“İspanyol kadınları büyükannelerinden yelpazelerin gizli lisanının öğrenmişlerdi. Eskiden kocalara sadakatsizlikte kullanılan bu lisan şimdi krala sadakatsizliğin hizmetindeydi: o yavaşça açmalar ve bir anda katlamalar, o dalgalanmalar, o çırpmalar.
Eğer hanımefendiler önlerine düşen saçı kapalı yelpaze ile arkaya atarlarsa bu şu anlama geliyordu : Beni unutma.
Eğer gözlerini açık yelpazenin ardına gizlerlerse: Seni seviyorum.
Eğer yelpazeyi dudaklarının üzerlerinde açarlarsa: Öp beni.
Eğer dudaklarını kapalı yelpazeye bastırırlarsa: Güvenmiyorum.
Eğer bir parmaklarnı yelpazenin çubuklarına sürterlerse: Konuşmamız gerekiyor.
Eğer yelpazeyi sallarlarken balkona çıkarlarsa:  Dışarıda görüşelim.
Eğer içeri girerken yelpazeyi kapatırlarsa:  Bugün dışarı çıkamam.
Eğer yelpazeyi sol elle sallarlarsa:  Ona inanma.”

Uruguay’lı yazar  Eduardo Galleano  “Aynalar” isimli kitabında kadınlara yönelik olarak bir yelpazenin işlevini bu şekilde özetlemiş. Bir yelpazenin bir erkeğe bazı mesajlar iletmesinin yanı sıra onu bu şekilde motive edebileceği doğrusu hiç aklıma gelmemişti. Ama bundan sonra bir kadın gözlerini açık yelpazenin ardına gizlerse gerçekten beni sevdiğinden emin olmam için bu yeterli olur mu bilemem ama yelpazeyi bir de dudaklarının üzerinde açarsa durum bir hayli karmaşık hale gelebilir kanısındayım. Nedeni ise genellikle bir erkeğin güzel bir kadını öpüp öpmeme  konusunda geçirdiği çekimserliğin acı verici olmasında yatar ancak  bu yelpaze dilini biliyorsanız yine de  herkes ödülünü almayı hak ediyor demektir.

Peki bir erkeği bu dünyada en çok ne motive eder ? Bu soruyu bir çok erkeğe sorsaydık çok çeşitli cevaplar alabilirdik elbette ancak ortalama bir erkeği sadece güzel bir kadın motive edebilirken bir başkasını ise onunla yaptığı çok yönlü ve derin bir sohbet etkileyebilir. ABD’de MIT (Massachusetts Institute Of Technology) diye bilinen tanınmış bir üniversitede bu konu üzerinde yapılan bir  araştırma sonucunda  anlaşılmış ki   “güzel bir kadın” erkekler üzerinde  uyuşturucu etkisi yapıyor. Prof. Dr. Hans Breiter başkanlığında yürütülen araştırmada, 20’li yaşlardaki bir grup erkeğe dört kategoride yani güzel kadın, sıradan kadın, yakışıklı erkek ve sıradan erkek olarak  toplamda 80 adet fotoğraf gösterilmiş ve sonrasında bunları inceleyen deneklerin beyinlerinin verdiği tepkiler  değerlendirilince ortaya şöyle bir sonuç çıkmış:  Erkekler güzel kadınların resimlerine bakınca halk arasında aklım başından gitti diye bilinen ama bilimsel anlamda beynin “Ödüllendirme merkezi”  diye bilinen bölümünde bazı kimyasal reaksiyonlardan meydana geldiği ortaya konulmuş.

 İngiliz yazar George Orwell’ın  Hayvanlar Çiftliği adlı eserinde şöyle bir cümle geçer : ” Tüm hayvanlar eşittir ama bazıları diğerlerinden daha çok eşittir”  Belki de bu yüzden  şu dünyada erkekler ne yapıyorsa kadınlar için yapıyor düşüncesi aklımdan geçtiği zamanlarda, erkekler sadece kadınlar için değil  güzel kadınlar için daha çok şey yapma eğilimindeler diye düşünme eğilimindeyim. Bu durum ilk bakışta diğerlerine karşı bir haksızlık gibi gelebilir ancak ne yazık ki aramızdaki ilk anlaşma böyle başlıyor ve  bu yaklaşım insanların dünyaya farklı biçimlerde gelmesinin yanı sıra  bir bakıma doğadaki  bir hesap hatasından kaynaklanır. Hiç kuşkusuz  güzellik dedğimiz zihinsel algılama  çok genel ve göreceli  bir kavram olsa da  burada kastedilen fiziki güzelliktir.
Durum böyle olunca  şu beynimizde var olan ödüllendirme merkezi  üzerinde durmakta yarar var, çünkü güzel bir kadının varlığı kadar onun yelpaze ile verdiği mesajların altında yatan motivasyon kaynağının merkezi de burası.
 
