İçinden geçmekte olduğumuz oyalama sürecini tahlil etmek için sayın Algan Hacaloğlu'nun "Zıt Partiler" başlığı ile paylaştığı görüşleri iki parti arasındaki mesafe hakkında bize hayli yardımcı olacak:
"Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, AKP ve CHP liderlerinin toplantısından sonra yaptığı açıklamada; "Tabanları birbirinden farklı, siyasetin bu iki ZIT akımı arasında çatışma alanlarının tanımlanması emek istiyor... Bu iki ZIT akımın her konuda anlaşması tarihin sonunun Türkiye'ye gelmesi demektir..." dedi...
Bu açıklama AKP'nin varoluşun ve misyonunun  temel gerekçesinin İTİRAFIDIR...
CHP siyasetinin omurgası bellidir. Kurucu Genel Başkanı M. K. ATATÜRK'tür.
"Laik Demokratik Cumhuriyet değerleri ve Altı Ok İlkeleri ile çağdaş Sosyal Demokrasinin evrensel kurallarını" savunur....
'Bireysel kültürel haklara saygılı' "Ulus Devlete", 'katılımcı demokratik yerel yönetimleri kucaklayan' "Üniter Devlete", "Özgürlükçü Demokratik Sosyal Hukuk Devletine" her koşulda sahip çıkar...
CHP "siyaseti ve örgütü" ile CHP'ye "gönlü ile destek olan tabanı"; bu ilke, değer ve kurallardan hiçbir zaman vazgeçmez; her koşulda onları baş tacı yapar...
Sn. Ömer Çelik şimdi size soruyorum... Siz, talimat aldığınız liderleriniz, siyaset önderleriniz, sizler, kimsiniz...? Hangi siyaseti, hangi dünya görüşünü temsil ediyorsunuz...?
Niye ve nasıl kendinizi, temsil ettiğiniz siyaseti, "CHP ile", (5 dakikalık konuşmanızda tam ÜÇ kez)  "ZIT siyaset, ZIT hareket, ZIT tabanlar" olarak tanımlayabiliyorsunuz.
Yoksa, "Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin" siyasetçileri, siyaseti, partisi değil misiniz? 
Partilerin doğal olarak, "ülkenin sorunlarının çözümü, insanlarının huzur ve refahlarının sağlanması, demokrasinin geliştirilmesi, dış dünya ile ilişkilerin yönlendirilmesi vb." konularında farklı önerileri ve politikaları olabilir...
Ama bunu, "tam ZIT siyasetler, tam ZIT tabanlar" olarak tanımlamak, hangi akla hizmet içindir... Bu sözlerle, hangi çıkar odaklarına, hangi örtülü odaklara mesaj verilmek istenilmektedir...
Hele AKP ve CHP'de gönlü olan, onlara destek veren insanlarımızı, "ZIT Tabanlar" olarak tanımlamak, böylece; bu ülkenin insanlarını kamplara ayırmak, onlar arasına yabancılaşma, giderek birbirlerine karşıt olma tohumlarını ekmeğe kalkmak hiç kimsenin haddi değildir... Hele bunu bir bakan yapıyorsa, bir siyaset adına bunu yapıyorsa, bu bir "ANAYASA SUÇUDUR"...
Sn Çelik; önce sizin kendinizi, temsil ettiğiniz partinizi ve siyasetinizi,  lafı dolandırmadan halkımıza açıklamanız gerekir. Yukarıda açıklamış olduğum "CHP ilke ve değerlerinin" hangisine ZIT'sınız; hangisinden rahatsızlık duyuyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasaları çerçevesinde kurulmuş olan iki siyasi parti, sorunların çözümü için her konuda birbirleri ile anlaşırsa; ne diye ve nasıl bu gelişme "TÜRKİYE İÇİN TARİHİN SONU OLUR?"
13 yıldır, "Devletimizin BÜTÇESİ ve KADROLARINA hükmederek, Kentlerimizin yarattığı RANTLARA" el koyarak, paylaşımına aracı olarak, ÜLKEMİZİ KURALSIZLIKLARIN,  YAĞMANIN, YANDAŞ SULTASININ TAHAKKÜMÜ ALTINA SOKTUNUZ...
