Tüm dünyada Barcelona futbol kulübu denince akla 'mos que un club' bir kulüpten daha fazlası deyişi gelir. Bu nedenle yolu Barselona kentine düşen milyonlarca turist onlarca müze içinde (bunların içinde Picasso ve Dali müzeleri ve yapımı 1882'de Gaudi tarafından başlatılan  ve çalışmaları hala devam eden dünyanın en büyük katedrali Sagrada Familia da var) Barca müzesini ziyaret eder.
Barca kültürünü bilmeyen futbolu iddaa kültürü ile takip edenler Barcelona'yı Katalan milliyetçisi ayrılıkçı bir kulüp olarak algılayabilir. Ama Barca kesinlikle Avrupa'da faşist geçmişi olan ve bugün yabancı düşmanlığına kucak açmış çok sayıda kulüpten ayrılmalıdır. 1899'da İsviçreli Protestan bir işadamı Joan Gamper tarafından kurulan bir kulübün Katalan milliyetçiliğini tanımlaması ve faşist diktatör Franko'ya karşı direniş merkezi olması ilginçtir. İspanya'nın önemli yazarlarından birisi olan Manuel Vasquez Montalban 'Ofsayt' adlı romanında Barca'yı şöyle tanımlamıştır: 'Devleti olmayan bir ülkenin destansı silahı. Barca'nın zaferleri Atina'nın Sparta'ya karşı kazandıklarını anımsatır'.
Dünyada birçok yerde milliyetçilik ile kozmopolitlik zıt kutuplarda yer alır. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Kızıl Yıldız Sırpları başka milletlerin egemenliğine saygı göstermeyen tutucu milliyetçidirler. Barca ise milliyetçiliği kozmopolitlikle harman etmiştir. Ait olduğunuz milleti sevmenize izin verirken diğer grupları egemenlik altına almadan ve kendinizi dış dünyaya kapatmadan bunu yaşayabilirsiniz.
Dünyada sadece Barca değil birçok kulüp bir kulüpten daha fazlasıdır. Kimisi kuruluşlarında bir misyonla doğmuşlardır kimisi ise sonradan kulübe yön verenlerle kimlik sahibi olmuşlardır. Bunların tipik örneği Katolik mezhebinin temsilcisi olarak doğan Celtic ile buna karşı tepki olarak oluşan Protestan Rangers'dır.  Dünyadaki bu futbol kimliklerini zaman buldukça sizlerle bu satırlarda paylaşmaya gayret edeceğim.
Ülkemizde birçok spor kulübü şehri ya da semti temsilen o yörenin ismi ile kurulmuştur ve ek misyon ya da sosyal kimlikleri yoktur. 1914'de İzmir'de kurulan Altay Gençlik ve Spor Kulübü ise bir misyon ile doğmuştur. 1912-13'de yaşanılan ve büyük bir hüsran ve toprak kaybı ile sonlanan Balkan Savaşları Altay'ın kuruluşunu sağlamıştır. Kulüp ismini bir semt ya da şehirden almak yerine Türklüğü çağrıştıracak şekilde Altay Dağları'ndan almıştır. Kulübün renkleri seçilirken halka umut vermek adına Balkan savaşlarında yaşanılan hüsran karasının bir gün ak günlere döneceği umuduyla Siyah-Beyaz olarak belirlenmistir.
Cumhuriyetin inşası ve ilk dönemlerinde de Altay kulübü üyelerinin etkin rolleri bulunmaktaydı. Bu güçle Altay uzun yıllar İzmir'in Süper Lig'deki temsilcisi olmuş ve Avrupa Kupaları'nda birçok kez ülkemizi temsil etmiştir. 12 Eylül Darbesi'ne kadar gücünü her zaman korumuştur. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası kulübün mallarına el konulması sonucu gücünü yitirmiş ve ilk defa darbeyi takip eden yıllarda 1.ligden düşme üzüntüsünü yaşamıştır.
Bugün İzmir halkı Hasan Tahsin'in torunları olarak her fırsatta ve platformda cumhuriyete sahip çıkmaya devam ediyor. İzmir halkının unuttuğu ve maalesef Altay kulübünün kendini ifade edemediği Altay kulübünün cumhuriyetin en önemli simgelerinden biri olduğudur. Faşist Franko'ya karşı insanlar bir futbol kulübünün altında kimliklerini koruyabilerek o kulübü ölümsüzleştirmiştir. Altay'ın ölümsüzlüğü de cumhuriyetle özdeşleşmesinden geçecektir.