Yönetim kurulu üyesi ve sevdalısı olduğumu hissettiğim Altay'ın İskenderun Demir Çelikspor ile yapacagı maç için İzmir'den yine yüzlerce km uzaktayız.  İzmir'den bu kadar uzak olmak demek bir anlamda aileden ve en değer verdiğin varlıklardan da uzak olmak demek. Bu ikircikli duygular içerisinde bu hafta 'Tutku' üzerine birşeyler karalamak gereği hissettim.
Türk Dil Kurumu'nun Büyük Türkçe Sözlüğünde Tutku kavramı şöyle tanımlanıyor: 1. İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras; 2. bir nesneye ya da bir amaca büyük bir istek ve heyecanla yöneliş; bir nesneye yönelişte belirgin yoğun duygusallık.
Hegel ve Nietzsche gibi düşünen bir kısım filozof tutkunun iyi ve gerekli bir şey olduğunu hatta onsuz hiçbir başarının elde edilemeyeceğini savunmuşlardır. Platon ve Spinoza gibi düşünen bir kısım filozof ise tutkunun kötü ve gereksiz bir şey olduğunu, insanın özgürlüğünü elinden aldığını, insanı tutkusunun kölesi yaptığını savunmuşlardır. Descartes gibi düşünen bir kısım filozof ise bu iki fikir arasında karma bir fikri savunarak tutkunun iyi ve gerekli mi yoksa kötü ve gereksiz mi olduğunun tutkuların doğru kullanılmasına, insanı doğruya götürmesine, bireyin ya da toplumun yararına olabilecek sonuçlar yaratabilmesine bağlı olduğunu savunmuşlardır.
Altay külübünün hayatımdan vazgeçtiklerimi düsündüğümde benim için bir tutku olduğunu kabul edebilirim. İşin ilginç yanı diger bircok takımın taraftarlarının aksine neredeyse Altaylıyım diyen herkesin yogun bir tutku ile takımlarına baglı olduklarını gözlemlemekteyim. Altay'a emeği geçen insanlarla da yoğun mesai yaptıkça onların da tutkusuna şahit olmaktayım. Peki bu tutku hali Altay'a ne kazandırıyor veya ne kaybettirebilir?
Eğer tutku insanı yanlışlara götürmeye başlamışsa, değersizleşmiş, olumsuzlaşmış, zarar verir hale dönüşmüştür. Tutkunun ne zaman insanı yanlışlara götürmeye başladığını tespit etmek önemli bir sorundur. Bir insanın bu tespiti objektif bir şekilde yapabilmesi bazen mümkün olmamaktadır. Tutkunun akılcı bir yorumla irdelenmesi gereklidir. İnsan tutkusunu değerlendirirken kendi bireysel değerlerinden çok evrensel değerlere göre bu işi yapmalıdır.
Göruyorum ki tutku birçok Altaylı'nın hatalar da yapmasını kolaylaştırıyor. Birbirlerine kusuyorlar ve sadece kendilerini Altay'ı sevebilecek tek kişi gibi algılıyorlar. Altay'a tutkulu diğer kişilerle ortak mücadele etmek yerine oturdukları koltuklardan hiçbir zaman vazgeçmemek icin her türlü kavgaya ve Altay'a zarar verebilecek eylemlerden kaçınmıyorlar.
Duygular ile akıl arasındaki denge çok önemlidir. Bazen gerçekten tutku olmazsa büyük başarılar elde edilemiyor. Fakat bazen tutku ne kadar güçlü olsa da akıl denetiminden geçmeyince başarıya ulaşamıyor, ulaşsa bile ne bireye ne de insanlığa bir faydası olmuyor. Altay'ın halini görünce de külübe en fazla zararın bu tutkulardan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu nedenle iyi günlere ulaşabilmek için taraftar yönetimler ve camia büyüklerinin tutkularını dizginleyerek akıl ile birleştirip Altay'a yön verebilmeleri tutkulu oldukları sevdaya gerçek hizmeti getirecektir.