İnsanlar, yaşamları boyunca öğrendikleri yeni deneyimlerle sürekli bir değişim sürecindedir. Ancak kişilik yapısının temeli, genellikle çocukluk döneminde atılır. Yetiştirilme tarzı ve ilk öğrenilen değerler, bireylerin kişiliklerinin büyük bir kısmını oluşturur. Bu ilk edinilen bilgiler, bilişsel psikolojide "otomatik düşünceler", şema terapisiyle "şemalar" ve psikanalizde "savunma mekanizmaları" olarak adlandırılır. Bu ilk bilgiler çoğu zaman, otomatik doğru kabul edilerek uzun yıllar boyunca devam eder. Bunun yanı sıra, genetik faktörlerin de kişilik üzerindeki etkisi göz ardı edilemez; yapılan araştırmalar, kişiliğin yaklaşık %40'ının genetik faktörlerden etkilendiğini ortaya koymaktadır.
Travmaların etkisi
Kişilik üzerindeki değişimi sadece genetik ve çevresel faktörler değil, travmalar da etkiler. Özellikle çocukluk yıllarında yaşanan olumsuz deneyimler, kişinin hayatı boyunca davranışlarını şekillendirebilir. Bir aile büyüğü tarafından sürekli taciz edilen bir birey, zamanla bunu normalleştirebilir ve hatta kendini suçlu hissedebilir. Travmaların etkisi, "Girl, Interrupted" gibi gerçek hikayelerden uyarlanan filmlerde de sıkça işlenir. Benzer şekilde, narsisistik veya sınır kişilik bozukluğu olan ebeveynler, çocuklarında da benzer ruhsal bozukluklara yol açabilir.
İnançlar ve değişim
Bireylerin inançları, onları sürekli olarak savunmaya yöneltir. Bu süreç, genellikle yanlış olsa da devam eder. Değişim, insanların kendilerini savunmaya devam etmeleri yerine, bilinçli bir farkındalık yaratmaları ile mümkündür. Ancak bu süreç kolay değildir ve çoğu zaman kişisel deneyimlere dayalı doğrulama eğilimleri, yani "benim algım dışında bir şey olabilir" düşüncesi, değişime zemin hazırlar. İnsanlar çoğunlukla bu aşamayı geçemezler, çünkü inançları kendileriyle özdeştir ve kendilerini iyi hissettiren fikirleri savunmaya devam ederler.
Değişim ne zaman başlar?
Bir insan hayatında bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ettiğinde ve bunun sorumlusunun "kendisi" olduğunu kabul ettiğinde, değişim süreci başlar. Ancak bu değişim kolay olmayacaktır. Değişim, genellikle nesnel bir süreç değil, oldukça sübjektif bir deneyimdir. Bu nedenle, benlik savunmaya geçer ve birey, kendini rahatlatmak için inançlarına zıt düşünceleri reddeder. Kişilik bozuklukları, depresyon, şizofreni gibi ruhsal hastalıkların tedavisinde, psikanaliz bu konuda önemli ilerlemeler kaydetmiştir.
İnançlara karşı tepkiler
Bir insan, inançlarına ters düşen biriyle karşılaştığında, çoğu zaman bu kişiyle değil, doğrudan o kişiye karşı bir saldırı eğiliminde olur. Bu durum, inançların nesneleşmesine ve karşıt görüşleri savunan kişiyi suçlamaya yol açar. Bu mekanizma, insanın kendisini savunma ihtiyacı ve inançların korunması adına sıkça gözlemlenir.