Gezi olayları sırasında taraftar gruplarının organize ve etkin eylemler yapabilmesi, devlet güçlerinin onlara karşı önlemler almasını gerektirdi. Her mitingde gittiği şehrin takımlarının atkılarını asan milletvekilleri ve bakan seçildikleri şehrin takımlarının transfer fotoğraflarında yer alan siyasetçiler; futbola siyasetin karışmaması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundular ve sert tedbirler alacaklarına dair tehditlerde bulundular.

Oysa futbolun içinde siyaset her zaman vardı ve devlet birçok zaman futbolu siyasetin bir aracı olarak kullanmıştı. Bugün Altay kafilesi olarak konuk bulunduğumuz Diyarbakır kenti de, devletin birçok zaman siyaset için sporu kullandığı baş şehirlerden biri olmuştur. 2001 yılında devletin terörü bitirme zannıyla desteklediği Diyarbakırspor Süper Lige çıktığı halde; devlet umduğunu bulamamışken; 2009 yılında başlayan açılım sürecinde de Diyarbakır kenti ve futbol yine siyasetin bir aracı olarak kullanılmaya çalışıldı.

10 Mart 2009'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; Tahran yolculuğu sırasında uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, Barack Obama'nın ABD Başkanı olmasıyla birlikte yeni bir dünya düzeni kurulması için imkan doğduğunu belirterek, 'Yeni bir çağ açılabilir' dedi ve ekledi: 'Kürt sorunu ile ilgili önümüzdeki günlerde çok iyi şeyler olacak. Bu meseleyi sadece sınır dışına yüklemek yanlış olur...' Abdullah Gül; Ortadoğu'da kalıcı anlamda bir barış ve güvenliğin sağlanabileceğini ifade edip; bunun için İsrail'in güvenliği konusunun halledilmesinin şart olduğunu sözlerine ekledi.

Bu açıklamalar üzerine yurtta her kesimden Kürt sorununa dair sesler yükselmeye başladı. Milliyetçi basın açıklamayı talihsizlik olarak nitelendirirken; iktidara yakın çevreler Gül'ün sözlerine destek verdi. Ankara ve Diyarbakır merkezli siyasal tartışmalar yaşanırken, bu dönemde dikkat çekici bir gelişme daha yaşandı. KCK operasyonlarında birçok kişi gözaltına alınıp tutuklandı. Devlet bir yandan Kürt sorununu çözmek için sözler verirken; devlet yargısı ve polisi muhalif Kürtleri tutuklamaya başladı. Kamuoyunda bunlar yaşanılırken, istihbarat birimleri ile PKK'nın perde arkasında görüşmeler yaptığı öğrenildi.

Diyarbakırspor'un ikinci defa devlet eliyle Süper Lig'e çıkışı da bu döneme denk geldi. Devlet Kürt sorununu çözmek için Ankara'da düğmeye basarken; yeşil sahalarda Kürtleri temsil edecek bir takımın varlığı da önemli bulundu.  Hem yeşil sahalarda hem de siyasette yeni bir dönemin başladığı düşünülmüştü.

Üzerinden 4,5 yıl geçti. Diyarbakırspor 4 yılda 4 Lig birden düşerek amatör bir kulüp haline geldi. Devletin futbola siyaset karıştırarak çözüm üretme süreci; tıp ki 2001 de olduğu gibi yine küme düştü. Yeni Diyarbakırspor ismi ile kurulan takım bugün 3.Ligde mücadele ederken; bugün Altay'ın konuk olacağı Diyarbakır ekibi; Büyükşehir Belediyespor.

2009 yılında hem yeşil sahalarda hem de siyasette yeni bir dönemin başlangıcının ilk ayağında; oynayacağımız takımın BDP'li bir belediye olduğunu düşünürsek; devletin futbola siyaset sokarak güç sahibi olma projesinin hezimete uğradığını kabul edebiliriz. Ya diğer alan? 2009'da dost kabul edilen Suriye yönetimi ile bugün savaşın eşiğinde olmak; çözüm süreci diye sunulan projede neredeyse her ay yeni bir gelgitin olması, bir söylenenin bir söyleneni tutmaması da siyasi bir yenilgi değil midir?