"Sonsuza kadar yaşayacakmışcasına hayal kur.
Bugün ölecekmiş gibi yaşa."
(Dream as if you'll live for ever. Live as if you will die today)
James  Dean

"O'nda bir tuhaflık var. Çok saf bir şey... Taklit edemezsin."
Genç fotoğrafçı Dennis Stock'ın, James Dean'in tek başına oturduğu ve kendisini Dennis'ye "Jimmy" olarak tanıttığı bir partideki ilk karşılaşmasından sonra, James hakkında patronuna söylediği sözler...
Dennis, James Dean ile tanıştıktan sonra kararını veriyor,  Life dergisi için O'nun fotoğraflarını çekecek.
Patronunu ikna etmeye çalışıyor.
"Bilinmeyen bir aktörümü çekeceksin? " diyor patronu. O sıralar James Dean "bilinmeyen" bir aktör.
Oysa Dennis için objektifinden tüm dünyaya duyuracağı bir efsane var karşısında...


James  Dean

"James Dean"!
Çocukluğumun kahramanı...
Yıllar sonra kendi hayatından bir kesitle "Life" filmi ile karşımda!

Acaba O'nun hakkında göreceklerim bana neler hissettirecek?
Nasıl biriydi kendi özel hayatında?
'Hem, ne güzel' diyorum, bu film ile yeni nesiller de O'nunla, filmleriyle tanışacak.
Kalbim küt küt atıyor...


Bir kıvılcımın peşinde...

Genç fotoğrafçı Dennis özel ve iş hayatı arasında karışıklıklar içinde bir yaşam sürmektedir.
James Dean ile tanıştıktan sonra da, iç güdüsel olarak O'nda hissettiği kıvılcımla, genç aktörün peşine düşer.
Ne var ki işler o kadar kolay olmayacaktır.
James Dean'i ikna etmek, aradığı pozları yakalayabilmek, yakaladıklarını basılması için beğendirmek...
Tüm bu uğraşlar, Jimmy'deki o tılsımı ortaya çıkarmak için deklanşöre basma arzusu için olduğu kadar, kendi hayatındaki karışıklığa da dokunacaktır.

O yolculuk, o tren, o sahne...

Jimmy, oyunculukta kendini kaybetmektedir.
Ünlülerin dünyasının kendine has kuralları ve oyunları içinde kaybolmaya ise hiç niyeti yoktur! 
O iyi bir oyuncu olmak istemektedir.
Dennis'ye kendisi ile ilgili fotoğrafları çekmek için de büyüdüğü yer olan Indiana'ya O'nunla birlikte gelmesini teklif eder. 
Dennis ilk başta tereddüt etse de bu teklifi kabul eder.
Dennis ile Jimmy'nin Indiana'ya uzanan yolculuğundaki tren sahnesi ise, işte "o sahne"dir. Bir anda tamamen kaybolup, içinde kendinizi yeniden var ettiğiniz sahne!
Trenin restoranında...
Her şeyin durduğu...
Seyircinin adeta kilitlendiği...
Jimmy'nin hayatındaki en hassas, O'nu James Dean yapan anların, iki dudağı arasından kendiliğinden ortaya dökülüp, hayata karıştığı sahne...
Birkaç cümlede Jimmy'nin gizemleri ile buluştuğumuz sahne!

Jimmy

O büyülü tren yolculuğundan sonra, James Dean'in büyüdüğü Indiana'ya varınca, Orada da en doğal halleri ile Jimmy'yi buluyorsunuz.
Büyüdüğü evde, ailesi ile, küçük kuzeni ile, davet edildiği kendi lisesinin mezuniyet balosunda yaptığı müzik ile, çiftliklerinde hayvanlar arasında, karlar içinde, kitap okurken...
Film ilerledikçe, çocukluk kahramanımın arkasındaki o adamdan daha da çok etkileniyorum, daha da çok seviyorum O'nu.
Sadeliği, içtenliği, sevgi dolu halleri ile...
Sanata olan aşkı ile...
Taviz vermediği o samimi duruşu ile... 
James Dean'in tüm bu doğal halleri, Dennis'nin objektifinde ışıldıyorlar. Tüm tılsımları ile, tek tek Dennis'in deklanşöründe patlıyorlar.
Indiana'ya gitmeden önce New York'da Times Square'de çektikleri fotoğraftan, Indiana'daki James Dean'in o içten anlarına kadar.

Dennis'in filmde söylediği gibi...
"Fotoğrafçılık, 'ben buradaydım, sen buradaydın' demenin bir yoludur..."
Dennis'in çektiği fotoğraflar da James Dean'i hayatımızdaki sonsuz yerine taşıyorlar ve o artık fotoğraflarına yansıyan tüm o yoğun duygularla "hep" burada oluyor.
Davetlisiniz!