Geçmiş tarihimize baktığımız zaman, şiddet Türkiye'de hiç hız kesmemiş hayatımızın her safhasında, her alanında yer almış. İşine gelen her kuruluş, her kişi, şiddeti kullanmada kendine göre geçerli bir gerekçe yaratmış. Bu konuda hiçbir zaman samimiyetle bir eğitim ve uygulama yapılmamış. Türkiye'de en verimli çalışmaların yapıldığı dönem, kadından sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın zamanı, kadınlar için çıkartılan yasalarla, gerçekten kadın hakları iyileştirilmişti. Sayın Işılay Saygın'ın tüm STK'larla beraber yürüttüğü, gerçek veri ve bilgilerle kadına yönelik iyi ve güzel sonuçların olduğu bir dönemden bu güne, kadından sorumlu Devlet Bakanımız Fatma Şahin'in de bu yönde çalışma ve katkıları olduğunu önceki yazılarımda yazmıştım. Zaten kadınlar bir araya gelmedikçe, uğranılan haksızlıkların takipçisi olamadıkça işimiz zor.

Artık kadınlar bu konuda çok daha aktif ve gerçekçi olarak kendilerine karşı şiddete, örgütlü olarak karşı çıkmaya, haklarını aramaya başladılar. Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi yasası Mart 2012'de son haliyle çıkarıldığı halde, son bir yılda işlenen aile içi şiddet kaynaklı cinayet sayısı bir önceki yıla göre % 14.2 artmış. Yine bir gazetede okuduğum üzere "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir yılda 40 bin kadının aile içi şiddete uğradığını ama sadece 3 bin kadının kurtarıldığı" yazdığını hatırlıyorum. Nedense, şiddetin kapsama alanı çokluklu kadınlar, kızlar. Çocuk gelinler, sıralamasında da Fas, Endonezya, Tayland, Yemen, Zambiya, Somali, Pakistan, Nijerya gibi ülkelerle yarışıyoruz. Ülkemizde kadının siyasette ağırlıklı yer aldığı ve partisi ne olursa olsun, birleşip kadınlar için yasalar ve uygulamaları gerçekleştirebilecek çağdaşlığı yakalayabilmeyi dilerken, geçenlerde bir AKP'li milletvekilinin, kadın gazetecilere çirkin bir şekilde hitap etmesiyle az sayıda da olsa kadın milletvekillerinin Meclis'te bir araya gelebildiğini gördük. Güzeldi ama çok cılız bir birleşim. Anayasamızın 17'nci maddesi ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre kimseye eziyet ve işkence yapılamaz. İşkence suçu ile korunan değer "bireyin vücut dokunulmazlığı ve onurudur."

***

Mamafih; dediğim gibi şiddet içimize işlemiş. Bakın son Taksim olaylarına hem de polisimizin uyguladığı şiddete! Medyada yer aldığı üzere 8 bin 121 kişi hastanelere başvurmuş. 5 kişi hayatını, 11 kişi gözünü kaybetmiş. (Türk polisinin hastaneler ve revirler gibi kamusal alanlara aşırı derecede biber gazı attığı gibi, toplum sağlığı açısından tehlikeli, bizimde imzaladığımız Cenevre sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarda da kesin olarak kısıtlanmış olan biber gazı kapsüllerinden son 20 günde 130 bin adet kullanıldığı tespit edilmiş.) İnanılması zor bu şiddeti, bir ayın üstünde bir süreyle dayanılması zor görüntüleriyle de penguen belgeseli sunmayan kanallarda seyrettik seyrediyoruz. Kadınlar yancı değil, öncüdürler, bu nedenle de hep saldırılırlar. Her konuda gerçekten çaba sarf eden siyasetteki üç kadın dikkatimi çekiyor. CHP'li Aylin Nazlıaka ve CHP İzmir Milletvekili, Parti Meclis Üyesi Birgül Ayman Güler ve yine çok çalıştığı doğruları söylediği, kadın olduğu için, erkek CHP'lilerin işi gücü bırakıp ayağını kaydırdıkları Emine Ülker Tarhan. Bu kadınlar anlatıyorlar, çözümler üretiyorlar. Milletvekili olmalarına rağmen önlerine her türlü zorluk konuluyor. Kadın gazeteciler konuşup ağızlarının payını alıyorlar. Ama sosyal hayat yasalar dahilinde ifade özgürlüğü değil mi? Kadın, çocuk, erkek, insan hakları açısından dünyadan tepki yağarken Türkiye'yi idare edenler değil mi bir kadından, bir erkekten var olan ama bir kadından hayat bulan ve kadını hayatta görünmez kılan, yaşamını elinden alan... Şiddet uygulayan.