Daha önceki bir yazımda dünyada futbol kulüplerinin genel olarak mali açıdan kötü yönetildiğini belirtmiştim. Milyonlarca insan futbol endüstrisinden pay alırken, birçok kulüp hep borç batağı içindedir. Endüstriyel futbolun gelişmesine paralel iş adamlarının öncülüğünde Avrupa'da 1990 sonrası statlar yenilenmeye başladı. Endüstriyel futbola bir romantik futbolsever olarak sıcak bakmasam da, bir yandan bakarsak hiçbir şirket 50 yıl öncesi koşullara göre hazırlanmış ortamlarda müşterilerini ağırlamıyor. İzmir için basit bir örnek TANSAŞ'ın gelişimi olabilir. 80'li yıllarda tanzim satış mağazaları adı altında kurulduğunda hizmet verdiği yerler ile bugünkü hipermarketler arasında büyük farklar var. Artık insanlar daha modern ve kullanışlı mekanları, hem para harcamak, hem de zaman geçirmek için tercih ediyorlar.

***

İlk defa İngiltere'de statlarını modernize eden kulüpler gördüler ki maçlarına daha fazla seyirci gelmeye başladı ve gelirleri arttı. Futbol taraftar sayısının sadece başarı endeksli olmadığı, futbolun o ülkedeki popülerliği ile de orantılı olduğu futbol ekonomistlerinin ortaya koyduğu bir gerçek. Bu yıl ülkemizde futbolun marka değerinin azalmasının tribünlere etkisi istatistiklerde mevcut.
Ülkemizde hiçbir alanda olmadığı gibi futbolda da bilimsel çalışmalar yok. Bu nedenle örneği yine İngiltere'den vereceğim. Yapılan istatistiksel çalışmalarda statlarını yenileyen Manchester United, Sunderland ve Newcastle United'ın taraftar sayısı başarı orantılı olmaksızın en hızlı artan kulüpler olduğu görülüyor.
Ülkemizde Fenerbahçe belki de bunu ilk fark eden kulüp olarak stadına yaptığı yatırımlarla ekonomik anlamda rakiplerinin ne kadar çok önüne geçtiği açıktır. Galatasaray ise, Ali Sami Yen Stadı'ndan ancak geçen yıl daha modernize bir stada geçebilmiş ve kombine rakamları ülke futbolundaki kaosa rağmen katlanmıştır. Bucaspor'un da tarihi zirvesini yaptığında yeni stadında oynadığı yakınımızdaki örnektir.

***

Bu bilimsel verilerle statlarımızın modernize edilmesi İzmir kulüplerinin rekabette var olabilmesinin şartıdır. Bununla birlikte mevcut iktidarın İzmir'deki yerel seçimler öncesi bazı kesimlere şirin gözükme çabası Altay adına beni endişelendiriyor. Seçimleri kazanabilmek için her şeyi göze alanlar neler yapabileceklerini son defa Büyükşehir operasyonu ile ortaya koydular. İktidarla akrabalık ilişkileri olan şehrin en büyük yerel gazetesinde büyük bir kampanya yürütülüyor.
İzmir futbolunun geleceğinin şekilleneceği bu günlerde maalesef Altay eski gücünden çok uzakta. Bu dönemde yaşanılabilecek mağduriyet Altay'ın ayakta kalma şansını yok edebilir. Bunu öngören taraftar grupları Bakan tarafından söylendiği iddia edilen 'haziran ayında Alsancak Stadı yıkılabilir' sözüne karşı neler yapılabileceğini birçok platformda medenice tartışmaya başladı.

Altay'ın var olma meselesi olarak gördüğüm bu gelişmeler yaşanırken, adeta yoğun bakımda yaşamaya gayret eden Altay'ın başında yönetim kurulu ile divan kurulu arasındaki atışmalar bu kritik dönemde Altay'ı seven birçok kişiyi üzdü. Her iki oluşumun da kendi özeleştirilerini yapmaları Altaylılık sevgileriyle orantılıdır diye düşünüyorum. Yönetim kurulu neden camianın önemli bir kesiminde kendilerine karşı sevgisizlik ve güvensizlik olduğunu iyi analiz etmeli ve bu sevgisizlik ve güvenilmezlik duygularını giderecek samimi adımlar atmalıdır.
Divan kurulu ise, Altay son 10 yılda her gün kan kaybederken kendi sorumluluk, eksiklik ve çaresizliklerini analiz etmelidir ve Altay'ı düzlüğe çıkartacak projeler üretmeli ya da camianın gençlerinden gelen projelere destek olmalıdır. Ancak bunlar hayata geçerse Altay'ın yaşaması için olmazsa olmaz birlik ve beraberlik gerçekleşebilir.