Geçen hafta İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi nihai ÇED raporundan dikkatimi çeken noktaları yazmış ortaya iki soru atmıştım. (1)

Şu ana kadar hiç kimseden ses çıkmadı, etkili ve yetkililerden sorularıma yanıt alamadım. Demek ki önemsiz bir konuymuş, uykularım gereksiz yere kaçmış. Kimsenin umurunda değilse ben niye uykusuz kalıyorum ki, bundan sonra ben de 'Körfez Karayipler gibi oldu' diye kendimi avutacağım. Ah burnuma gelen pis kokulardan bir kurtulabilsem...

***

Boş verin Körfezi, gelin size Ahmet Karaçam'ı anlatayım. İzmir'in damı olan Efemçukuru Köyü'nden, tek başına da kalsa davasından vazgeçmeyen çok uluslu maden şirketini pes ettiren Ahmet Karaçam'ı.

Efemçukuru köylüleri, köylerinin tarihini"...Yunanlılar İzmir'i işgal ettiğinde Efemçukuru'nu da kuşatmışlar, köyü çembere almışlar, Efemçukurlu Halil efe, çarşafa bürünerek kadın kılığında çemberi aşmayı başarmış, düşman askerlerini tek tek vurup Efemçukuru'nu işgalden kurtarmış..." diye övünerek anlatırlar.

Bu kurtuluş öyküsünden yaklaşık bir asır sonra Efemçukuru başka türlü bir işgalin altında. Kanada kökenli bir şirket tarafından altın madeni işletmesi yapılıyor, bunun için galeriler açıldı, galerilerden kamyonlarla kayalar çıkartılıyor, kırılıyor, değerli madenli kısımlar ayrılıyor ayrıştırma için götürülüyor, geriye kalanlarla vadiler dolduruluyor. Bunun için Ormanlık alanlar şirkete hediye edildi, yetmedi köylülerin arazilerine göz dikildi.

Efemçukuru deyince ilk akla gelen yörede "enfes" diye adlandırılan alfonson üzümüdür. Altıncı şirketin madeni işletilebilmek için köyün geçim kaynağı olan bu üzümlerin bağları ile kaplı arazilere de ihtiyacı vardı, önce köylülerden satın almak istedi, bir kısmını aldı, satmaya yanaşmayan köylülerin arazileri ise Bakanlar Kurulu kararıyla kamulaştırıldı.

Ahmet Karaçam'ın direniş öyküsü kamulaştırma kararı ile başlıyor. 3 Ocak 2008 tarihli Resmi Gazete'de Efemçukuru Altın Madeni işletme sahası ve sağlık koruma bandı için 35 parselin acele kamulaştırıldığına dair karar yayımlandı.  (2) 'Vatan kurtaran altın parseller'in (3)  iki tanesi de Ahmet Karaçam'ındı.  Kamulaştırılan parsellerden 20 parsel için Danıştay'a iptal davaları açıldı, davalar devam ederken diğer davacılar peyderpey arazilerini sattılar ve davalarından vazgeçtiler. Bir tek Ahmet Karaçam inatla, ısrarla, inançla davasını sürdürdü ve kazandı. Aradan geçen 8 buçuk yılın sonunda Danıştay İdari Dava Dairleri Kurulu'nun onadığı Danıştay 6. Dairesi kararı ile Ahmet'in parsellerinin acele kamulaştırılması iptal edildi. Her ne kadar davalı idareler ve şirket yasayı zorlayarak karar düzeltme talebinde bulunmuş olsalar da bu dava bitti.

Ahmet'in bağına giremeyen altıncı şirket sağlık koruma bandını daralttı, idare buna göz yumdu, daraltılmış sağlık korumasıyla maden Haziran/2011'de çalışmaya başladı. Mahkeme tarafından ağır metal kirliliğine yol açtığı tespit edilmesine rağmen maden halen çalışıyor, İzmir'in su havzası kirleniyor, İzmirliler sessini çıkarmıyor.

Ahmet tek başına da kalsan direnmenin mümkün olduğunu ve haklı davanın kazanılabileceğini bize gösterdi. Bir hafta, haydi bilemediniz bir ay içinde el konsun diye 'yurt savunması' hallerinde başvurulan acele kamulaştırma kararına rağmen direndi ve kazandı.
Ahmet hepimize çok önemli bir ders verdi, tabi ki almak isteyene.
Ahmet'in direniş öyküsünde bana da onun avukatı olma onuru düştü, sağol Ahmet Efe



1 http://www.haberekspres.com.tr/korfezde-neler-oluyor-makale,4884.html
2 http://resmigazete.gov.tr/main.aspx home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/01/20080103.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/01/20080103.htm
3