İktidarınızı sürdürmenin yollarını aramaktasınız...
Biliniz ki; siz, liderleriniz ve siyasetiniz "BU DAR KAFANIZI DEĞİŞİTİRMEDİĞİNİZ SÜRECE, AYDINLANMA DEVRİMİNİ İÇİNİZE SİNDİRMEDİĞİNİZ SÜRECE;
ASLA Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türkiye demokrasisinin, Türkiye halkının PARTİSİ OLAMAZSINIZ...
BİLİNİZ Kİ, CHP,  BU KAFADA, BU ZİHNİYETTE BİR PARTİ İLE, "ÜLKEMİZİN YÖNETİMİ İÇİN, SORUNLARIMIZIN AŞILABİLMESİ İÇİN, ÜLKEMİZİN AYDINLIK GELECEĞİ" İÇİN ASLA İŞBİRLİĞİ YAPAMAZ..."

***

Sayın Hacaloğlu, bu görüşlerini, "koalisyon"(!) adı altında yapılan -nafile olduğu aklı olan herkesin önceden  bildiği- görüşmelerin sonlandırılıp, ortada bir koalisyon teklifinin olmadığının açıklanmasından iki gün önce paylaşmıştı. Süreci de tek bir cümle ile özetlemiş: "İktidarınızı sürdürmenin yollarını aramaktasınız..."
Sürdürmekteler de nitekim... AKP öncesi süreçlerde olsa, tüm medya, "geçici" başlıklı hükümetin tüm tasarruflarının meşruluğunu tartışmaya açar, toplumsal ve siyasal muhalefet refleksleri çalışırdı. Hepsi dumura uğratılmış durumda.
Gündem bilinçli olarak erken seçime ibresini çevirirken; giderek tırmandırılan terör, "barış" kelimesi ile muhalefeti sıkıştırmaya, "barış"a tutunarak savaşanları siyaseten güçlendirmeye yaramakta. Tam bir paradoks...
Erken seçim kime yarar? Bu önümüzdeki süreçle ilgili ÖNEMLİ bir soru. Ama asıl atlanmaması gereken; "Biz bu seçimi niye yaptık?" sorusudur... Bu süreç kime yarayacak? Öngörülen o ki; AKP kendi içinden çözülmeye bir formül bulacak. Üç döneme takılan isimler, yeniden yapılacak seçimle yerlerini koruyabilecekler... Ve yeniden AKP hükümeti çıkarılabilecek. Bu ara dönem, muhalefetin giderek yumuşatılması, başkalaştırılması, ana muhalefet içine sızan isimlerle, CHP'nin yukarıda tanımlanan özünden uzaklaşarak, AKP çizgisine (onların tabiri ile zıttına) yakınlaştırılması, bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimine, yeni anayasanın yetiştirilerek, başkanlık sistemine geçilmesi gibi planların olgunlaştırılmasına yaramakta.
CHP, kurucu parti olmanın laik, üniter, ulus devlet gibi.... diğer vasıflarını bir yana koyarak, içine sızmış kimlikçilerle, sosyal demokrasiden dolanarak, terörle oluşturulmaya çalışılan(!) sözde "barış", tuzağına düşerse, ki bunun emareleri çoğalmakta; ulusalcı kimlikleri ile tanınmış vekiller, "barış" diyerek, teröre destek verenlerle aynı yerde toplaşarak saf tutmaları savunmaktalar...
Barışı kim istemez? Barış, silahların ve kan gölünün ortasında nasıl sağlanabilir? İçimiz her geçen gün daha bir dağlanarak acıyor ve sözde "barış" sürecinde adı Barış olan evlatlarımız şehit edilmekte... Barış evladımızın onu yetiştiren yok yoksul dedesinin acısı ve kocaman yüreği aklımızdan yüreğimizden hiç çıkmayacak... Anaların, babaların, eşlerin, evlatların feryatları... dayanılır gibi değil... "Barış başlıklı füzelerle vuruluyoruz" diye yazmıştım bir yazımda... Ne süreç ama!...
