Sevgili okuyucularım. Aslında bugünkü yazımı geçen hafta Rio de Janeiro'ya vardığımızın ertesi günü hazırlamıştım. Dünya kongresi nedeni ile yerleştiğimiz beş yıldızlı oteldeki internet problemleri nedeniyle yollayamadığıma inanamadım. Zaten bu duyguyu kaldığımız 8 gün boyunca sıklıkla yaşadım, Brezilya'da iletişim teknolojisi bizden geri. Birkaç ay önce bilet almak için tüm havayolları tarifelerini taradık eşimle. Brezilya dünyanın bir ucu, en kısa en ekonomik en rahat nasıl uçarız diye. BA (British Airways)'da karar kıldık biletlerimizi aldık.
İzmir, İstanbul, Londra (transit) yoluyla Rio.

***

Pasaportlarımız yeşil olduğu için birçok ülkede vize sorunumuz yok. Ama eşim çok dikkatli ve detaycı olduğu için Londra'dan transit (aynı terminalden sadece uçak değiştirerek) geçeceğimiz halde uzun uzadıya araştırdı. İyi ki de öyle olmuş. Bu konuda bilgi aldığımız her merci transit için vizenin gerekli olmadığını söyledi. 3 kez İngiliz konsolosluğuna gidip sorduğumuz halde kesin bir cevap alamadım. En son vize bölümü olduğunu öğrendik ve turizmci arkadaşım Ekin Kalenderoğlu'nun araştırmaları neticesi geçtiğimiz mart ayında maalesef İngiltere hükümetinin transit geçiş içinde Türkiye'ye " transit vizesi" koyduğunu öğrendik. Son 20 günde müracaat, evrakın İstanbul'a yollanışı yetişir yetişmez diye kalp çarpıntısı ve 6 Kasım'da yola çıkış. İç hatlar valizleri alış, dış hatlara koşuş, İngiliz hava yollarına varış. Görevliler "Eyvah transit vizeniz yoktur, kimse bilmiyor o kadar çok yolcuyu geri çeviriyoruz ki" dediler. Şükür yola devam edebildik. Bilgilerimizi görevlilere ve acentalara duyurduğumuz için teşekkür ettiler. Ama hala bilinmediğini düşünüyorum. Türkiye'ye layık görülen bu muamele nedeni ile "Transit" de olsa asla İngiltere üzerinden ve British Airways ile bir daha uçmama kararı aldık. Eklenen muamele ve sorunlarda tuzu biberi oldu.

***

Neyse, herkesce bilinen festivali ve plajları, güzellikleri nedeni ile gözde Rio'ya vasıl olduk. Perşembe sabah dörtte İzmir'den çıkıp Cuma gecesi 23:45 de ayrılmış süit odaya çıktığımızda fenalık geçirdim. Küçücük bir oda, bizim 3-4 yıldızlı otellerin odaları daha güzel.
Aşağı inip söylenince daha geniş güzelce bir odaya yerleşebildik. Windsor Barra oteli kilometrelerce uzanan geniş plajın karşısı. Manzara harika günlük 700 Real ederi de ondan herhalde. Ertesi akşam welcome (hoş geldin) kokteyli ile maraton başladı. Oteldeki olumsuzlukları (internet, odaların durumu, servis sorunları) bir yana koyup 31 yıldır üyesi olduğumuz Enternasyonal ailenin bir araya gelip dün ayrılmış gibi sıcak ilişkilerin devamı ile güzelliklere dönüştü. Bu kongrenin bizler için önemi, gelecek yıl 43'üncü ISPN Dünya Kongresinin İzmir'de yapılacak olması.
Bu nedenle İzmir'de dünya kongresini yapacak Türk beyin cerrahları, ISPN'in kongre organizatörü firmanın temsilcileri Sertaç Gülban, Pınar Akbulut ve biz eşler oradaki kongre merkezinde oluşturulan tanıtım standında, katılımı arttırmak için çok çalıştık. Gösterilen İzmir tanıtım filmine bayıldılar, çeşitli nazar boncuklu hediyelere de, broşürlere de. En çok sorulan terör ve IŞİD idi. Ve tabii ki Türkiye'nin çalkantılı siyasal durumu... Bu arada kongre turları ile Brezilya'nın 2.nci büyük şehri Rio de Janeiro'yu, Tijuca, İpenema, Copacabana plajlarını, Sugar Loaf dağı ve teleferiğini, 2016'da dünya yaz olimpiyatlarının yapılacağı dünyanın en büyük stadyumu Maracana'yı, bazı müzeleri ve oranın en büyük mücevher üreticisi H. Stern'in merkezini (beni Türkçe merhaba ile karşıladılar!) gezdirdiler, biz hanımlara. Ve son gün yapılan merasimle Dünya Kongresi Bayrağını, gelecek dönem ISPN ilk kadın başkanı Prof.Zuccaro'nun Amazonların şehri İzmir'de törenle giyeceği pançosunu da teslim alarak, 38 saatlik uzun bir yolculuktan sonra "İzmir'de görüşürüz" vedaları ile yuvamıza uçtuk.