Bu bir ilk yazı.
Eskiler, gazetelerde ayrılan köşelerindeki ilk yazılarına, yağlı güreşte olduğu gibi, el ense çekerek başlarlardı. Günümüz koşulları buna izin vermiyor.

Niye mi? Başımızda bir iktidar var. Her iktidarın olduğu gibi onun da karnesi günü geldiğinde doldurulacak ve o karnenin başarı hanesine aynen şöyle yazılacak: "İnsanın değersizleştirilmesini başardı!"
        
Ülke işsizlikten kırılıyor
        
Eskilerde, emekli olanlar emekli ikramiyeleriyle yan yana açtıkları dükkanlarda birbirine benzer ürünler satarlardı. Bu insanların elbette temel amaçları; çalışmayı sürdürerek emekli maaşlarına katkı sağlamaktı. Bir bakmışsınız; sokaklarda yan yana dizili bir sürü bakkal, manav, tuhafiyeci. Önlerindeki kaldırım ve yolları işgal etmiş seyyar satıcıları da buna ekleyin; alın size gizli işsiz ordusundan bir kesit. İktisatçılar bunlarla ilgili olarak "gizli işsiz" değerlendirmesini yapar ve bunun ekonomide kan kaybı anlamına geldiğini söylerlerdi. Şimdi bu gizli işsizlik tarihe karışmak üzere. Çünkü yaşadığımız ekonomi darboğazı artık yaşamalarına olanak tanımıyor.
          
Kalabalığı hiç bitmeyen çarşıda iş yapan esnaf dostumla konuşuyorum: "Bu cadde üzerinde 17 yıldır varım. Bugüne değin sağımda, solumda, ötemde tam beş yüz dükkan kapandı, açıldı, kapandı. Ben nasıl kaldım? Emekli gelirim var. Dükkan kendimin. Oyalanıyorum."
          
Günümüzde şimdilik iki parlak iş var: Ayaküstü en ucuza karnımızı doyurmaya yarayan, ana malzemesi hayvan bağırsağı olan kokereççilik ve telefon kılıfı satıcılığı. Diğer esnaf kepengini her gün zararla kapatıyor.
          
Gizli işsizlerin dışında gençlerin işsizliği ise tavan yaptı
          
İşsiz gençlerimiz niteliksiz işçi olsalar neyse; nitelikli olanların sayısı niteliksizleri geçmek üzere. İktidar bunu görmüyor, dahası görmek istemiyor. Geçtiğimiz günlerde işverenlerin karşısında konuşma yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müzezzinoğlu'nun, "İstanbul, Kocaeli, Kayseri Bursa'da iş beğenmeme gibi bir tabloyla karşı karşıyayız" şeklindeki sözlerini gazete haberlerinde okuyunca, "işte", dedim, "iktidarın insanı değersizleştirme politikasına son somut bir örnek daha". Bakan konuştukça anlayışlarını ortaya net biçimde koyuyor, "Yeter ki bu zor dönemde kibarlık, iş beğenmemezlik yapma" diyor. 14 yıllık iktidarlarının başarısızlığını "bu zor dönemde" diyerek ele verme pahasına konuşuyor.
           
Bu iktidar önce kumpaslara göz yumarak pek çok insanın perişan olmasına zemin hazırladı. "Ötekileştirildikleri" savıyla ötekileştirmeyi günlük yaşamın parçası kıldı. Baktı ki iktidarda ama iktidar olamıyor, "OHAL"lere sığındı. Fırsat bu fırsat pek çok değerin canını yaktı. İşsizlik bu can yakmaların baş sırasında. OHAL'den canı yanmış bir kadın akademisyen Facebook duvarına, "ne olursa olsun bana bir iş bulun" diyerek feryadını asmış. Kurumların insan kaynakları masalarındaki özgeçmişlere göz attığınızda nice eğitimden geçmiş insanın iş başvurusu sırasına girdiğini görüyorsunuz. "Ne iş olsa yaparım" sırası onlara gelmiş. İçiniz yanıyor. Çiftçi alınterinin karşılığını almayı çoktan unuttu. İşçi, sınıfını terk etti, sadece ekmek peşinde. Şimdi sıra devlet memurlarına geldi. Performans değerlendirmesi rezaleti altında amirin iki dudağı arasında olmayla ilgili bir süreç başladı başlayacak. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. İhbar mekanizması aldı başını gidiyor.
            
İnsan bu denli değersizleştirilmemişti. Bu iktidar onu başardı!  


5 MART

T a r i h t e n   s a y f a l a r


Bugün günlerden 5 Mart.
5 Mart 1995 tarihi; Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki "Gümrük Birliği Anlaşması"nın imzalandığı tarihtir. O günlerde bugünkü gibi Avrupa'ya kükreyenler var mıydı? Yoktu. Bugün kükreyenler o gün havai fişeklerle kutlamalar yapıyorlardı.

Yine bugün, 5 Mart 1924 tarihi; Genelkurmay Başkanlığı'nın Hükümetten ayrıldığı tarihtir. Cumhuriyet tarihini ele alanlar incelemeli sonucu, bu süreci ortaya koyduklarında neden/sonuç ilişkilerini ibretle göreceğiz.

[email protected]