Domatesleri, biberleri tek tek özenle seçerek alıyorum.

Çok güzel, itinalı bir şekilde yıkıyorum.

Tahtayı önüme koyuyorum.

Büyük bir ustalıkla keserek, hazırlıklara başlıyorum.

Nasıl da hevesli, neşeli ve kendimden eminim.

'Şef Carl'ın filmdeki yemek yapışı bayağı etkilemiş beni!

Ben de kendimi şef sayıyorum adeta. Onun gibi, kendimi de katarak, onun duyduğu mutluluk ve keyfi alarak yemek yapıyorum!


Şef


'Şef' filmine, sadece, Şef Carl Casper'ı mutfağında yemek yaparken görmek için; evet, bir tek bunun için bile gidilir!

Filmde, böylesine etkileyici yemek hazırlama sahneleri yaşayacaksınız.

Kendinize, 'Meğer yemek yapmak dünyanın en güzel, en keyifli işiymiş' diyeceksiniz ve şöyle de ilave edeceksiniz içinizden, 'Bu zevkten kendimi mahrum etmemeliyim...'

Yaptığı en güzel yemek haşlanmış mısır, salata ve son zamanlarda menemen olan ben bile, Şef filminden çıktıktan sonra mutfakta harikalar yaratan bir aşçıya dönüştüm.

Şef Carl'ın tüm o yemek yapmaya yönelik yaratıcılığı, sevgisi ve hüneri bana geçiverdi adeta!


Yaratıcılık, sevgi, hüner


İşini çok severek, kendini var ederek yapan, o yaptığı iş ile insanların hayatlarına dokunan, mutlu eden, fark yaratanlar...

'Carl Casper' işte onlardan biri!

Carl, çok şık bir restaurantta aşçıbaşı olarak çalışıyor.

Mutfağın şefi o.

Mutfaktaki ekibi de onun 'orkestrası'.

Şef Carl, ekibini yemek yapmaya, adeta bir senfoni bestelemeye davet eder gibi şevk ile çağırıyor.

Mutfak onun alanı, orası kendi yönetiminde, restaurant sahibi bile orada ikincil onun için.

Film, bu açıdan da çok enteresan.

Bir şefin, mutfaktaki ekibini nasıl yönetip motive ettiğini, ekibine nasıl liderlik ettiğini görmek açısından çok ilginç.

Şef Carl yemek yapmaya 'aşık'.

Yemek yaparken yaratıcılığı en yüksek noktasına ulaşıyor.

Yemek yaparken 'yaşıyor'!

Her aşamasında duyduğu aşkı, yaptığına katıyor.

Yemek için malzeme alırken, onları hazırlarken, pişirirken, tadarken, tattırırken!

Müthiş!

Yemek için gerekli malzemeleri almaya özel olarak kendisi gidiyor.

Tek tek dokunuyor, bakıyor, beğeniyor, seçiyor.

Sonra geçiyor mutfağına; hünerli ellerine yansıyor tüm o yaratıcılığı, sevdası, ustalığı.

Yeni yeni mönüler doğuyor; öncelikle ekibi ile büyük bir merak ve neşe ile paylaştığı.

'Nasıl güzel olmuş mu?' 'Gerçekten?' 'Sos nasıl?' 'Acı değil di mi?'...

Sonra sunulmaya hazır oluyor Şef Carl'ın yemekleri...

Carl'ın sorunu ise şef olduğu restaurantın sahibinin Carl'ın yaratıcılığını ve aşçılık aşkını konuşturacağı yemeklerin yer aldığı mönüleri hazırlamasına izin vermemesi.

Bu Carl'ın sahip olduğu cevheri ortaya koymasını engelliyor.

Üstelik bu durum, çok ünlü bir gurmenin Şef Carl'daki bu düşüşü görüp kaleme alması ile iyice dayanılmaz bir noktaya geliyor.

Bundan sonra Şef Carl ne yapacak?

Film Carl'ın bu sürecini anlatıyor.


İnsanların hayatına Dokunmak

Carl'ın Percy adında çok tatlı ve çok olgun bir oğlu var.

Carl eşinden boşanmış ve yoğun mutfak temposu içinde oğluna yeteri kadar zaman ayıramıyor, ilgilenemiyor. Percy buna çok üzülüyor ve babası ile daha çok birlikte olup, babası ile daha çok 'hayatı' paylaşmak istiyor.

Yemekleri için çarşıya çıkarken arada oğlunu da alıp bir süre onunla da oluyor Carl.

Percy onunla çarşıya gelmek istiyor ya da mutfakta yanında olmak istiyor. Çarşıya arada götürse de mutfağa almıyor oğlunu Carl. Oğlu ne kadar onu ikna etmeye çalışsa da, oğluna uygun olmadığını söyleyerek onu mutfağına almıyor bir türlü.

Carl'ın sosyal medyadan hiç haberi yok. Ünlü gurmenin kendi yemekleri hakkındaki olumsuz eleştirileri Twitter'da yayınlanınca, oğlu Percy'ye Twitter'ı soruyor. Hatta oğluna kendisi için Twitter'da bir hesap açmasını istiyor. Bu oğlunun çok hoşuna gidiyor! 'İşte buna bayılıyorum' diyor. 'Yani birlikte takılmamıza!' 'Zaten takılıyoruz ya' diyor babası. 'Beraber eğlenceli şeyler yapıyoruz.' 'Ama bu farklı' diyor oğlu. 'Birbirimizden bir şeyler öğreniyoruz.'

Film, Carl ile oğlu arasındaki ilişkiyi de çok güzel ele alıyor. Sadece bir 'şef' olarak yolculuğu değil bu Carl'ın, aynı zamanda bir 'baba' olarak da yolculuğu.

Percy ile sandviç yapıyorlar. Kendilerine yardımcı olan işçilere teşekkür babında yaptıkları sandviçler bunlar. Sandviçlerden bir tanesi yanıyor bir parça; Percy, 'Olsun' diyor. 'Para ödemiyorlar zaten'. Bunun üzerine Carl 'Gel benimle' diyor ve Percy ile konuşma yapmak için işi bırakıyor.

'Bu işten hoşlanmıyorsun galiba oğlum...' diyor. 'Yoo, hoşlanıyorum' diyor oğlu. O zaman 'Bak Percy' diyor, Şef Carl. 'Ben mükemmel değilim. İyi bir eş olamamış olabilirim. Çok iyi bir baba da olamayabilirim' ... 'Ama bu işte iyiyim'... 'Bu işi seviyorum, iyi yapıyorum evlat ve bu işi sana da öğretmek istiyorum. Bunu seninle paylaşmak istiyorum Percy, anlıyor musun?'... 'Yaptığım bu işle insanların hayatlarına dokunuyorum, bu da beni çok iyi hissettiriyor, beni hayata bağlıyor.' 'Şimdi, sence, o sandvici vermeli miyiz?' Percy babasına bakıyor ve 'Hayır, Şef' diyor.

Bu çok derin anlamlı konuşmayı hatırladığım şekilde aktarırken, çok sevdiğim bir arkadaşım ile tekrar filmi görmeye gittiğimde, yeniden yaşamak, buluşmak istediğim müthiş sahnelerden biri de buydu!

Şimdi hazır mısınız?

Davetlisiniz... Hem de çok hünerli bir Şef'in daveti ile! 

Enfes bir film sizi bekliyor...