Yazılanlara, söylenenlere bakınca, ne düşündüğümü sordum kendime; yanıtımı gizlemeyeceğim: Tiksinti... Rüzgâra göre yön alanların yaranmacılıkları, bir işaretle aynı şarkıyı söylemeye başlamaları, döneklikte sınır tanımayışları, çok yüzlülük, çıkarcılık.... Daha fazlasını yazmayı içim kaldırmıyor... Bir dedikleri önceki dedikleriyle uyuşmayanlar ne kadar çoğaldı... Şimdi öve öve yürütülen kampanya ile Meclis Başkanı yapılarak/veya son dakikada yapılmayarak pasifize edilmek istenen Deniz Baykal'ın "kaset komplosu" ile CHP'nin Genel Başkanlığı'ndan uzaklaştırılışı esnasında yazılan söylenenler ve bugün ağız birlik edercesine söylemlerden söz etmekteyim.

Neden Cumhurbaşkanı adayı yapılmadı?

Deniz Baykal'ın siyaseten birikimi, kültürü, bilgeliği, hukukçuluğundan.... dem vurarak, Meclis Başkanlığı'na yakışacağından söz edenleri hayretle okumaktayım. Şimdi mi aklınıza geldi? Neden gönderilmek istendiği süreçte dile getirilmedi bu sözler? Ve neden CHP ile MHP, ortak bir Cumhurbaşkanı adayı arayışına girdiğinde kimsenin aklına gelmedi? Bugünkü propaganda yapılmış olsaydı, Deniz Baykal, ikinci turda  Cumhurbaşkanı seçilirdi.  Sormazlar mı? Bu birikimden Meclis Başkanlığı yerine, neden Cumhurbaşkanlığında yararlanmak istenilmedi?  Bugün koalisyon kurulmasının önünde engel gösterilen, saray ve örtülü ödenek kullanan bir saray sakini tartışması da, Türkiye otoriterleşiyor endişesi olmayacaktı!... Ne değişti? Algı yöneticilerinin bu teveccühünün Deniz Baykal ve CHP'ye yaramayacağı açık, öyle ise kime, kimlere yarayacak?

Kabul edelim ki; CHP ve MHP, İhsanoğlu'nun adaylığı ile, tam da genel seçim öncesinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde partilerinin propagandasını yapma olanağından mahrum kaldılar. Bu iki partinin boş bıraktığı alanı AKP ve HDP doldurdu. Demirtaş'ı sevimli gösteren portre bu süreçte çizildi. Genel seçimlerin galibi de propaganda şansına sahip olan bu iki parti oldu. Hatta, İhsanoğlu ile kilitlenen  CHP ve MHP, bu iki partiden biri olmadan koalisyon kuramayacak hale geldi... Etnik ve dini siyasetle sıkıştırılan iki sistem partisi... Önceki Türkiye'yi ablukaya alarak sıkıştıran "Yeni Türkiye"de, diyebilirsiniz... Görüntü bu!... Ve milletvekillerini yemin töreninde tanıyan halkımız bilinçli olarak bu tabloyu yaratmış öyle mi(!).... Unutmadan; toplumumuzda koalisyonun ne olduğundan haberi olmayanın sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çok. Hatta AKP'nin seçimi kazanıp iktidar olduğunu zannedenler var!...

Türkiye tesadüfler ülkesi mi?

Seçim sonuçları ile ilgili yorumlara bakınca; halkımız neler söylemiş neler?!... Din, dil, ırk, görüş ayrılığı olmayan bir meclis yaratmışız. Madalyonun gösterilen yüzü bu... Oysa ki, tüm bu ayrımların belirginleştirildiği ve hatta derinleştirildiği, kimlik üzerinden politikaların açıkça yürütüldüğü başka bir dönem yok ülkemizde. Herkesin kendi kimliğine tutunarak meydan okuyup, kendince öç duygusu geliştirildiği bir tuhaf iklim yaratılıp, tesadüfen (!) Deniz Baykal'ın Meclis'in en yaşlı üyesi olduğu, yanı başına genç Öcalan'ın oturtulduğu, önceki süreçlerde tüm bu meydan okumalara karşı birlik beraberlik mücadelesi veren Deniz Baykal'ın yaratılan bu duruma orkestra şefi olarak tayin edilerek, bu kez bu durumun üzerinden "uzlaşma" mesajı vererek sonucu kabullendiren oldurulduğu bir süreç...
Meclis Başkanlığı onurlu ancak pasif bir görev. Deniz Baykal ise, muhalefetle özdeşleşen bir isim. Ve Türkiye'nin şu andaki en büyük eksiği muhalefet... Tüm bu oldu bittilerle, Deniz Baykal'ın birikiminden yararlanmaktan çok, O'nun devlet gelenek ve göreneklerine uygun tarafsız bir Meclis Başkanı olacağına kesin gözü ile bakabiliriz. Onun bu konumundan toplum mu kazançlı çıkar? Yoksa, parti içinde potansiyel muhalefet olarak görüldüğü için rahatlayacak olan Kılıçdaroğlu mu? Ve yine, gerçekten birikimi ile iktidar karşısında da güçlü muhalefetin sesi olduğu için, muhalefetsiz bırakılacak AKP mi? "HDP muhalefet eder" mi, dediniz? AKP'ye minnettarlığını ifade edecek hali yok ya!... Bozacı ile şıracı ne kadar kavga ederse?!...
Deniz Baykal'ın onurlu bir göreve yükseltilerek terfi ediliyor gibi tasfiye edilmek istenmesi bir tesadüf gibi görünmüyor. AKP destekçisi medya ve dış çevrelerin CHP'nin AKP ile koalisyonu konusundaki ısrarlı telkinleri dikkate değer... Yalnızca bu tablo bile, niçin CHP'nin AKP ile koalisyon yapmaması gerektiğini anlatmaya yeter. AKP ile koalisyon yapan intihar etmiş olacaktır. Sonuçta AKP kendisi olmaktan çok, tasfiye ettiği partilerin bir toplamı değil mi?... Yakın geçmişi ne çabuk unuttuk?

CHP'nin tasfiyesi operasyonu sürüyor

Türkiye normalleşiyor adı altında, uzlaşma diyerek, muhalefet reflekslerine yeni bir darbe vuruluyor ve Deniz Baykal üzerinden CHP'ye yönelik operasyon sürdürülüyor... Umarım yanılıyorumdur... Bu konu çok su kaldırır ancak bugünün aşırı iyimser ortamında yazılacakların fazla bir değerinin olmayacağının da farkındayım.
Kıssadan hisse: Atatürk için saygı duruşu yapılırken Meclis'teki sandalyesini boş bırakan, HDP'nin  Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, "Abdullah Öcalan'ın biran önce özgürlüğüne kavuşmasını istemek bizim açımızdan bir onur borcudur" demiş... Normalleşmenin ne olduğu konusunda buradan yorum yapabilirsiniz... Neyin üzerinde uzlaşılacağının da mesajları bunlar aynı zamanda!... Peki uzlaştıran kim olacak? İşte asıl yakıcı soru bu!...