Sonuçların belli olmasına 10 gün kala, referandumda durum hala belirsiz. En doğrusunu Tuğrul Türkeş söyledi, “iki taraf da %60 bile alabilir” dedi. İstatistik bir bilim, ama sosyal konular söz konusu olunca, yanılma payı çok yüksek.

Nitekim bizde de, yurtdışındaki son referandum ve seçim araştırmalarında da, kamuoyu araştırma şirketleri hep yanıldılar. Bunun iki nedeni var. Birincisi, seçmen bilerek yanlış tercih söylüyor. İkincisi, bazen son anda, rasyonel olmayan, duygusal bir tavırla karar değiştiriyor.
Bu referandumla ilgili araştırmalarda, her iki tarafın da bu kadar kutuplaştığı bir ortamda, her iki taraftan da mahalle baskısı var. Evetçilerin baskısı çok açık. Hayır propagandasına OHAL bahaneleriyle izin verilmiyor, salonlar iptal edilip, pankartlar sökülüyor. Televizyonlardaki süreler çok adaletsiz, yazılı basın çok çekingen. Hayır oyu vereceğini açıklayanlar işten atılıyor, saçma hukuki gerekçelerle zorlanıyorlar. Bu yüzden, hayır oyu vereceğini söylemeyen, söyleyemeyen büyük bir kesim var.
Ama daha önce oy verdikleri, muhtemelen yine oy verecekleri AKP ve MHP seçmenlerine ayrıca büyük bir psikolojik baskı da var. AKP’de dini argümanlar, propagandanın ana mesajı gibi. Bu çift etkili bir faktör. Bir grup AKP seçmeni, bu baskılara boyun eğerken, bir bölümü, tersine, bu durumdan rahatsız. MHP’deki baskı teşkilat üzerinden. Örgütler feshediliyor, üyeler ihraç ediliyor, bazıları çok kanuni olmayan yollarla istifaya zorlanıyor.

Diğer taraftan, hayırcılar da, sosyal hayat ve sosyal medyada bir baskı yaratıyorlar. Bu bölüm genelde ihmal edilse de, CHP seçmeni hariç, gizli evetçilerin de mevcut olabileceğini, ve anketçilere yanlış bilgi verdiklerini de ihtimal dahilinde görmek lazım.

Dolayısıyla mevcut durumu ölçen anketçiler, bilerek yanlış cevap veren katılımcıları kolay kolay soyutlayamıyorlar. Ayrıca kararsız olduğunu söyleyen, ya da soruları cevapsız bırakan seçmenleri - ki en büyük soru işareti burada, anketlere katılmayı reddedenlerin sayısı rekor seviyede- değerlendirirken, bunların ne tarafta olduğunu da tahmin edemiyorlar. Temel kabulleri, belirsiz seçmenlerin büyük bölümünün gizli hayırcılar olduğu, ve nihai sonucu hesaplarken bu varsayımla hareket ediyorlar.
Ama yine bu belirsizlik yüzünden, anketi yaptıranın istekleri çerçevesinde, son derece eğilip bükülebilir bir veri tabanı var. Yani anketi yaptınız, ama o son hesaplamalarda, istediğiniz sonucu çıkarabilirsiniz. Aynı anketten, eveti de hayırı da % 55’in üzerinde gösterebilirsiniz. Bu yüzden anketler mevcut durumu ne kadar doğru okuyorlar konusunda büyük bir şüphe duymak lazım.

Diğer konu seçmenin son anda, oy verme kabinindeki ani ve duygusal karar değişiklikleri demiştim. Bu bütün dünyada güçlenen bir trend. Batıda anketler başarısız olunca, bu konuda neler yapılabileceği, bunun nasıl ölçülebileceği tartışılıyor. Bütün oy verme davranışı –voting behavior- metodolojisini değiştirmek gerekiyor. Övünmek gibi olmasın, bu konuda yeğenim Mert Moral’ın devrimsel bir makalesi var, yayınlanınca, çok ses getirecek.

Referandumda CHP seçmeni hariç, her partiden son anda fikir değiştirebilecek seçmenler var. Büyük olasılıkla, önümüzdeki 10 günde, AKP buna oynayacak. Ayasofya ibadete mi açılır, (güneydoğu pahasına) Şengal-Sincar’daki PKK üssüne mi, Kandil’e mi girilir, ya da şapkadan muhafazakâr seçmeni cezbedecek başka bir şey mi çıkar bilinmez. Ya da, elbette AKP’nin de asla istemeyeceği, halkı kızdırabilecek bazı terör eylemleri mi olur, tersine büyük bir müjde mi açıklanır, yoksa Cumhurbaşkanımız her seçimden önce olduğu gibi gözyaşlarını tutamayacağı bir olay mı yaşar, yoksa hepsi birden mi olur, bunlar da bilinmez. Ama AKP, muhafazakâr seçmenin duyarlılığına oynayacaktır.

Bu arada, hayırcı cepheye destek vermek isteyecek bazı odakların, ellerindeki bazı bilgi ve belgeleri açıklaması da sürpriz olmaz. Tabi ameliyatlı medyamızda, ya da her an sansürlenebilen sosyal medyada bunların ne kadar yer alacağı, evetçi seçmene ne kadar ulaşabileceği ayrı bir konu. Son dakika duygusal oy geçişleri için, hayırcıların da algı sihirbazlığını denemesi çok muhtemel.

Benim bireysel oyum hayır olacak. Başkanlığa karşı olduğum için değil, teklif edilen metin belirsizliklerle dolu olduğu, denetim ve kontrol içermediği, ve en çok, son derece yanlış bir zamanlamayla ülkemizi ortadan ikiye bölecek bir referanduma gidildiği için.

Çünkü anayasalar % 50+1 oyla kabul ya da reddedilecek metinler değildir. Toplumun büyük çoğunluğunun onayıyla, en az 50 yıllık dönemler için yapılmalıdır. Bugün bu noktadan çok uzağız. Eğer evet ya da hayırdan biri, % 55’in üzerine çıkmazsa, maalesef, bu anlamsız enerji kaybı devam edecek, ekonomi, dış politika gibi asıl önceliklerimize sıra pek gelmeyecek.

Sevdiğim bir ağabeyim “sen bilirsin, tahminin ne?” dedi. Ben de “üç sonuçlu maç” dedim. “Ya evet, ya hayır, üçüncü sonuç ne olabilir ki?”dedi. “Son anda iptal de hala bir olasılık” dedim. “Çünkü hem devletin, hem milletin yararına olan, referandumun iptali olacaktır. Bu saçma ve tam ortadan bölünme yerine, çok daha büyük bir mutabakata ihtiyacımız var. Dilerim, yöneticilerimiz uyansınlar” dedim. Gülümsedi…