumuzda bu yok. Bizde böyle aktarım yok. Doğumla ilgili aktarımların hepsi negatif hikayelerle dolu. Senin doğumunda şu konu beni zorlamıştı. Ama bence sen bu konuya dikkat et. Hatalarımızdan ders çıkarmayı bilmediğimiz gibi hata olduğunu da bilmiyoruz. Sanki o gerçekmiş onun yaşadığı doğruymuş gibi bir yaklaşım var. Ama ben yabancı gebelerde görüyorum çok farklılar. Türk gebelerden olaylara bakış açıları çok farklı. O yüzden sezaryen tercihinde sosyo-ekonomik durumun etkisi yok.

SEZARYEN KADININ İSTEĞİNE BAĞLI

Doktor önerisi olmadan sezaryen doğum tercih edilmemeli mi?

Evet, ama Türkiye’de böyle değil. Ne yazık ki kadının isteğiyle de yapılıyor. Ama burada kadının ne neden istediğine de bakmak durumundayız. Kadın doğumdan korktuğu, kimse doğumun ne olduğunu anlatmadığı için korkuyla sezaryen tercih ediyor. Çünkü sezaryenle saatini, süresini bilebilir. Belirsiz durumu daha belirgin hale getiriyor. Hayatta ne belirli ki. Burayı belirli hale getirmeye çalışıyoruz.

Hamilelik süreci bir hekim desteğinin yanı sıra bir psikolog ve doğum koçu desteğiyle mi geçirilmeli?

Tabi ki. İnsan sağlığı sadece fiziksel bir süreçten ibaret değil. Fiziksel ve psikolojik bir süreç. Psikolojiyi reddedemeyiz. Çünkü insan beyni, ne yapması gerektiğini bedene söylüyor. Beynin çalışma şeklinin değişmesi  sinir sisteminin bozulması psikolojiyi etkiliyor. Bütün hayatını etkiliyor insanın. Ruh sağlığı yerinde olmayan birinin doğru kararlar vermesini bekleyemeyiz. O yüzden de bu psikolojik süreçte mutlaka kadının neden korktuğuna bakmamız gerekiyor. Öncelikle doğumla ilgili doğru bilgiyi vermeliyiz. Doğumda bize iyi gelir ne iyi gelmez bunu bilmiyoruz. Bunu doktordan bekliyoruz. Doktorun işiyse tanı ve tedavi. Sağlıklı giden bir gebelikte doktorun işi bir sorun olduğunda müdahale etmek. Dünya da ne yapılıyor? Anne ve babalar eğitiliyor. Almanya’da ebeler, gebeleri eşleriyle birlikte eğitiyor. Doğum sürecinde neler bekliyor, neler yapabilirler, nasıl nefes çalışabilirler… Doğumdan sonra istenirse eve ebe gidiyor. Bebeğin bakımı noktasında anneye destek veriliyor. Sağlık sistemi tarafından doğum destekleniyor.

BEBEK DOĞMADAN HAKKINDA KARAR VERİYORUZ

Bebeğin doğum günü ve saatini ebeveynlerin kendilerinin belirleme isteği sezaryen tercihini etkiliyor mu?

Evet. Evlilik yıldönümüne denk gelmesi, burçların gerilemesi, astrolojide bir şeylerin olması gibi etkenler sezaryen tercihini etkiliyor. Aslında bebek daha doğmadan kendisi hakkında karar verilmeye başlanıyor. Daha sonra biz o çocuğun özgüvenli ve kendi kararlarını kendisinin vermesini bekliyoruz.

SAĞLIK SİSTEMİ DEĞİŞMELİ

Önümüzdeki yıllarda sezaryen oranı daha da artar mı?

Sağlık sistemi değişirse, bunun bir insanı değil bütün toplumu etkilediği fark edilirse o zaman değişebilir. Bunun için öncelikle sağlık çalışanı koruyan malpraktis yasasının gelmesi gerekiyor. Doktorlar, ebeler de vajinal doğumun daha sağlıklı olduğunu biliyor ama korkan bir annenin bebeği doğuramayacağını da biliyoruz. O yüzden sağlık sisteminin tam anlamıyla değişmesi gerekiyor. Yani anne ve babaların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu bilinçlenmeyle beraber sağlık personelinin korunması gerekiyor. Çünkü bizlerde korunmuyoruz. En ufak bir şeyde suçlanan, tehlikeye atılan sağlık personeli olduğu için her iki tarafta da problemler var. Ben bugün bunu bilmeme rağmen her doğuma elimi koyamam çünkü bizim de anne ve babaya güvenmemiz gerekiyor.

SEZARYEN SONRASI NORMAL DOĞUM MÜMKÜN

Sezaryen doğum Türkiye’deki doğurganlığı nasıl etkiliyor? Sezaryen doğum sonrası normal doğum mümkün mü?

Sezaryen sonrası en az iki yıl geçtiyse ve annenin isteği varsa sezaryen sonrası kadın normal doğum deneyebilir. Normalde birçok gelişmiş ülkede sezaryen doğum sonrası iki yıl geçtiyse normal doğum şansı veriliyor. Türkiye’de korkulduğu için bebeğe bir şey olursa… Çünkü burada 10 bin bir reptür riski var. Reptür olursa bebek kaybı oluyor. 10 binde bir bizim başımıza geldiğinde yüzde 100 olacağı için o zaman anne ve baba doktoru ya da sağlık sistemini sorgulayacağı için çok mümkün olmuyor. Yasal olarak var desek de malpraktis yasası olmadığı için bizim elimiz kolumuz bağlanıyor. Sezaryen doğumda da biz şunu biliyoruz ki bir kadın en fazla üç defa sezaryen ameliyat olabiliyor.  İkiden fazla sezaryen olmak da anne ve bebek sağlığı açısından tehlikeli. Anne ve bebek ölüm oranlarını arttırabiliyor. Bu nedenle doğurganlığı etkileyebiliyor. Zaten bugün üçten daha fazla çocuk doğuran yok. Normal doğumda ise böyle bir sınır yok. Sezaryen gerektiğinde kurtarıcı bir ameliyattır. Gerektiğinde yapılması gerekiyor.

BEBEĞİN BÜTÜN HAYATINI ETKİLİYOR

Doğumda baba ve yakın çevrenin rolü nedir?

Bir bebek dünyaya gelirken anne kadar babanın da sürecin içine dahil olması gerekiyor. Bebeğin sadece anneye ihtiyacı olsaydı zaten kadınlar tek başlarına doğum yapıyor olurlardı. Yeni doğan bir bebeğin en az bir mümkünse iki ebeveyn ihtiyacı var. Bu canlı dünyaya ilk defa geliyor. Böyle bir durumda rehbere ihtiyaç var. Bebek için bu dünya bilinmeyen bir alem. Anne ve babasının penceresinden görüyor hayatı. O yüzden ebeveynlerin yaklaşımı bebeğin bütün hayatını etkileyebiliyor.