AKP'nin iktidarını sürdürmesinin bedeli giderek ağırlaşmakta. Buna dur demesi gereken muhalefet, tüm önemli başlıkları bir yana itip, barış diye eline tutuşturulan yalana sahip çıkmakta. Son tablo bu!...

***

Bir de önemli sorum var: CHP, bu görüşmelerde elindeki tüm bilgileri AKP'ye aktardı mı? "Koalisyon kuracağız" masalı ile projelerinin hepsini aktardı ise, uzmanlar hakkında diyecek başka söz olamaz!...
Seçimler kime yaradı ve yarayacak sorusu ile SEÇSİS sistemi üzerinde düşünmeye herkesi davet ediyorum. Muhalefet, seçim kazanmak istiyorsa, birkaç saat içinde açıklanan sonuçlar da dahil, seçimle ilgili her konuyu etraflıca masaya yatırmak zorunda: Aksi halde, iki ay önce yapılan seçimlerde, tek başına iktidar olma olanağını kaybetmiş, kötü giden ekonomi, katlanan işsizlik, durağanlaşan maaşlar, tavan yapan enflasyon, artan terör ortamında hangi iktidar seçim ister?
Bir kez daha yineliyorum: Seçimle gitmeyecekler, seçimle yerleşiyorlar. Türkiye'de artık demokrasi yok... Hukuk ve adaleti son on yılda erittik. Her alanda yetki gaspı yaşanıyor... Hukuk(çu) dedikleri ve pek çok suçsuzu suçlayarak mahkum ettiren firarda... Türkiye dış ülkelerce, otoriter sistemle yönetilen bir ülke olarak tanımlanmakta. İklim demokrasiden uzaklaşmış, biz ise hala seçimle demokrasiyi getireceğimizi konuşuyoruz.
Her bir seçimde iktidar(a) yerleşip, muhalefet azaltılıyor...
CHP'nin parlamento içine yerleşen, kimlikçi ve dinci akımların kıskacında başkalaşması, her bir seçimde partinin temel felsefesini sahiplenenlerin giderek partiden uzaklaştırılması, ya da yeniden seçilebilmek için, partiye biçilen misyonu kabullenmekle kalmayıp, kabullendirmeye kalkışanlarla sürdürülerek, parti zamana yayılarak dönüştürülmekte...
Seçimi umut olarak görenlere duyurulur... Çözümün çözülüş olduğunu yeni fark edenlere özellikle.... Çözümü benimsemeyeni demokrat olmamakla suçluyorlardı. Şimdi, terörü ve teröristi sorgulamanın önüne "barış" kelimesini yerleştiriyorlar ve "yoksa sen barıştan yana değil misin?!..." sıkıştırması ile teröristle yana yana getirmeye çalışıyorlar... Yazık ki, bu oyunu göstermesi gereken CHP, "barış" kelimesinin içini boşaltanları teşhis ve teşhir edemez duruma düşürülüyor...
Unutmadan; Hiç kimse çıkıp da; "hükümet"e hükümet kurdurulur mu? diye sormadı!... Şimdi kalkmışlar, görevi iade etmeyen Davutoğlu, teamüllerin dışına çıktı demekteler... Süreç başından bu yana teamül dışı değil mi? Geçici hükümet, tüm yaşamımızı etkileyen kalıcı kararlara  imza atıyor, kimseden itiraz gelmiyor...
Ne mi diyorum? Çözülüyoruz... Milletvekili  seçilmediği halde, sözde koalisyon görüşmelerine başkanlık eden geçici bakan, Türkiye'ye tarihin sonunu getirmekten söz ediyor... Daha ne desin? Zikri ile fikrini açıklamış. Yeni bir tarih yazmak isteyenler, tarihin sonunu getirmek için hiçbir koltuğu boş bırakmıyor. Hukukun dışına çıkmış yetkiler ile tüm yaşamımıza etki edenlerin yetkileri var, sorumlulukları yok...Sorumluluk ancak tarih önünde... diyeceğim... ancak ne ki; baksanıza onun da sonunu getirmekten söz etmekteler!... Daha ne desinler?!...