Çocukluğumda coğrafya dersinde okuduğumuz bir şeydi. Türkiye gıda maddesi ithal etmeyen dünyadaki 7 ülkeden biri idi. Ama gel zaman git zaman öyle bir hale geldik ki. Evlere şenlik bir tohumculuk yasamız var, bu yasaya göre yerli tohum üretmek yasak. Tohumu ithal hem de GDO'lu alacaksınız, o da tohum vermeyecek. Bugün aklınıza gelen her türlü tarım ürününü ithal eder hale geldik. Hayvancılık Doğu Anadolu'nun verimli meralarında bir gıda kaynağı ve geçim aracıydı. PKK terörü ile birlikte, savunma stratejileri de araya girince doğuda hayvancılık bitti. Artan yem fiyatları, hayvanların aşı ve bakım giderleri artınca besicilik de gitti. Et de ithal eder olduk. Et ithali, kaçak giren sağlıksız hayvanlar derken başımıza bir ortaçağ hastalığı "şarbon" belası patladı. Sağlıklı bir bilgi maalesef edinemiyoruz ama İzmir'de bile şarbon salgını haberleri var.

***

Türkiye bir zamanlar koruyucu sağlık hizmetleri konusunda dünyaya örnek olmuş bir ülkeydi. Trahom, verem, sıtma gibi hastalıkları ortadan kaldırmayı başarmıştı. Aşılama politikaları ile çocukluk dönemindeki bulaşıcı hastalıklar büyük oranda kontrol altına alınmış hatta görülmez olmuşlardı. Hatta bazı çocukluk hastalıkları ortadan kalktığı için aşı yapılması bile soru işareti haline gelmişti. Ülkemize giren özellikle Suriyeli göçmenlerin taşıdığı hastalıklar önceden görülmez hale gelen el-ayak-ağız hastalığı, kızamık ülkemizde hortlayıverdi. Bilmem haberiniz var mı?

***

Uluslararası Rotary'nin dünyadan kızamığı kaldırmak gibi ciddi bir projesi vardı. Bütün mali kaynaklarını buna seferber edip, tüm dünyada bir girişime başladılar. İddialı bir projeydi, bir köydeki tek bir çocuğu aşılamak için helikopterler bile kaldırıldı. Çıkarılan dedikodularla kısırlık yapmak için aşı yapıyorlar safsataları, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde aşılama yapmaya giden ekiplerin saldırıya uğraması, hatta öldürülmeleri, kızamığın sınırlı yörelerde de olsa kalmasına yol açtı. Sonra gelen göçmenler bizim ülkemize de taşıdı. İyi de bizim çocuklara niye bulaştı? Çünkü koruyucu sağlık hizmetleri geri plana itildi.

***

Sağlık anayasal bir haktır. Bu hak dünyada bir çok ülkede en ön planda. Örneğin daha geçen gün döndüğüm İngiltere'de sağlık hizmetleri % 86 oranında ücretsiz verilmekte, koruyucu sağlık hizmetleri ücretsiz sunulmakta. Ülkemizde 2002 yılında başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici hekimliği ön plana çıkarttı. 2002'de kişi başı hastaneye müracaat 1.8 iken günümüzde bu neredeyse 8-9 kat arttı. Çocuk ölüm oranları TÜİK verileri, gerçekte neredeyse iki katı. Sağlık hizmetlerinde sosyal güvenceler giderek azaldı, Genel Sağlık Sigortası tam olarak hayata geçmedi, sağlık giderek daha fazla katkı payı (para) ödenen bir hal aldı. Sağlıkta giderek artan sorunların faturası sağlık çalışanlarına çıkarılıyor. Sağlıkta şiddet, hatta öldürme neredeyse sıradanlaştı. Hasta garantili (!) şehir hastaneleri sağlığın daha da ticarileşmesine giden, paraların birilerine aktarıldığı bir sistem haline gelmedi mi?

***

Tamamlayıcı sağlık hizmetleri adı altında 150 yıl önce dünya tıbbınca kaldırılan hacamat, sülük gibi yöntemler SGK fiyat listelerine gerçek tedavi yöntemlerinin üstünde rakamlarla getirildi. Görünen o ki, bu günkü koşullarda sağlığımız giderek daha da Allah'a emanet hale geliyor. Hortlayan kızamık, bir ortaçağ hastalığı şarbon bunun ilk habercileri. Gerekli önlemler alınmazsa ortaya çıkan koşullarla sadece paramızı değil, sağlığımızı da kaybedeceğiz. Bari Allah akıl sağlığımızı korusun. Amin!