Ölüm her aklına geldiğinde
Ah edip vah edip inleme
Bu halinle Tanrı'yı incitmiş olacaksın
Ecel kapını çaldığında evi telaşa verme
O geldiği zaman sen gitmiş olacaksın
Bildiğimiz her şeyden daha gerçek belki de ölüm dediğimiz. Bir canlının doğması kesin olmamakla birlikte, can almış her varlığın bir gün ölümü yaşayacak olması kaçınılmaz bir gerçek. Belki de bu belirsizliğin ve kaçınılmaz gerçeğin çaresizliğinde insanoğlu tarih boyunca ölümü anlamak istedi, ölümden sonra yaşamın hayalini ve formüllerini araştırdı. Ölümden sonra nerede olacağımıza dair soru sanırım yaşayan herkesin hayatı boyunca en az bir defa da olsa ve belki de çok daha fazla düşündüğü bir açmaz. Ölümden sonra nereye mi gidiyoruz? Benim buna basit bir cevabım var. Doğmadan önce neredeysek, öldükten sonra da orada oluyoruz. Nasıl ki milyarlarca yıl öyküsü olan dünyada biz doğmadan önce sabırla bir yerlerde bekliyorsak, ölümden sonra da aynı yere geri dönmemiz muhtemeldir.

İnsanoğlu, kendi maddi bedeninin yitimi sonrası göremeyeceği dünyanın, yaşayamayacağı hayatın yasını tutar durur da, kendinden önce yaşanmış milyar yıllar için bir sıkıntısı yoktur. Bunun yapısal bir psikolojik tutumdan daha çok, öğrenilmiş bir durum olduğunu düşünüyorum. Bizler, bize öğretilen değerlerin yasını tutuyoruz. Cennet ve cehennem bir anlamda şimdiki varlığımızın ölümsüzleşmesi için bir rahatlatıcı unsur ve umut oluşturuyor. Ayrıca yaşam için önemli bir motivasyon sağlıyor.
Son haftanın popüler tartışma konularından biri de ülkemizde arttığı iddia edilen deizm inancı. Tarih boyunca insanların inançları, çaresizliklerine karşı en büyük tutanakları olmuş. Dinler tarihi insanın korku ve yetersizliklerine karşı oluşan inanç tedavileri ile dolu. Bugün insanoğlunun en büyük çaresizliği ölüm. Yükselen deizm olgusunu belki de ölüm ve sonrasına bulabildiği yanıt ve rahatlatıcılık derecesinde değerlendirebilmek, bunun bir moda mı yoksa yeni bir inanç dalgası mı olacağının yanıtını verecektir.