Sahnede, içinde kitapların ve çeşitli objelerin bulunduğu bir kütüphane, üzerine suni kürkten örtüler atılmış birkaç şifonyer ve bir bisiklet... İzleyiciler için ise kanepeler, koltuklar, yumuşak tabureler; büyük tahta kasaları andıran, üzerinde minderler bulunan mobilyalar... Işık ve dekorasyonla elde edilmiş hakim renk, kırmızı. Gösteriş yok. Ortam loş ve sıcak.

Sanki uluslararası bir konferansta değil, bir evdeyiz. Hiç tanımadığımız insanlarla bir arada olmamıza rağmen kendimizi güvende ve rahat hissediyoruz. İş gerginliğimiz uçup gidiyor. Çocuklar gibi şeniz. Bu farkı yaratan, ev sahibi şehrin Kopenhag olması. Geçtiğimiz yıl katıldığım bu konferansın sunucuları, dışarıdaki soğuk ve kasvetli havaya zıt sunumları ile, bizleri bu ortamın yaratılmasının altında yatan “hygge” kavramı ile tanıştırdı.

“Hygge” (Türkçe okunuşu “hyuga”), Danimarka kültürünün tanımlayıcı karakteristik unsurlarından biri. “Sıcak bir atmosfer yaratmak ve iyi insanlarla yaşamdaki iyi şeylerin tadını çıkarmak” olarak özetlenebilir. Başka bir deyişle; sıradan, her gün yaşanan anları daha anlamlı, güzel ve özel hale getirmekten içten bir keyif alma duygusu, ruh hali... Sadeliğe ve yaşam hızını azaltmaya odaklanan bir felsefe. Sıcaklık, sevimlilik, mutluluk, hoşnutluk, güvenlik, samimiyet, rahatlık, güven verme, yakınlık ve sadelik, hygge’nın barındırdığı kavramlar.

Danimarkalılar bu kültürü uzun, soğuk ve karanlık kış günlerinde yaşadıkları can sıkıntısı ve tekdüzeliğe dayanabilmek için yaratmışlar. Bir fincan taze kahve veya arkadaşlarla yenen bir ev yemeği, böyle bir iklimde insanın ruh halini değiştirebiliyor.

Sadece konferansın sunucuları değil, Kopenhag’da karşılaştığım herkes cana yakın, huzurlu ve hayatından memnun görünüyordu. Nitekim Danimarka, BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı’nın şimdiye dek dört kez hazırladığı Dünya Mutluluk Raporu’nda birinciliği sadece 2015’te kaptırdı. Türkiye ise 2016 listesinde 157 ülke arasında 78’inci.

Kriterler; kişi başına reel GSYH, beklenen sağlıklı yaşam süresi, hayat seçimlerinde özgürlük, cömertlik ve yozlaşma. Danimarka vatandaşları için sağlık ve eğitim hizmetleri ücretsiz. Ayrıca, bireyin değil toplumun yararını gözetmek, her alanda kendini gösteren bir yaklaşım.

Bunları geçiyorum; bunlar kolay(!) Bence Danimarkalıları dünyanın en mutlu milleti yapan sihirli malzeme, hygge. Kopenhag’daki Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü’nün Baş Yöneticisi Meik Wiking de benimle hemfikir. Öyle ki, “The Little Book of Hygge: The Danish Way to Live Well” (Küçük Hygge Kitabı: İyi Yaşamanın Danimarkalı Yolu) adlı bir kitap yazmış. İlk basımı Eylül 2016’da yapılan kitap, birçok ülkede en çok satanlar listesinde.

Bu ve benzeri kitapların da etkisiyle hygge, Avrupa ve ABD’de bir fenomene dönüşmüş durumda. Hatta Collins ve Oxford sözlükleri, “hygge”yı “2016 yılının kelimesi” ilan etti.

Madem diğer mutluluk kriterlerinde sorunumuz yok, hem artık İzmir’e de kar yağıyor, biz hygge’ya odaklanalım. Bunun için Wiking’in kitabında yer alan “Hygge Manifestosu” bize yardımcı olabilir:

Atmosfer: Işıkları azaltın.
Şimdi Burada Olma: İçinde bulunduğunuz anda ve yerde olun. Telefonunuzu kenara bırakın.
Keyif: Kahve, çikolata, kurabiye, kek…
Eşitlik: “Ben” yerine “biz”… Paylaşın.
Minnettarlık: Sahip olduklarınız için şükran duyun.
Uyum: Ortada bir rekabet yok. Sizi zaten seviyoruz. Başarılarınızla övünmenize gerek yok.
Ateşkes: Endişe etmeyin. Politikayı başka zaman tartışalım.
Barınak (ev): Huzurun ve emniyetin olduğu yer.

Peki evde nasıl hygge yaratabilirsiniz? Ben size bazı malzemeler söyleyeyim; dilediğinizce bunları karıştırıp eşleştirebilirsiniz: Mum ışığı (olmazsa olmaz), rahat çoraplar (kritik), ev yapımı kek/ ekmek, yeni demlenmiş çay, fokurdayan bir tencere, taze çiçekler, battaniye, sohbet, iyi bir film/ kitap/ müzik, kutu oyunları, kediniz/ köpeğiniz ve tabii ki sevdikleriniz...