Konunun uzmanı sayın Prof. Dr. Ahmet Korkmaz bu konuda şunları yazıyor:   “ VTA yani -Ventral Tegmantal Area- diye bilinen ödüllendirme  alanından çıkan sinir hücreleri kişiliğimizin merkezi kabul edilen beynin ön lobundaki (frontal cortex) sinir hücrelerine giderek onları uyarır. Bu da bize kendimizi iyi hissettirir. Sistemin bir numaralı habercisi dopamindir…” Yani bir erkek bir kadını beğendiğinde  ya da ona sizden çok etkileniyorum dediğinde onun beyninde  böyle bir akış oluyor, teknik anlamda karışık gibi gözükse de hissedilen şey çok basit, hatta fazla basit. Bu basitlik ise beni her zaman ürkütmüştür nedeni ise  tüm karmaşık gibi gözüken şeylerin özünün  aslında çok basit olmasıdır. Uzun lafın kısası bir insanı beğenmek beyninizde olan bir dizi kimyasal reaksiyondan başka bir şey değil. Tabi İş beğenmekle bitmiyor erkeğin beğenilmesi de gerekiyor ancak bildiğimiz kadarı ile eş seçiminde kadınlar fiziksel özelliklerin dışında başka etmenleri de dikkate alıyorlar. İşte bu yüzden otoritelerin üzerinde birleştiği nokta güzel bir kadın erkek beyninde  uyuşturucu etkisi  yapsa da aslında bir kadın tarafından öncelikle beğenilmesi gerektiği gerçeğidir;  öyle ki  güzel  bir kadın söz konusu olsa bile o kadın o erkeğe kendisini beğenme hakkını veriyor olması gerekiyor ki biz buna doğal seçilim diyoruz.Şimdi ödüllendirme merkezi konusuna dönelim:

“İnsan beyni tüm karmaşasına rağmen temel bazı ihtiyaçların karşılanması ile kişide “ödüllendirilme” hissi uyandıracak mekanizmalara sahiptir. Buradan çıkan sonuç şöyle özetlenebilir; ödül merkezi bizim yaşamımız, modumuz, kişiliğimiz üzerinde olumlu ve olumsuz baskın etkilere sahiptir. Bedenimize ait “birincil ihtiyaçlar” dediğimiz yemek yeme, su içme, cinsellik ve solunum, boşaltım, uyku gibi ihtiyaçlarımız karşılandığında ortaya çıkan iyilik hali bu merkezin uyarılması ile ilişkilidir. Ancak hikâye burada bitmiyor. İnsan bu, öyle yemekle uykuyla kalır mı? Uyuşturucu olarak bildiğimiz pek çok kimyasal da ne yazık ki beynin ödül sistemi üzerinden çalışıyor. Uyuşturucuların çoğu ödül sistemini aşırı derecede uyararak, gerçeklerle örtüşmeyen iyilik hali, mutluluk, aşırı özgüven oluşturuyorlar. Sonra ne mi oluyor? İnsan o duyguyu yeniden yaşamak istiyor; işte bağımlılık da buradan çıkıyor. Aşkın ve aşık olmanın bizde oluşturduğu duygular da ödül merkezinin uyarılması sonucudur. Dolayısı ile aşık olmak bir nevi bağımlılık sayılabilir…”

Prof Korkmaz’ın yukarıdaki sözlerine bakılırsa şu ödül merkezi denilen yer hem  belanın hem de erdem sahibi olmanın kaynağı gibi gözüküyor ancak ödülün niteliğine  bağlı olarak beynimizde var olan hormon seviyeleri de örneğin dopamin miktarı kararlarımızda önemli bir yere sahip. Bilindiği kadarı ile beynimizde var olan dopamin miktarı gereğinden fazla ise aşırı serüven dolu bir ruha sahip olabiliyoruz ama  gereğinden az olduğunda hatta hiç olmadığında  ise melankolik bir kişiye önüşebiliyoruz. Öyle ki örneğin  şizofreni hastalığının beyindeki dopamin dengesizliğiyle de bağlantılı olduğu biliniyor. Bu açıdan bakıldığında yetersiz dopamin miktarına bağlı olarak; motivasyon eksikliği, düşük enerji hissi, Parkinson hastalığı, zayıf sindirim veya dolaşım sorunları gibi  benzeri durumlar  görülebiliyor. Kendinizi düşük enerjili hissettiğinizde,  sorumluluklarınızı yerine getirmek için  yeterli motivasyonunuz olmadığında  veya işlerinizi ertelediğinizde bu durum, beyninizdeki dopamin eksiklikleriyle ilişkili olabilir. Böyle bir sonuca varmış olmak ise  bana Yunanlı filozof Sofokles’in  “Bir insanın kişiliği onun kaderidir” sözlerini anımsattı ve anlaşılan o ki  çağımızda  artık bu  sözü  “Bir insanın kaderini  beyninde  sahip olduğu  ödül merkezi ve ona  bağlı dopamin seviyesi belirler”  şeklinde değiştirmemiz gerekiyor. Ama sözleri ne kadar değiştirsek de bir kadın gözlerini açık bir yelpazenin ardına gizlerse bu  “Seni seviyorum” anlamına gelmeye devam edecek. Bu noktada güzel bir kadının  erkeğin üzerinde  uyuşturucu bir etkisi  olduğu ve  bunun da  beynindeki ödül merkezini harekete geçirerek ona bağlı olarak salgılanan dopamin miktarı ile ilişkilendirilse bile  bu beğeni  kadın tarafından sadece sevilme ile ödüllendirilmekle kalmaz o erkeğin  hatta insanoğlunun geleceğini de belirler.