İndim maden ocağına kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok

Acıların, felaketlerin kanıksandığı ülkemizde, hafta içerisinde birçok ocağa düşen ateş tüm ülkenin canını yaktı, vicdanı olanların vicdanını sızlattı. İlkokulda öğretilen Türkler zor günlerde tüm zorluklarını unutur, birlik olup beraber mücadele eder sözünün aksine daha henüz toprak altında kalmış madencilerin naaşlarına ulaşılmadan; son on yıldır giderek artan kutuplaşma, öfke kendini gösterdi. Oysa acılarını yaşamaya başlayan ateşin gerçekten düştüğü yürekler için öfke en zedeleyici duygulardan biridir. Basın birçok zamanda olduğu gibi acıları paylaşmak yerine, yaşanılan dramlardan körü körüne bağlılıkla kendi yandaşlarına pay çıkarmak için yayın yaptı. Oysa yanı başımızdaki dost Azerbaycan basını tam 4 gün siyah-beyaz baskı yapma kararı almıştı. Konu ile ilgili konuşan Azerbaycan Basın Konseyi Başkanı Eflatun Amaşov 'Bu gönül işidir ve bürokrasiye gerek yok. Bu sebepten her hangi resmi karar almadık' diye konuşmuştu. Ülkemizde ulusal yas ilanı bile gönül işinden uzak olmuş, bürokrasiyle bir gün gecikmeli olarak ilan edilebilmişti.

Kazanın yaşandığı ilk andan itibaren; maden emekçisi şehitlerin naaşları çıkartılmaya çalışılırken aklımda hep Şili'de 2010 yılında 33 maden işçisinin 69 gün sonra canlı olarak toprak altından kurtarılışları canlandı. Dünyanın çok gelişmiş ülkelerinden sayılmayan bir ülkenin işçileri 69 gün sonra 700 metre derinlikte toprak altından kurtarılabiliyorsa bir umut olmalıydı. Oradaki işçiler yukarıya büyük bir umutla 'sığınakta hepimiz iyiyiz' diye not gönderirken, Soma'daki işçimizin çaresizce eline yazdığı notta sadece 'oğluma iyi bakın' yazıyordu. Bu ölümler Başbakan'ın dediği gibi madencinin kaderi olmamalıydı. Şili'deki benzer olayda görüldüğü gibi kader olmadığı ortadaydı. Kader dedikleri sadece ve sadece yöneticilerin halklarına biçtikleri değerle şekilleniyordu.

Başbakan bu mesleğin doğasında ölüm var açıklaması yaparken, acılı bir vatandaşa ettiği küfür ve korumalarıyla beraber yaptığı fiziksel saldırı televizyonlarda yer almasa da sosyal medyada tepki çekiyordu. Peki; yöneticiliğin ve siyasetin doğasında eleştirilmek hiç yok mu? Acılı bir vatandaşın protestosuna bile tahammül edemeyen bir siyasetçi, nasıl olacak da devletin bir numaralı makamına oturacak ve halkı kucaklayabilecek.

Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
Yalanlara artık sabrım yok